Amerikalılar yiyecek alanında dünyanın en obur milleti. Halkın bakkal manav harcamaları geçen yıl 570 milyar dolara yükselmiş.
Gıda tutkusuna paralel Amerikalıların diğer bir düşkünlüğü ev sahibi olmak. Burada ev-daire satın almak güç değil. Emlak değerinin onda birini bulup buluşturan gerisini banka ipoteğiyle karşılayabiliyor. Peki Amerikalıların ipotek borcu toplam ne kadar? Sekiz trilyon dolar. Bu rakama baktığınızda ülke halkının boğazına kadar borçlu olduğunu düşüneceksiniz. Doğru. Asırlık bir deyimle, ‘Amerikalı borçlu doğar, borçlu ölür.’
DOĞU Nehri’nin karşı yakasında oturan meslektaşım sabah müjdesini(!) veriyor: ‘Bu yıl sonuna kalmaz metro biletine zam gelecek.’ New York Ulaştırma İdaresi’nin müzmin bütçe açığı şikayetini biliyorum ama zam haberini duymadım. ‘Nereden çıktı bu zam haberi?’ diyorum. Bir nefeste yanıtlıyor: ‘Akşam metroya binmeden önce açlığımı bastırmak için pizzacıdan bir dilim alıp tezgaha iki dolar bıraktım. Kasiyer ‘20 sent daha vereceksiniz. Fiyat arttı’ dedi.’
Ne alakası var pizza ile metro zammının?
Emektar meslektaşım kuruşu hesaplayan bir tip, yıllardır da Manhattan’a metroyla geliyor. Anlatıyor: ‘1974’te metro 35 sent idi, pizza da öyle. Yakın zamana kadar her ikisi de aynı miktarda zam gördüler. 1992’de metro ile bir dilim pizza 1.50 dolara, 1993’te birlikte iki dolara çıktılar. Bu kez fiyat artışını pizzacılar yaptı, metro zammının eli kulağında.’
Metroya zam, otomatik olarak otobüs biletine de zam demek. Bu her gün işyeri ve evine gidip-gelen milyonlarca New Yorklu için hassas bir konu. Lahmacunun peynirlisi pizza da, gene işçiden patrona halkın en popüler gıdası. New Yorklular öğle üzeri dükkan servislerine ilaveten iş dönüşünde telefonla tepsi boyu pizza ısmarlayarak akşam yemeğini mutfağa girmeden hallediyorlar. Arkadaşımın zam kehaneti gerçekleşirse kentin milyarder belediye başkanı Michael Bloomberg’ün gelecek seçimde protestoyla karşılaşacağı kesin.
*
SON günlerde olup-bitenlere baktığımızda kıta ülkenin rakam cümbüşünü, New York’un dinamizini yansıtan renkli bir tablo ile karşılaşıyoruz.
Amerikalılar yiyecek alanında dünyanın en obur milleti. Halkın bakkal manav harcamaları geçen yıl 570 milyar dolara yükselmiş. Gıda tutkusuna paralel Amerikalıların diğer bir düşkünlüğü ev sahibi olmak. Burada ev-daire satın almak güç değil. Emlak değerinin onda birini bulup buluşturan gerisini banka ipoteğiyle karşılayabiliyor.
Bankalar dar gelirlilerin ilk beş yılda yalnızca faiz ödemelerine müsaade ediyor. Emlak sektöründe bu sistem çok yaygın. Peki Amerikalıların ipotek borcu toplam ne kadar? Sekiz trilyon dolar.
Bu rakama baktığınızda ülke halkının boğazına kadar borçlu olduğunu düşüneceksiniz. Doğru. Asırlık bir deyimle, ‘Amerikalı borçlu doğar, borçlu ölür.’
*
BU borç kışlık, yazlık evler, araba ve tekne taksitleriyle, ’plastik’ diye sözü edilen kredi kartlarında birikmiş meblağı yansıtıyor. Çocuklar bu borçları, ödemeye ömrü vefa etmeyen ebeveynlerinden miras alıyorlar. Borçlar anne-babadan çocuklarına zincirleme devredilerek sürüyor.
Ama ‘Bu millet yoksul’ diye düşünmeyin. 280 milyon nüfuslu ülkede her 110 kişiden biri milyoner. Üstelik arsa, bina gibi taşınmaz servetleri bu hesaba dahil değil. Geçen yıl 200 bin Amerikalı milyonerler ordusuna katıldı.
Ancak oyunu kuralına göre oynamak lazım. Servetini üçe-beşe katlamak için usulsüz iş gören, vergi kaçıran, kazancını saklayan, borsada hileye kaçan, şirket parasını zimmetine geçirenlerin çoğu sonunda cezaevine düşüyor. Son beş yılda Enron, Tyco ve WorldCom gibi maddi varlıkları milyarlarca doları aşkın dev şirketlerin açgözlü yöneticileri uzun yıllarını hapishane hücrelerinde geçirmeye mahkum oldular.
Tyco’nun patronu Dennis Kozlowski, şirketinden 600 milyon dolar için geçen hafta hüküm giyerken Adelphia’nın sahibi John Rigas, 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kurduğu şirketinden 2.3 milyar doları özel işlere yatıran Yunan göçmeni 80 yaşındaki Rigas’ın yanısıra baş finans yöneticisi oğlu Timothy de 20 yıl hapis cezası yedi.
*
MAHKEMEYE düşen mültimilyonerler yolsuzluk davalarından sıyırmak için avukatlarına yüklü para ödemelerine rağmen mahkumiyetten kurtulamıyorlar.
Amerikan adaleti şaşmaz mı? Hayır. Ünlüler karşısında bazen adalet terazisinin ibresi değişiyor.
Döneminin futbol yıldızı O.J. Simpson ayrı yaşadığı karısı ve erkek arkadaşını öldürmekle yargılandığı davada delillerin ’katil’liğini açıkça sergilemesi yeterli olmadı ve beraat etti.
’Baretta’ dizisini aktörü Robert Blake de gene karısını öldürmek, basketbol yıldızı Kobe Bryant ırza tecavüz, aktris Winona Ryder mağaza hırsızlığından yargılanıp aklandılar. Basını uzun zaman işgal eden bu üç davada sanıkların popüler kimliği büyük rol oynadı.
Oysa halkın sevmediği şampiyon boksör Mike Tyson bir ırza geçme suçundan 3 yılını hapiste geçirdi.
Usulsüz senet satışı yapan Martha Stewart ise açık cezaevinde altı ay gibi düşük bir ceza ile kurtuldu.
Pop kralı Michael Jackson da bu arada yatağını paylaştığı çocuklardan birinin cinsel taciz davasından kılpayı da olsa sıyrılmayı becerdi.