İstanbul Hilton'un resepsiyon şefi Moris'in, ‘‘Hemen Ayazağa'nın yolunu tut. Connery oraya golf oynamaya gitti. Bu kıyağı da unutma’’ demesi üzerine otelin kapısına seğirtirken lobide rakip gazetelerin Beyoğlu muhabirlerini uyandırmamak için fotomuhabirine de gözle işaret gönderiyorum.
Beyazperdede başrole çıktığı ilk filmi ‘‘Dr.No’’ ile şöhret kapısını aralayan Sean Connery ikinci Bond filmi ‘‘Rusya'dan Sevgilerle’’nin çekimi için Türkiye'de. Ama gazetecilerden kaçıyor. Atlatma haber mutluluğu içinde Ayazağa'ya geldiğimizde iri yapısı ile İskoç aktör Connery gözüme takılıyor. Ayrık bacakları arasında iki yana salladığı golf sopasıyla beyaz topa yükleniyor. Top yeşil çimler üstünden göğe tırmanıp ilerdeki kum yatağa düşüyor. Ian Fleming'in gizli ajan 007 karakterini canlandıran oyuncunun yüzü asılıyor. Aynı filmde yer alan, sinemaseverlerin Jaws'dan tanıdığı yakın arkadaşı Robert Shaw, kötü vuruşu espriyle iğnelerken yaklaşıp kendimi tanıtıyorum. Ardından ‘Sean’un nasıl telaffuz edildiğini soruyorum. Suratı hala asık ‘‘Şohn’’ diyor. Büyük tutkusu golf oyununu kestiğim için sorularıma kısa yanıtlar veriyor. Resim çekimi bitince veda ederek ayrılıyoruz.
Connery ile ikinci kez Londra'da bir bale galasında karşılaşıyorum. Covent Garden'da Nureyev'in performansından sonra ünlü baletin sahne arkasında odasına giderken burun buruna geliyoruz. James Bond'un yanında eşi var. İkisini görüntülemek için kamera kaldırdığımda keyfi kaçıyor, eliyle objektifi kapıyor. Nefes nefese konuşuyorum: ‘‘Bay Connery, sizinle İstanbul'da golf oynarken konuşan gazeteciyim. Şöhretiniz Rusya'dan Sevgilerle ile tırmanışa geçti. Memleketim size uğurlu geldi.’’ Sert çehresi anında yumuşuyor. Kadınların aklını başından alan gülümsemesiyle iki elini omuzuma koyuyor: ‘‘Sen adımın nasıl okunduğunu sormuştun. Ama ben de Türkiye'ye yararlı oldum. O filmden sonra ülkenize giden turistlerin sayısı artmış. Kadro tespit edilirken Türk aktörlerine rol verilmesinde ısrar ettim. Yapımcı İngiliz, İtalyan oyuncularını kiralamaktan vazgeçti. Ben tüm Bond'larda gerçekleri titizlikte korumaya özen gösterdim.’’ İlkin eşiyle sonra Nureyev'le resimlerini çekerek işimizi tamamlıyoruz.
Connery'nin James Bond rolündeki ilk filmi Dr. No üzerinden tam 40 yıl geçti. Fleming'in İngiliz ajanı 007'i oynayan bir dizi aktör arasında yalnızca Roger Moore İngiliz kökenli idi. Connery İskoç, George Lazenby Avustralyalı, Timothy Dalton Galli, Pierce Brosnan ise İrlandalı. Son James Bond Brosnan'ın Die Another Day'ini New York'taki galasında izlediğimde Sean Connery'nin çekim titizliğinin gözardı edildiğini farkettim.
Türkiye'de bu hafta gösterime başlayan son filmde Dr.No'da Ursula Andress'in bikini ile denizden çıkış sahnesini bu kez Oscar ödüllü Halle Berry yineliyor. Ursula'nın aksine Jinx rolündeki Berry gizli ajan Brosnan'ın karşısına geldiğinde vücudunda tek su damlası yok. Üstelik gözü, kaşı, dudakları tam makyajlı. Filmde Bond'la yatağa giren sarışın sevgilisi Miranda Frost'un sabah uyandığında saç rengi kumral. Bir araba kovalama sahnesinde Bond'un Aston Martin arabasının sağ kapısındaki ayna kopuyor. Kovalamaca devam ederken ayna yeniden yerinde beliriyor. Arabanın açık tepesi uçup gidiyor, sonraki sahnede yine tepede. Aston Martin takla atmaya başlarken James Bond Brosnan otomatik düğmeye basınca koltuk havaya uçuyor. Bond, ajan Jinx Halle Berry'yi kurtardıktan sonra koltuk tekrar arabanın içinde görünüyor. Brosnan'ın sevgilisi Frost, Berry'nin karnını bıçakla deşiyor, kanlar fışkırıyor. Ama birkaç sahne sonra Halle Berry'nin çıplak karnında yara izi görünmüyor.
Ama son yıllarda Hollywood yapımlarını gözönüne getirdiğimizde şişkin bütçeli filmlerdeki çekim hataları, birbirini izleyen sahnelerdeki tutarsızlık konusunda yapımcılar kadar sinemaseverleri de suçlamak mümkün. Die Another Day'i birlikte seyrettiğim Arjantinli film eleştirmeni ‘‘Millet gözboyacılığı yapan, gerçekleri dışlamış fimlere giderek merak duyuyor. Herkes güncel stresten kurtulmak için hayal alemini yaşamak peşinde. Detaylar kimsenin umurunda değil. Star Wars, Spider Man, Harry Potter, Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi üçlüsü, Aslan Kral gibi filmlere rağbet gösteriyor. Bunlar 500 milyon doların üstünde gişe hasılatı getiren filmler. İnsanlar, düşündürücü filmlere artık ilgi duymuyor. Çünkü düşünmek güç geliyor’’ diye bir değerlendirme yapıyor.
Times Square'den geçerken üç tarafı kapalı bir otobüs durağındaki cama yapıştırılmış ilanı gösteriyor: ‘‘Bu memlekette zeka seviyesi de giderek düşüyor, şuna baksana.’’ İlanda iki cümle: ‘‘Okumasını bilmeyen yetişkin bir insan mısınız? Eğer öyleyseniz bizi arayın, size yardım edebiliriz.’’ Adam okumasını bilmiyorsa bu ilanı nasıl okuyup da arasın? Son zamanlarda Amerika'da zeka düzeyi ile ilgili bir araştırmaya rastlamadım. Gene de kamyon dolusu kazanç sağlayan filmleri düşününce Arjantinli eleştirmeni de fazlaca haksız bulmam güç.