Doğan Uluç

Gözleri başkanlıkta, akılları etek altında

20 Mayıs 2011
Newt Gingrich'in 2012 seçimlerinde ABD başkanlık yarışına gireceği anonsundan sonra Fransa Cumhurbaşkanlığına seçileceği garanti görülen IMF başkanı Srauss-Kahn'ın zorla sekse kalkıştığı için New York'ta tevkifine ağzım açık kaldı.

Bu zihniyetteki insanlar devlet başına geçerlerse ne işlere bulaşacaklarını kestirmek kolay olmaz. Gingrich eski dönemde adı gündemden düşmeyen politikacı. Konuşmalarında temel silahı aile değerlerini vurgulamak. Toplumlara hitap ederken eğitimci yönünü, ahlak tutkusunu sık sık dile getirmesiyle tanınıyor.
Clinton ile stajyer Monica'nın seks skandalı patlak verdiğinde Newt ateşli nutuklar atarak aile değerlerini çiğneyen Bill Clinton'ın başkanlıktan azledilmesini istedi. Georgia'lı Meclis başkanı seçimlerdeki kadın rakibini, seçildiği takdirde Washington'a yerleşip ailesini böleceği eleştirisinde bulundu. Esas amacı aile değerleri bayraktarlığıyla ahlaklı politikacı kişiliğini seçmen belleğine yerleştirmek idi. Peki bunda ne kötülük var? Kırsal kesimden gelen, yöneticilik tecrübesinden yoksun fıstık tüccarı Jimmy Carter başkan oluyorsa Newt niye olmasın?

Oysa kazın ayağı öyle değil. Gingrich'e kıyasla Clinton, azizeliği ilan edilen Mother Theresa kadar temiz kalır. Gingrich'in birinci eşi Jackie rahim kanseri ameliyatı geçirdikten sonra ilk ziyaretçisi Newt idi. Ama kanserli karısına 'geçmiş olsun'a değil, boşanma kağıtlarını elden teslim etmeye gelmişti. 25 yaşındaki Jackie lisede geometri hocası, sonradan evlendiği 16 yaşındaki Gingrich ise öğrencisiydi. Seçim gezilerinde Jackie, topluluklara eşini 'İdeal Koca' diye tanıtıyordu. Çocuk yaşında hocasını baştan çıkaran Newt eşi ve kampanya personeli önünde çapkınlıklarını devam ediyordu. Sadık eş Jackie, boşanma davası sürerken Newt'ın evlerinin su, elektrik masraflarını ödemesi için mahkemeden karar çıkartmaya mecbur kaldı.

Aileyi sözde her şeyin üstünde tutan Gingrich tek kadınla yetinmedi. Jackie'yi boşayıp Marianne ile 2'inci evliliğini yaptı, ardından kongre stajyeri Bisek ile 6 yıl süren bir ilişkiye girdi. Stajyerin ısrarıyla Marianne'i boşayıp Bisek'le evlendi. Seçmenlere ''Vatanıma derin tutkum yüzünden bir yanlışlık yaptım.'' diye mesaj göndermesi üzerine Kongre üyeleri ''Clinton'ın Monica yüzünden azledilmesini isteyen Gingrich utanmadan kendi ilişkisini haklı göstermeye çalışıyor, iki yüzlülüğün dik alası bu.''diyerek eleştirdiler. Gingrich hem meclis başkanlığı hem de milletvekilliğini kaybetti.

Yeni Dünya'da üst düzey politikacılar arasında metres tutma, evlilik dışı ilişkilere girme, aile değerlerinin çiğnenmesi yeni moda değil. Son yarım yüzyılda Eisenhower, Johnson, Kennedy, Bill Clinton gibi başkanların evlilik dışı seks hayatı dedikodulara sık sık malzeme oldu. Başkan yardımcısı adayı olarak iki kez seçimlere girip kaybeden Senatör John Edwards'ın eşi Elizabeth kanserle mücadele ederken Edwards personel kadrosunda kameraman metresi Rielle Hunter'dan çocuğu olduğunu itiraf etti. Elizabeth vasiyetinde kocasına kuruş bırakmadı.1987'de başkanlığa yarışan Senatör Gary Hart'ın model sevgilisi Donna Rice kucağında oturduğunu gösteren resmi yüzünden adaylığını geri çekmeye mecbur kaldı.

Amerikalı politikacılar seks ilişkilerine gözü kapalı giriyor. İki yıldır devam eden bir soruşturmada Nevada Senatörü John Ensign'in başdanışmanı ve en iyi arkadaşı Douglas Hampton'ın karısı Cynthia ile yıllardır cinsel ilişkide bulunduğu ortaya çıktı. Douglas, Senator'ün ofisinde çalışan eşine boşanma davası açtı. Araştırmacılar Ensign ofisinde yasadışı lobicilik suçları işlendiğini belirtiler. Senatör seçim bağışlarından 96 bin doları işlerini kaybeden karı-koca Hamptonlara verince yeni bir suç işlemiş oldu. Senato Ahlak Komitesi 72 şahit dinledi, 500 bin sayfayı aşkın suçlamayı okudu. John Ensign'in kanunsuz faaliyetleri nedeniyle ağır ceza mahkemesine verilmesi bekleniyor. Ensign davayı kaybederse son 150 yılda Senato'dan atılan ilk senatör olacak.

Yazının Devamını Oku

Soydaşına İsrail kadar sahip çıkan ülke yok

8 Mayıs 2011
Manhattan’ın merkezinde ara sokaklar metal parmaklıklarla daraltılmış, trafik yalnızca orta şeritten işliyor. Bu uygulamayı ilk defa görüyorum. Direklere, “Bugün park yapılmaz” kartonları iliştirilmiş. Köşe başındaki polise, “Bu hazırlık kime?” diyorum, yanıtı tek kelime: “Patrona.” Başkan Obama’nın New York’a geleceğini bildiğim için patronun kimliğini sormaya gerek yok.

ABD Başkanı, Demokratik Parti’den. 2012 seçim kampanyasına para toplamak için New York’a geliyor. Seçim yarışında kendisi de var. Obama az sayıda davetlilerin yemeklerine katılacak. Katılımcı sayısı az ama kişi başına tabanda 10 binden tavanda 30 bin dolara çıkıyor bağış miktarı. Obama’nın rakibi henüz belli değil ama dışardan güçlü bir ses Başkan’ı dolaylı yoldan uyarıyor: “Seçimi kazanmak istiyorsan Pollard’ı unutma.” 

Uyarı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’dan Amerika’da yahudi lobisi kanalıyla Obama’yı hedefliyor.  

Yuvarlak yüzlü, top sakallı bu adamı ekranlarda ne zaman görsem güleceğim geliyor. Pollard casus ama filmlerdeki casuslara hiç benzemiyor. Özellikle James Bond’a. Oysa ABD Deniz Kuvvetleri entelijans analizcisi Jonathan Pollard tehlikeli bir adam. İsrail’e ABD devlet sırlarını aktardığı için müebbed hapse mahkum oldu, 26 yıldır cezaevinde.

Soydaşlarına İsrail kadar sahip çıkan az ülke var dünyada. Pollard’ın macerası dar bütçeli casus filmleri gibi. Amerika doğumlu, Yahudi kökenli Pollard ilk sorgusunda evine telefon açtığında eşi Ann’e, “Kaktüs” diye seslendi. Bu dikenli bitki, ikisi arasında, “Durum kötü” anlamına geliyormuş.

Evinde saklı bavulda devlet sırrı kapsamına giren belgeler çıktı. Pollard ısrarla casusluk yapmadığını söyledi. FBI, analizcinin İsrail hesabına çalıştığını açıkladı. Sıkı soruşturmaya dayanamayan Pollard, İsrail Büyükelçiliği’nde görevli Sella’ya ABD’nin müttefikleri, Orta Doğu’da Arap ülkeleri ve Filistin’in savunma plan ve haritalarını, bölgedeki CIA ajanlarının listesini verdiğini itiraf etti.

ABD başkanlarının her fırsatta “Amerika’nın en güvenli dostu” diye nitelediği İsrail’in devlet casusluğu bir süre unutturulmaya çalışıldı. FBI ve CIA, aracı casus Sella’yı sorgulamak isteğine İsrail yanaşmadığı gibi bir askeri üssün komutanlığına tayin ettiler. ABD Kongresi yardım kesme tehdidinde bulununca İsrail, Sella’nın sorgulanmasına rıza gösterdi. Pollard müebbed hapse mahkum olması üzerine İsrail Amerikalı casusa İsrail vatandaşlığı verdi. Kocasıyla katıldığı davada 5 yıla mahkum olan Ann Pollard, “Hiç pişman değiliz” diye hakime kafa tuttu.

Clinton döneminde Yahudi lobisi “Pollard’a Af” kampanyası başlattı. Başbakan İzak Rabin, Clinton’ı af için zorladı. CIA Direktörü George Tenet, “En yakın müttefikimiz bize yönelik casusluğa yeşil ışık yaktı. Pollard’ın elinden bir milyona yakın çok gizli belge geçti. Kimliğinin açıklanmasıyla CIA ajanları öldürüldü. Pollard’ı affederseniz istifa ederim” diye ultimatom verince Clinton geri adım attı. Pollard’ın eşi Ann hasta raporuyla 1.5 yıl sonra serbest bırakıldıktan sonra boşandılar. Çifte vatandaşlı casus cezaevinde tekrar evlendi. Başkan George W. Bush iktidarında Yahudi lobisinin af kampanyası son merci olan yüksek mahkemeden döndü.

Başbakan Netanyahu 2002’de Pollard’ı cezaevinde görmeye gitti. Netanyahu, Washington’u her ziyaretinde ABD-İsrail dostluğundan söz ederek, “Pollard 26 yıldır içerde, bırakın artık” diye bastırıyor. ABD, eski bakanlar, generaller, casus örgütleri direktörleri ‘af’ konusunda ikiye bölünmüş durumda. İsrail, Amerikan casusunun özgürlüğe kavuşması için çok şey yapmaya hazır. Netanyahu’nun yeniden seçim kazanmasını Pollard’ın affıyla yakından bağlantılı görenlerin sayısı az değil. Sırada Hamas’ın Gazze’de 5 yıl önce kaçırdığı İsrail’li onbaşı Gilad Shalit var. İsrail, Gilad karşılığında 450 Filistinli tutukluyu bırakacağını söylüyor. Hamas, “Asgari 1000 Filistinli” diyor.

Yazının Devamını Oku

386 milyon araç, 3 milyon mahkum, 45 milyon dövmeli

28 Mart 2011
1 Nisan'da Amerika'nın nüfus sayımı neticeleri açıklanacak. Sayı ve rakam düşkünleri için eğlenceli, aynı zamanda öğretici bir rapor yayımlanacak. Sayım tutanaklarında soruların cevaplanmasıyla Amerika'nın sosyal, siyasal dokusu gün ışığına çıkmış olacak.

Les Krantz ve Chris Smith adlı iki gazeteci sonuçlar açıklanmadan önce ''Resmi Olmayan ABD Nüfus Sayımı'' başlıklı bir kitap yayımladılar.

Kıta ülke Amerika'nın nüfusu son sayıma göre 311 milyon, 050 bin, 883. Çeşitli kaynaklarda yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan dikkat çekici bazı bulgular şöyle: ABD yönetiminin borcu 14 trilyon dolar. Karı-koca ve bir çocuğa düşen borç 45 bin dolar. Amerika'lılar 112 milyon ev ve apartmanda yaşıyorlar. 1.4 milyon ile California en fazla yüzme havuzuna sahip eyalet. Florida (845),Texas (709) ve New York (450) bin ile California'yı takip ediyor.

Evlerin yüzde 90'ı üstünde mikrodalga, yüzde 60'ında bulaşık makinesi, evlerde yaşayanlardan fazla TV var. 18 yaş üstündekilerin yüzde 85'i cep telefonu kullanıyor. 18-29 yaşları arasındakiler ise yüzde 100 oranında cep telefonu sahibi. Evlerdeki silahların sayısı 200 milyon.

Amerikalıların yüzde 37'si perili evlere, yüzde 24'ü kainatta yabancı varlıkların yaşadığına ve zaman zaman dünyayı ziyaret ettiklerine, yüzde 21'i büyücülerin var olduğuna, yüzde 21'in yaşayanların ölülerle iletişim kurduğuna inanıyor.

Vücudunda dövme olanların sayısı 1936'da yüzde 6'dan 2010'da yüzde 25'e yükseldi. 45 milyon Amerikalı'da dövme var. Sorun çıkardığı için dövme yaptırdığına pişman olanların sayısı yüzde 17.

Halkın yüzde 98 ülke içinde uzak mesafalere seyahat ediyorlar. En fazla ziyaret edilen turist uğrağı yerler Times Square- New York (37 milyon), Las Vegas (29 milyon), National Mall (25 milyon), Disney-Magic Kingdom ( 17 milyon), Golden Gate Köprüsü (17 milyon), Disneyland -Anaheim ( 15 milyon), Hollywood Şöhretler Yolu (10 milyon)

Amerikalılar insanlardan çok ev hayvanlarına düşkün. Evlerin yüzde 62'sinde asgari bir ev hayvanı yaşıyor. Rakam olarak 171.1 milyonla akvaryum balığı birinci sırada, kedi 93.5 milyon, köpek 77.5 milyon, kuş 15 milyon, yılan-kertenkele gbi sürüngenler 13.6 milyonla arkadan geliyor.

Amerikalılar eğlence ve spora da meraklı. Asgari 400 bin kişi her hafta tavla, 7.9 milyonu satranç, 45 milyonu ise kart oyunlarıya vakit geçiriyor. 22 milyon golf, 7 milyon  paint ball denilen top oyunu, 14 milyonu yoga ve tai chi, 56 milyon kadın, 33 milyon erkek ise yürüyerek sağlıklı kalmayı yeğliyor.

Yazının Devamını Oku

Beş yaşında inşaat işçisi, 3 yaşında milyoner

22 Mart 2011
Şişkin yanaklı çocuk çöplüğe eğilmiş ekmek parçası arıyor. Kamera yaklaşıyor, 6-7 yaşlarındaki çocuk daha belirgin ekranda. Sunucu yiyecek arayan çekik gözlü çocuğun Japon olduğunu söylüyor.

Dünyanın en büyük 3'üncü ekonomisine sahip Japonya'da son 60 yıldır görülmemiş bir manzara bu. Japonlar son bir hafta içinde tepeden tabana düştüler. İlkin deprem, sonra tsunami afetine hedef olan Japonya'nın uzun zaman bağış vericiden, alıcı konumunda kalacağa benziyor.Japonların aksine yoksul çocuklar Afrika'da, Güney Asya'da alışılmış görüntülerin aktörleri. Hindistan'da 20 kuruş yevmiye ile inşaatlarda  çalıştırılıyor. Çocuk tacirleri kolu, bacağı sopa inceliğinde 5,6 yaş civarı çocukları ailelerinden kiralayıp uzak köylerde satıyorlar. Tacirler aileye güven vermek için 1000 rupe (22 dolar) borç veriyorlar. Çoğu kız çocuğu işçiler çamurdan kalıp tuğla yapıp güneşte kuruttuktan sonra inşaatlara taşıyorlar. Okuma yazma bilmeyen aileler işçi defterinde çocuğunun borç bitiş tarihini okuyamıyorlar. Kaptırdıkları çocuklarını da göremiyorlar. İnsan hakları kuruluşları valilikler önünde, '' Çocuk esirleri azat et'' yazılı pankartlarla gösteri yapıyorlar. Sonuç yok. Esir çocuklar boğaz tokluğuna çamur tuğla üretirken evleniyorlar. Çocukları da tuğlacılığa  başlıyor. Bu süreç yıllardır devam ediyor.

Amerika zenginler klübünün başta gelen üyesi. Aynı zamanda tezatlar ülkesi. Tarım, hayvancılık, petrol ürünleriyle ekonomisi gıpta uyandıran Texas'ta 17 ilçe, ülkenin en yoksulları listesinin tepesinde. Yeni Dünya denilen ülkede 2008'de 39.8 milyon olan yoksul sayısı 20009'da 43.6 milyona ulaştı. Sosyal bilimciler 25 ile 75 yaşları arasında Amerikalıların yüzde 58.5'inin asgari bir yıl yoksulluk  çekeceğini söylüyorlar.

Zengin, yoksul tanımları da diğer ülkelerden farklı Amerika'da. Kırsal kesimde kişi başına düşen 5,213 dolar yoksulluk kriteri. Oysa çoğu aileler bu meblağ ile geçinme yolunu bulmuşlar. New York'ta bu rakamın iki misli geliri olanlar yoksul sınıfındakiler.

Sokak kavşaklarında çöp sepetlerinde köfte-ekmek parçaları arayanlar var ama görenleri rahatsız eden gıda sarfiyatına karşı çıkan yok. Geçenlerde bir İtalyan lokantasında garson yan masaya sormadan tereyağ ve kızarmış ekmek tabaklarını bıraktı.Yemek siparişi almaya geldiğinde dört müşterinin yaşlısı ''Makarna ekmekle yenmez. Alın lütfen.'' deyince artık gıda tepsisine el değmemiş dilim ekmekleri ve tereyağını ters çevirip boca etti.

Amerikan çocukları 1.5 milyar nüfuslu Hindistan'daki yaşıtlarından daha şanslı. Çöpler arasında yiyecek arayan çocukları pek görmedim, ağzında gümüş kaşıkla doğanlar var, Kira Rose gibi.

Onbir yaşındaki Kira profesyonel tenisçi Lisa Bonder ile milyarder iş adamı Kirkor Kirkoryan'ın kızı. 1917'de Harput'tan Amerika'ya göçeden bir Ermeni aileden dünyaya gelen Kirkoryan 34 yaşındaki Lisa ile 1999'da evlendi. Evlilik 28 gün sürdü. Lisa kendisinden 48 yaş büyük olan Ermeni işadamına boşanma davası açtı. Kirkoryan MGM, United Artists film şirketlerinin sahibi. Ekonomik kriz öncesi 16 milyar dolarlık serveti olan Kirkoryan ayrıca Las Vegas'ta MGM Grand Hotel, Mirage, Bellagio otelleri, G.M., Chrysler ve Ford şirketlerinin baş hissedarı. 500 milyon dolara yakın bağışları nedeniyle Cumhurbaşkanı Koçaryan'dan 'Ermenistan'ın Milli Kahramanı''nişanını aldı.

Kirkoryan mahkemeye gitmeden ilkin aylık 20 bin sonra 75 bin dolar çocuk nafakası ödemeye başladı.Birikmiş aylıklar için 10 milyon dolar verdi. Lisa 320 bin dolar afakada ısrar etti.  Kirkoryan 28 gün evli kaldığı Lisa'nın sevgilisi emlakçı Steve Bing'in arkasına taktığı detektifler çöp sepetindeki diş fırçasını DNA testinden geçirdiler.Test sonucunda Kira'nın babasının  Kirkoryan değil, aktris Elizabeth Hurley'i de hamile bırakan Bing olduğu ortaya çıktı. Kirkoryan babası olmadığı halde Kira'ya servet sayılacak meblağda nafaka ödemeye devam ediyor.

Yazının Devamını Oku

New York'ta bir Türk mahallesi kurabiliriz

10 Mart 2011
Kim ne derse desin, memlekette ekonominin iyiye gittiğine eminim. Eskiden New York’a gezmeye gelenlerin Türklerin alışveriş listesinde Levi’s blucinlerinin 500 numaralısı, Brooks Brothers’den lacivert ceket beyaz gömlek, iki set iç çamaşırı, Church’den bir ömür boyu eskimeyecek sert derili ayakkabılar vardı. Ama zaman geçtikçe siparişler zerafete bürünmeye başladı.

İlkin anavatandan gelen dostların seçeneklerinin ‘marka’landığını gözlemledim. Mağazalarda Dolce and Gabbana, YSL, Armani, Ralph Lauren, Calvin Klein, Donna Karan isimleri telaffuz edilerek sipariş verildi. Brioni butiğinde 800 dolar yazılı blucinden bir süre gözümü alamadım. Sarışın tezgahtar ölçüme uygun olanı getireceğini söyleyince kurtuluşu arkadaşları gösterip, “Sen onlara yardım et, benim acelem yok” demekte buldum. Sonraları New York’a artık aşina olmuş tanıdıkların alış gücünün arttığını farkettim. Giyim, kuşam yanı sıra özellikle saatlere merak saldıklarını tesbit ettim. Ama ilgi odakları Timex’ler değil Rolex, Cartier’ler idi, üstelik minik pırlantalarla çevrilmiş cinsten. Bir kaç hafta önce varlıklı bir tanıdığım, “Ay sonunda geliyoruz, bize bir gün ayırırsan çok seviniriz” dedi. Geldikleri günün akşamında, “Fırında ördek yiyelim mi?” deyince bir Çin lokantasına gittik. Garson daha masamıza su getirmeden içini döktü: “Sen bu şehri iyi bilirsin. Merkez yerde güvenli bir semtte daire almak istiyoruz. 1.5-2 milyon (dolar) arasında. Çok beğenirsek rakamın üstüne çıkarız. Ne tavsiye edersin?” İş adamı çorap-gömlek istiyor olsa yarım saatte hallederiz. Her yerde şahsi ihtiyaçları karşılayacak mağazalar var. Oysa konu apartman. “New York’ta ev-apartman almışlığım yok” diye söze başlıyorum. Aklıma daha önce burada mülk almış Türkler geliyor. Manhattan’ın ortasında gördüğüm dayalı-döşeli, mutfağında tabakçanak olan satılık apart otel dairelerinden bahsediyorum. Okula gidecek büyük kızı için daire almak istediğini açıklıyor. Amerika’nın en büyük emlakçısının adını, telefonunu veriyorum. “Orada tanıdığım yok, beni de tanıyan yok” diyerek geri çekiliyorum. Komisyonculuğa soyunacak değiliz. Manhattan demek New York demek. 2 milyon nüfuslu minik adanın uzunluğu 21.6 km. En geniş yerde eni 3.7 km. Kendini beğenmiş, kibirli, karmaşık toplumlu New York’lular küçük adayı isimlerle parsellemişler. Bir uçta zenci ve hispanik Harlemleri, öbür uçta Çin, İtalyan mahalleleri. Enlem-boylamlarıyla East Side, West Side, Uptown, Down Town diye adlandırılmış. Adanın güneyi son 30 yılda yapılandırılmaya uğradı, ezik büzük binalar yenilendi, et kesim yerleri ve depolar taşındı. TriBeCa, LoBro, SoHo, NoHo, Chelsea, Carnegie Hill gibi adları kulağa hoş gelen mahalleler ortaya çıktı. Kendisi, ailesi için emlak almaya gelen Türklerin önemli kısmı gelmeden ev ödevlerini yapmışlar. Hangi kesimde, stüdyodan dublekse emlak fiyatları hakkında aşağı yukarı bilgileri var. Cadde sokakta, bakkalda dükkanda her gün Türkçe konuşan insanlarla karşılaşıyoruz. Yalnızca bir kısmı turist bunların. Diğerleri New York’ta yerleşik Türkler. Aralarında ev sahibi olanların da sayısı az olmasa gerek. Amerika’ya en yoğun Türk göçmenlerinin geldiği yıl 1914. Birinci Dünya Harbi’nde Almanların verdiği Gülcemal vapuruyla gelmişler. O yıllarda Amerikan Göçmen Dairesi’nin yaptığı araştırmaya göre Osmanlı uyruklu göçmenlerin sayısı 291.435. Eğer bu Osmanlılar dağılıp kaybolmayıp New York’a yerleşmiş olsalardı bugün Amerikan Kongresi’nde rahatça 10 Türk’ü görmek mümkün olurdu. Hayıflanmaya kalkışmayalım, eğer New York’ta mekan edinme trendi sürerse hiç olmazsa Manhattan’da bir Türk mahallesi kurabiliriz..

 

Yazının Devamını Oku

New York 3'üncü dünya ülkesine dönüştü

5 Ocak 2011
Arabayı garajdan çıkarırken kumar oynadığımı biliyordum. Ama akşam eve geldiğimde New York'a giren ana yollar ile kent içi sokaklarda kar kalınlığı ancak 10 cm. kadardı. Ekranlarda meteorolojistlerin '' Mecbur degilseniz araç sürmeyin.'' ikazı dahi arabanın sağladığı ulaşım özgürlüğümü kısıtlamaya kafi gelmedi. Gece sabaha kadar süren kar fırtınasının şiddetini ofis yoluna direksiyon kırdığımda idrak ettim. Kentin göbeğinde tüm yollar dizlere kadar karla kaplıydı. Genelde tampon tampona yol aldığım caddede bu kez 10-15 sokak boyunca önümden yol alan arabaların sayısı 5'i geçmiyordu. Müşteri almayan, ışığı sönük yalnızca iki taksi gördüm. Oysa ne belediye otobüsü ne de kar temizleme kamyonu dikkatimi çekti göz alabildiğine uzanan yolda.
İkinci cadde ile 45'inci sokak köşesine geldiğimde, hala çözemediğim bir manzaraya bakakaldım. Bel boyunda kar kümesinin tepesinde bir spor arabanın tekerlekleri göz hizamda idi. Üstünde tek parça kar olmayan araba nasıl tepeye çıkmıştı? Nasıl inecekti? Çevresinde karda da iz yoktu. Cadde-sokakta araçların çoğunluğu ise karla kaplı idi. Araçlar karlar erimeden trafiğe çıkacağa benzemiyordu.
Manzara New York'un mevsimin ilk kar fırtınasında doğaya esir düştüğünü vurguluyordu. İki gün boyunca saatte 55 mile erişen tipide pencere dışında yoğun sis görüş mesafesini bir kaç kulaç boyuna indirdi. 70 cm. kar birikimine sebeb olan kümeleri temizlemek için 180 bin ton tuz depolardan çıkarıldı. Belediye Başkanı Michael Bloomberg 30 dağıtım merkezinden 2,400 halk sağlığı personelinin karayolları, 6 bin mile uzanan kent sokakları ve belediye araçlarının rotasının tuz banyosuyla temizleneceğini açıkladı.
New York'lulara '' Merak etmeyin gerekli tedbirleri aldık. Yarın sokaklar kardan arınmış olacak.''şeklinde güvence veren Başkan 12 saat sonra ''Beklemediğimiz bir doğa afetiyle karşı karşıyayız. Üstesinden gelmek için uğraşıyoruz.''diyerek 180 derece dönüş yaptı.  Gerçekte ise kar birikimi temizlik işçilerinin, belediyenin toplu işten çıkartma girişimini protesto için eylem sergilemesinden kaynaklanmıştı. Durumdan habersiz New York'luların şiddetli eleştirilerine Bloomberg ''Dünyanın sonu gelmedi.''yanıtıyla öfke kustu. Popüler Daily News gazetesi 1969 da benzeri tipide sokaklardaki karların temizlenmesinde başarısız kalan John Lindsay'in bu yüzden ikinci dönemde Belediye Başkanı seçilemediğini hatırlatarak Bloomberg'in öfkesini körükledi.
New York havaalanları trafiğe kapandı, dört günde 8500 sefer iptal edildi. Tipi nedeniyle evlerinde mahsur kalanların polisin acil durum ofisine telefonları genel santralın kitlenmesine sebeb oldu. Hastaların yardım telefonlarına cevap veren düzinelerle ambulans, kar eritici tuz taşıyan araçlar kar kümelerine takılıp kaldılar. Otobüs, tren ve metro seferleri ancak üç gün sonra normale dönüştü. Noel için New York'a gelen yerli-yabancı turistler uçak terminallerinde sabahladılar, okyanus aşırı seferdenler yanaşacak kapı olmadığı için uçak içinde 12 saat kadar pistte beklediler.
Amerika'lıların en fazla alışveriş yaptığı dört haftalık bu dönemde 500 milyar dolarlık alışveriş sadece kar fırtınasının ilk gününde mola verdi. New York'un Queens ilçesinde Home Depot hırdavatçı mağazası iki saatte 2 bin kürek sattıklarını açıkladı. Fırtına dindiğinde Yeni Yıl arifesi çılgınlığı başladı. Kent göbeğinde Times Square'da toplanmış bir milyon kişi Bono-U 2 müzik grupları şarkılarına eşlik edip, danslı şovlarla eğlenerek 2011 yılına girdi. 2688 parça kristalle bezenmiş 6 tonluk topun havadan yere inişi beş kıtada milyarı aşkın insan canlı yayında izlediler. 
Görkemli şova rağmen New York'u birkaç günlüğüne 3'üncü dünya ülkesine çeviren kar tipisinin taşıdığı yüzbinlerce ton kar hafta boyunca kente yapışık kaldı.
Yazının Devamını Oku

330 milyon insan, 115 lisan, kavga gürültü yok

13 Ekim 2010
Büyük boy deri çantasını omuzunda taşıyan orta yaşlı kadın otobüsün ön koltuklarına bakmaya gerek görmedi. Yanımdan geçerek arkada kendisi gibi zenci bir adamın yanına oturdu. Yarı kalabalık otobüslerde siyah derililerin önde değil arkalarda oturmaya özen gördükleri son zamanlara dikkatimi çekmeye başlamıştı. Acaba yeni bir Rosa Park sendromunun tohumları mı atılıyor düşüncesi geçti zihnimden.

Amerika'da esaretin lağvına en son rıza gösteren eyaletlerden Alabama'nın Montgomery kentinde zencilerin otobüste yerlerini beyazlara vermesi yasalarda yer alıyordu. 1955'te mağaza satıcılığı yapan Rosa Park yoğun bir çalışma günü sonunda evine gideceği otobüsün önünde yer bulmuştu. Sonraki durakta başına bir beyaz adam dikildiğinde şoför '' Yerini ver.'' diye Rosa'yı sertçe ikaz etti. Yorgun zenci kadın ''Kalkmıyorum, istersen tevkif ettir beni.'' karşılığını verdi. Şoförün çağırdığı polis beyaza yerini vermeyen siyahi kadını tutukladı. İlkin eyalet sonra ülke basında protesto gösterileri başladı, zencilerin giderek vatandaşlık haklarına sahip olmasında Rosa Park olayı önemli rol oynadı.

Amerika lider ülke. Özgürlük, serbestinin dik alası burada. Yahudilere nisbet edercesine Deniz Binbaşısı George Lincoln Rockwell'in 1960'da başkentte Kongre binasına taş atımı mesafede kurduğu 'Amerikan Nazi Partisi' sembolik sayıda üyesine rağmen faaliyette. Beyaz ırkın üstünlüğünü savunan, zenci düşmanı Ku Klux Klan cemiyetleri de kırsal kesimde varlığını sürdürüyor.

Ama yakın geçmişe kadar eskinin zenci köleleri otobüslerde ön koltuklara rahatça oturmaya hala cesaret edemiyor. Pazar yerlerinde müzayede ile köle satın alanlar arasında cumhurbaşkanları da var. Amerika'nın üçüncü başkanı Thomas Jefferson kölelerinden Sally Hemings ile yatarak altı çocuk sahibi olmuş. Jefferson hayatı boyunca evlerinde, çiftliğinde hep köle kullanmış.

Başkanı da toprak ağası da açıkgöz Amerika'nın. Aynı yerde 6 yıldan fazla yaşayan zencilere özgürlük hakkı yasalaşınca açıkgöz köle sahipleri süre dolmadan karın tokluğuna çalıştırdıkları zenci köleleri bir kaç günlüğüne Kanada'ya götürüp geri getirmek suretiyle yasayı delmeyi başarmışlar.

New York'un zenci toplumu kölelik dönemini anımsayıp tekrar ikinci sınıf vatandaşlığa düşmek  kaygısında mı? Sanmıyorum ama beyazlar kadar özgür de değiller. Çoğu semtte apartman kiralamakta, koperatiflerden ev satın almakta güçlükle karşılaşıyorlar. Gece karanlığında taksi şoförleri çoğu zaman öndeki zenciyi değil iki sokak ilerdeki beyazı almaya yanaşıyor.

Oysa New York karmaşık bir şehir. Cadde sokakta gezinirken, dev mağaza, markette alışverişte iken kulağınıza gelen lisanlar arasında duymadıklarınız da var. Mesela: Kru, Faroese, Cajun, Amharic, Tagalog, Syriac, Miap, Malayalam, Gujarathi. Bunlar irili,ufaklı göçmen topluluklarının lisanları. Konuşulan tüm lisanların sayısı 115. İnsanların gezmeye, görmeye veya kalmaya can attığı şehirde beyaz, siyah ve kahverengi ırklar nüfus çoğunluğunda atbaşı gidiyorlar. 9 milyon nüfusta 1.5 milyon insanın İngilizce okuma yazması yok. Amerika'da 25 milyonu aşkın yabancı doğumlu yasal göçmen veya kaçak yaşıyor. Irk, din, kültür farklarına rağmen 320 milyon insanın kavgasız, gürültüsüz, iç çatışmalara iltifat etmeden yaşam sürmesi ibret verici bir husus. Dış gözlemciler Yeni Dünya'dan söz ederken ''Ülkelerin Ülkesi'' sözcüklerini kullanıyor. Fransız filozofu Jean Baudriard ise '' Amerika diye bir şey yok, yalnızca Amerika diye bir manzara var.'' diyor.

Yazının Devamını Oku

Ayak kirasıyla dünya birincisi

29 Eylül 2010
Çılgınca bir on gün geçirdik. Sanmayın barlarda, klüplerde, eğlence yerlerinde küfelik oluncaya kadar içip sabahladık son uğradığımız mekanda. Manhattan büyülü bir ada, yerkürede ne ararsan burada, artısı ve fazlasıyla.

Moda Haftası ardından BM'de toplantılar başladı. Yenilenme sürecine giren binaya ulaşmak başlı başına sorun. Bina etafında enlemesine, boylamasına, çaprazlama turlamak gerekiyor.Sonra kapılarda kuyruklara girip elektronik cihazlarda aramadan geçmek lazım. Bina içinde tekrar yürünecek, yeniden kontrollara girilecek, kimlik kartları gösterilecek. Beş dakikalık iş için yarım saat harcanıyor.

Amerika'nın gücünü, büyüklüğünü bilmeyen yok.Ama dev ülkenin kalbinin attığı Manhattan'da paranoya hüküm sürüyor. Başkan Obama BM'ye  geleceği zaman güvenlik birimleri yarım saat önceden çevreyi kordona alıyor. Cadde kavşaklarında kum kamyonları trafiği kesiyorlar.Sıra gövde gösterisine geliyor. Düzinelerle polis motosikleti, zırhlı araçlar, kucakta taşınan uzun silahlar, tepede polis helikopteri, yüzlerce resmi ve sivil polis BM mahallesine el koyuyor. ABD başkanı kendi ülkesinde bir yerden bir yere  araç,silah, özel güç donanımıyla gidiyor.

Şehirde başka ne oldu geçen hafta derseniz yanıtımız var. Lüks alışverişin merkezi Fifth Avenue dokuzuncu kere dünyanın kirası en yüksek caddesi seçildi. 57'inci Sokak ve Madison Avenue arkadan geliyor. Cushman and Wakefield şirketinin raporuna göre Fifth Avenue'de 929 cm. karelik yerin aylık kirası 1,158 dolar. Ayaklarınızı birleştirip yandan dört parmak ekleyerek kare yapın, 929 cm. kare hakkında fikriniz olur. Fifth Avenue ve 49'uncu sokaktan 60'ıncı sokağa yürüdüğünüzde dükkan, mağaza kiraları 1,000 dolara düşüyor. Emlakçılar moda, takı, güzellik malzemesi şirketlerinin astronomik fiyatlı dükkanları kiralama yarışında olduklarını söylüyor.

Ayrı bir yarış ise Park Avenue'de bir açık artırma şirketinde. Avrupa'nın kraliyet aileleri, varlıklı sanayiciler bir takı müzayedesinde servetlerini yarıştıracaklar. Müzayedeye son anda Prenses Diana'nın kolyesinin katılacağı açıklandı. Ünlü takıcı Garrard'ın Diana için hazırladığı kolyede 241 pırlanta, 7 Pasifik incisi var.1,5 ile 2 milyon dolar arasında alıcı bulması bekleniyor.

Clinton'ların tek kızı olan Chelsea'nin evliliğinde damat babasının resminin niye çekilmediği merak konusu oldu. Meğer Chelsea'nin kayınpederi Ed Mezvinsky sabıkalı imiş. Cezaevinde beş yıl hapis yattıktan sonran serbest bırakılan baba Mezvinsky aynı zamanda 2011 ylına kadar gözaltında yaşayacak. Damat Marc'ın babası ayrıca 10 milyon dolar zarar tazminatı da ödeyecek.
Fransa'nın bir numaralı leydisi,  eskinin süper modeli Carla Bruni başbakan kocası Sarkozy ile Manhattan'da romantik geceler geçirdi. Sarkozy BM toplantıları için New York'a geldi. Karı-koca başbaşa lüks lokantalarda mum ışığında yemek yediler, sabah saatlerinde Central Park'ta yürüyüşe çıktılar. Ünlü çifti kimse rahatsız etmedi.

Ama konu İran lideri Mahmud Ahmedinejad olunca durum değişti.  İsrail elçiliğine bir sokak mesafede Hilton otelinde kalan Ahmedinejad'a karşı sık sık gürültülü protesto gösterileri yapıldı.

Boğaz kanseriyle mücadele eden Oscar ödüllü Michael Douglas moral pompalamak için eşi Catherine-Zeta Jones ile davetlere katıldı, son çevirdiği 'Wall Street'in galasına da yetişmeyi ihmal etmedi. Cadde-sokakta gezinirseniz Michael-Catherine çiftini, şarkıcı Bon Jovi'yle karısı Dorothy, Naomi Campbell, Uma Thurman'la karşılaşmanız, kıyasıya kavga ederken son anda boşanmaktan vazgeçen mültümilyoner Peter Brandt ile süper model karısı Stephanie Seymour'u, daha pek çok ünlüyü görmeniz mümkün. Başta söyledik, burası New York diye.

Yazının Devamını Oku