Doğan Uluç

Doktor, mühendis değil muslukçu kaynakçı aranıyor

17 Kasım 2011
Çocuk yaştakilere büyüdükleri zaman hangi mesleği seçeceklerini sorduğunuzda pop şarkıcısı, astronot, itfaiyeci, futbolcu gibi gösteriş içeren yanıtlar alırsınız. Ana-babaların tercihleri ise genelde doktor, mühendis, dışişlerinde diplomat, bilgisayar uzmanlığı şeklinde somut mesleklere yönelir. Çocuklar ergenlik yaşlarında yüksek eğitim görmeye başlayınca ailelerinin isteğine paralel istikbal planlamasına girerler. Bu kesimdeki gençler ‘beyaz yakalı’ diye tanımlanır.

Amerikan yaşamında bir kaç yüzyıldır süregelen bir düzen bu. Oysa o zamanlardan bu zamana köprüler altında çok sular gelip geçti. Lider ülke unvanlı Amerika’da son 10 yılda aşırı işsizlik, iflas ve hacizlerle sonuçlanan ekonomik kriz refah ve rahat hayata alışmış gençlerin geleceğe bakışını ciddi ölçüde değşitirdi.

Brooklyn’de bir yüksek teknik okulundan mezun Thomas yaşadığı muhitte su tesisatçısı, musluk tamircisi, kaynakçı olarak hayatını kazanıyor. 19 yaşındaki Thomas lisede birlikte okuduğu 10 kişilik grupta herkesin ‘’beyaz yakalı’’ işlere ilgi gösterdiğini söylüyor :’’Ben zanaatçılığa meraklıydım. Başımda patron istemiyordum. Ev ve binalarda her işi yapabilecek yeteneğe sahiptim. İki yıl içinde kendi şirketimi kurdum. Şimdi beş kişi çalışıyor yanımda. Ekonomi başaşağı gitmeye başlayınca arkadaşlarım işsiz kaldı. Tamircilik işlerimi ‘’Elin, yüzün kirli’ diyerek küçük gören benim ‘beyaz yakalı’ grubumla hafta sonları mahalle barına gittiğimizde bira paralarını ben ödemeye başladım. Ama önemli değil, kardeş gibi yakınız biz.’’

İşsiz New York’lu kolej mezunları Thomas gibi ‘mavi yakalı’ tanımına giren zanaat sektöründe iş bulmaya çalışıyorlar. Bir teknik enstitü müdürü 40’ına yaklaşmış erkeklerin oto tamirciliği, bina bakımcılığında iş bulmak için kurs aldıklarını söylüyor. Ekonomik krizde işini kaybeden bir bankacı ‘’7 bin dolar aylıkla uzun yol şoförlüğü buldum. Kiramı ödüyorum, çocuğuma oyuncak alabiliyorum. Mutluyum.’’ diyor. Resmi devlet ofisleri ‘’Çeşitli sektörlerde kaynakçı, muslukçu, elektrik tesisatçısı, temizlik ve inşaat işçileri arıyorlar. Ücret ve yüksek maaş yanısıra sigorta, ek ödenekler veriyorlar.’’şeklinde duyuruları yayımlıyor.

‘’Mavi Yakalı’’ kesimde iş çok, para da da çok. Ama ağır sanayi işçiliği kolay değil. New York metrosunda çalışan bir mühendis ‘’Yeraltı işlerinde şartlar ağır ve tehlikeli, gökdelen inşaatlarında işçilik de öyle.’’ diye madalyonun diğer yüzünü gösteriyor.

Artık Amerikalı aileleler çocuklarına ‘’İş olsun da ne iş olursa olsun. Beyaz yakalı olması şart değil. ‘’diye konuşuyorlar. Ülkenin en büyük bankası Bank of America önümüzdeki aylarda 30 bin banka memurunu işten çıkaracağını açıkladı. Arkadan diğer mali kurumların binlerce çalışanının işine son vermesi bekleniyor.

Seçimler tam  bir yıl sonra. Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına seçilecek olan adayın 325 milyon nüfuslu ülkede işsizlik sorununa son vereceğine halkını ikna etmeyi başarması şart. Bunun için ayda 262 bin yeni iş kapısı açmak gerekiyor. Ne kadar sürecek yeni iş kapılarını açmak? Yılda 12 aydan 5 yıl boyunca.

Hiç bir ekonomi uzmanı Beyaz Saray’a hangi başkan gelirse gelsin bu hedefe ulaşamayacağını kesinlikle vurguluyor.

 

Yazının Devamını Oku

Doktor mühendis değil muslukçu kaynakçı aranıyor

16 Kasım 2011
Çocuk yaştakilere büyüdükleri zaman hangi mesleği seçeceklerini sorduğunuzda pop şarkıcısı, astronot, itfaiyeci, futbolcu gibi gösteriş içeren yanıtlar alırsınız. Ana-babaların tercihleri ise genelde doktor, mühendis, dışişlerinde diplomat, bilgisayar uzmanlığı şeklinde somut mesleklere yönelir. Çocuklar ergenlik yaşlarında yüksek eğitim görmeye başlayınca ailelerinin isteğine paralel istikbal planlamasına girerler. Bu kesimdeki gençler ‘beyaz yakalı’ diye tanımlanır.

Amerikan yaşamında bir kaç yüzyıldır süregelen bir düzen bu. Oysa o zamanlardan bu zamana köprüler altında çok sular gelip geçti. Lider ülke unvanlı Amerika’da son 10 yılda aşırı işsizlik, iflas ve hacizlerle sonuçlanan ekonomik kriz refah ve rahat hayata alışmış gençlerin geleceğe bakışını ciddi ölçüde değiştirdi.

Brooklyn’de bir yüksek teknik okulundan mezun Thomas yaşadığı muhitte su tesisatçısı, musluk tamircisi, kaynakçı olarak hayatını kazanıyor. 19 yaşındaki Thomas lisede birlikte okuduğu 10 kişilik grupta herkesin "beyaz yakalı" işlere ilgi gösterdiğini söylüyor: "Ben zanaatçılığa meraklıydım. Başımda patron istemiyordum. Ev ve binalarda her işi yapabilecek yeteneğe sahiptim. İki yıl içinde kendi şirketimi kurdum. Şimdi beş kişi çalışıyor yanımda. Ekonomi başaşağı gitmeye başlayınca arkadaşlarım işsiz kaldı. Tamircilik işlerimi "Elin, yüzün kirli’ diyerek küçük gören benim ‘beyaz yakalı’ grubumla hafta sonları mahalle barına gittiğimizde bira paralarını ben ödemeye başladım. Ama önemli değil, kardeş gibi yakınız biz."

İşsiz New Yorklu kolej mezunları Thomas gibi ‘mavi yakalı’ tanımına giren zanaat sektöründe iş bulmaya çalışıyorlar. Bir teknik enstitü müdürü 40’ına yaklaşmış erkeklerin oto tamirciliği, bina bakımcılığında iş bulmak için kurs aldıklarını söylüyor. Ekonomik krizde işini kaybeden bir bankacı "7 bin dolar aylıkla uzun yol şoförlüğü buldum. Kiramı ödüyorum, çocuğuma oyuncak alabiliyorum. Mutluyum" diyor. Resmi devlet ofisleri "Çeşitli sektörlerde kaynakçı, muslukçu, elektrik tesisatçısı, temizlik ve inşaat işçileri arıyorlar. Ücret ve yüksek maaş yanısıra sigorta, ek ödenekler veriyorlar" şeklinde duyuruları yayımlıyor.

"Mavi Yakalı" kesimde iş çok, para da da çok. Ama ağır sanayi işçiliği kolay değil. New York metrosunda çalışan bir mühendis "Yeraltı işlerinde şartlar ağır ve tehlikeli, gökdelen inşaatlarında işçilik de öyle" diye madalyonun diğer yüzünü gösteriyor.

Artık Amerikalı aileleler çocuklarına "İş olsun da ne iş olursa olsun. Beyaz yakalı olması şart değil" diye konuşuyorlar. Ülkenin en büyük bankası Bank of America önümüzdeki aylarda 30 bin banka memurunu işten çıkaracağını açıkladı. Arkadan diğer mali kurumların binlerce çalışanının işine son vermesi bekleniyor.

Seçimler tam  bir yıl sonra. Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına seçilecek olan adayın 325 milyon nüfuslu ülkede işsizlik sorununa son vereceğine halkını ikna etmeyi başarması şart. Bunun için ayda 262 bin yeni iş kapısı açmak gerekiyor. Ne kadar sürecek yeni iş kapılarını açmak? Yılda 12 aydan 5 yıl boyunca.
Hiç bir ekonomi uzmanı Beyaz Saray’a hangi başkan gelirse gelsin bu hedefe ulaşamayacağını kesinlikle vurguluyor.

Yazının Devamını Oku

10 yaşındaki Tommy ABD'de yeni servet dağıtımı yapacak

9 Kasım 2011
Tommy New York'un en yoksul ilçesi Bronx'ta oturuyor. Muhitinde büyümüş de küçülmüş gözüyle bakılan bir ilkokul öğrencisi. Bilgiç çocuk bir ankette ''Büyüyünce ne olmak istersin?''sorusuna ''Cumhurbaşkanı, Obama gibi'' diye yanıt vermiş. Tommy ardından ''Obama benim gibi zenci, en kuvvetli rakibi Cumhuriyetçi Herman Cain da ikimiz gibi kara derili. Kazanan aday gene zenci olacak. Beyazlar siyah renge alışmaya başladı. Zamanım gelince seçildiğimde Amerika'da yeni bir servet dağıtımı yaptıracağım. Bronx gibi yoksul semtler olmayacak benim başkanlığımda.'' diye ekliyor.

Ankete görüş yazan bir New York'lu ''Korkunç bir fikir ama gerçek.'' diye tepki   gösteriyor. Başkanlığa meraklı kesimde Tommy tek değil. Bazı anketlerde zenci çocukların yüzde 62'sinin Barak Obama'yı örnek alarak cumhurbaşkanı olmak istediği görülüyor. Çocuklar arasında Başkanlık pop şarkıcısı, profesyonel sporcu, astronot, polis gibi ilginç bir meslek. Önemli mi? Hem de nasıl.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı dünyanın bir numaralı vatandaşı. 330 milyon insanın temsilcisi, ekonomik, askeri gücü diğer ülkelerin üstünde olan özgür toplumların lideri. Dertli her ülkenin başkanı sorunlarına çözüm bulmak için ABD başkanının ikametgahı ''Beyaz Saray'ın kapısını çalıyor.  

Amerika'da en güvenli bina bu. Çatı katında hava saldırılarına karşı füzeatar sistemler üslenmiş. Yeraltındaki katlar da bomba saldırılarından etkilenmeyecek kadar derinde. Başkan kara, deniz, hava ve deniz piyadelerinden oluşan 2 milyona yakın silahlı kuvvetlerin başkomutanı. Beyaz Saray'ın güvenliğini tüm askeri birimlere ilaveten sivil Secret Service, FBİ ve CİA birlikleri sağlıyor. Özel eğitimli sivil korumalar bir suikast girişiminde kurşun ile başkan arasına girerek vücutlarını kalkan yapacaklarına ant içerek göreve başlıyorlar.

Beyaz Saray'da düzineyle kurşun geçmez Cadillac arabası, klimalı yüzme havuzu, jimnastik salonları, tenis kortu var. Obama'nın basketbol tutkusunu tatmin için bir kaç günde arka bahçesine kort inşa edildi. Aşçıları kahvaltı, öğle ve akşam yemeklerini başkanın talimatıyla hazırlıyorlar. Sinemaya gitme dertleri de yok. En son Hollywood yapımları vizyona girmeden Beyaz Saray'a geliyor, başkan ailesi ve yakınlarıyla modern salonda izliyor. Önemli gecelerde Amerika'nın tanınmış müzisyen ve şarkıcıları başkanın davetlilerini eğlendirmek için konferans salonunda özel konser veriyorlar. Başkent Washington'a yakın hava alanlarında gövdelerine ABD yazılı Başkan'ın özel jet uçakları günün her saatinde dünyanın her köşesine uçmaya hazır talimat bekliyor.

Profesyonel politikacılar için çok cazip bir meslek ABD Başkanlığı. Ülke yöneticisinin gücü hemen hemen sınırsız. Ama seçim öncesinde veya Beyaz Saray'a taşındıktan sonra mesleğin getirdiği stres yasa, ahlak dışı bazı girişimlere zorluyor başkanları. Ama kadınlar bu güçlü insanların 'Aşil Kirişi', yani en zayıf yönleri.

1791'de Andrew Jackson'ın zinası, Grover Cleveland'ın evlilik dışı ilişkiden çocuk doğurması, Bill Clinton'ın Monica macerası, 2004 seçimlerinde başkan adayı John Kerry'nin yardımcısı John Edwards'ın 4 çocuğunun annesi Elizabeth'in üstüne tuttuğu metresinden çocuğu olduğunu inkar etmesine paralel Richard Nixon'ın'ın Watergate, Ronald Reagen'ın İran-Contra skandalları, Nixon Başkan Yardımcısı Spiros Agnew'un süt ürünleri birliğinden rüşvet aldığını tespiti dünyaya hükmeden bu kişilerin de vasat insanlar gibi şeytana uyduklarını gösteriyor.

Bu listenin son adayı Cumhuriyetçi Parti'den başkan adaylığına yarışan Herman Cain. Nabız yoklamalarında seçilme şansı yükselmeye başlayınca 3 kadın basına beyanat verip Cain'i cinsel tacizle suçladılar. Zenci adayın baş yöneticiliğini yaptığı kuruluş kadınları 35 bin dolar ''sus parası'' yla susturdu. Cain taraftarları, aynı partiden başkan adayı Texas Valisi Rick Perry'nin 'karalama' girişimine başvurduğunu ileri sürüyor.

Yazının Devamını Oku

Bu afacanlar çarşı-pazar tezgahtarı değil, facebook 6’lısı

6 Kasım 2011
Barak Obama’nın 2012 Kasım seçimlerini kazanması için Amerikan halkına Usame bin Laden, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi’nin akıbetlerini, ‘Arap Baharı’nı uzun uzadıya anlatmasına gerek yok. Amerikalılar, Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya milyonlarca insanın kaderini değiştiren bu olayları değil ülkede yüzde 9.5 oranındaki işsizliğe hangi parti adayının çare bulacağını öğrenmek istiyor.

Ardından haciz konulan yüzlerce bin ev, sağlık sigortaları, öğrencilerin eğitim bursları sorunları geliyor. Bunların mesulu Obama değil, global ekonomik kriz. Ama gel de seçmene anlat. Gelecek yıl ortasına kadar temel meselelere nasıl çözüm getireceğine halkı ikna edemezse ikinci dönem başkanlığa seçilmesine imkan yok.

Her nedense içinde yaşayanlar ekonomik krizi pek fark edemiyor. Yaşamlarını kredi kartı borçlarıyla sürdürüyorlar. Bir dergi sayfalarını karıştırıyorum, 6 gencin montaj resmi. Yaka-bağır açık, afacan tipli çocuklar gülerek poz vermişler. Çarşı-pazar tezgahtarlarına benzetiyorum ama yanılgım büyük. Altısı da milyarder. Facebook’un patronu Mark Zuckerberg 13.5 milyar dolar servetiyle tepede.

New York’lu zenginleri araştırıyorum, yaşadığım şehirde 58 milyarder var. Geçen yıl kentin en zengini olan Belediye Başkanı Michael Bloomberg 18.1 milyar dolarla liste başını kaybetmiş, petrol baronu denilen Charles ve David Koch kardeşler 22’şer milyar dolarla zirveye çıkmışlar. Peki daha az zenginlerin sayısı? New York’lu milyonerlerin sayısı da görkemli, popüler şehirde 677 bin 200 milyoner yaşıyor.

Süper zenginler kulübünde en ilginç grup, açgözlü yabancı kökenliler. Bu kesimde Hintliler başta. Finans danışmanı Rajat Gupta dev Procter and Gamble ile Goldman Sachs yönetim kurulunun eski direktörü. En zenginler listesi tepesinde yer alan Warren Buffett, krizden kurtulmasına yardım için Goldman Sachs’a beş milyar dolar nakit yardımda bulunuyor. Gupta, yakın arkadaşı ve kendisi gibi Hintli Raj Rajanatram’a tüyo veriyor. Borsanın kapanmasına iki dakika kala Raj, 217 bin Goldman hissesi satın alıyor, akabinde satıyor. Kazancı 570 bin dolar. Rajat yıllardır milyarderler grubuna girmek için yasadışı eylemlerle kamyon yükü para yapıyor. Direktörü olduğu şirketi de dolandırma karşılığında kullanıyor. Rajat’la 24 milyon dolar yasadışı işlerden 25 milyon dolar kazanıp kırışmışlar.

Gupta tevkif edildi, 10 milyon dolar kefaletle serbest bırakıldı. Nisan’da hakim karşısına çıkacak. New York Savcılığı 105 yıl hapis cezası istiyor. Suç ortağı Rajaratnam ise 11 yıl hapse, 58.3 milyon dolar para cezasına mahkûm oldu. Raj’ın yakın arkadaşları arasında Başkan Obama ve George W. Bush var. İki başkanın Raj’ı hapisten kurtarmaya güçleri yetmeyeceğe benziyor. Hintli milyoner Gupta ile bir başka memleketlisi, finans danışmanı Anil Kumar dahil sözde dostları hakkında “Yakınlarımın, Hintlilerin ihanetine uğradım” diye yakınıyor. Borsacılar Raj’ın, milyarderlik tutkusunun kurbanı olduğunu, kendi kuyusunu kazdığını söylüyor.

Şöhret ile servet bağlantısı bir kez daha çağrışım yapıyor zihnimde. Şöhretlerin vefatlarını takiben parayla ilgileri kalmadığını düşünmek yanlış olur. Pop Kralı Michael Jackson’ın, geçen yıl ölümünden bu yana varlığına 170 milyon dolar eklendi. 1977 ölen rock’n roll yıldızı Elvis Presley son bir yılda 55 milyon, 37 yıl önce ölen Marilyn Monroe 27 milyon, karikatürist George Schultz 25 milyon, Beatle John 12 milyon, Elizabeth Taylor 12 milyon, ilim adamı Albert Einstein 10 milyon dolar kazandılar. Bu meblağların çoğunluğu hediyelik, hatıra malzemeleri ve CD, plak, film satışlarından sağlandı.

 

Yazının Devamını Oku

'Türkevi'ne bu kez rüşvet, yolsuzluk girmesin

26 Ekim 2011
Telefondaki ses telaşlı. İlkin adını vermiyor ama gerek yok, kişi tanıdık, önemli bir meslek cemiyetinin de başkanı. Bir nefeste içini döküyor: ‘’Bir günah işleniyor, siz mani olabilirsiniz.’’ Hayrola nedir konu?:’’ Türkevi projesinden bazılarının yüklüce komisyon alacağını duyduk. Hem de memleketimizin bugünkü durumunda.’’ Telefondaki ses telaşlı. İlkin adını vermiyor ama gerek yok, kişi tanıdık, önemli bir meslek cemiyetinin de başkanı. Bir nefeste içini döküyor: ‘’Bir günah işleniyor, siz mani olabilirsiniz.’’ Hayrola nedir konu?:’’ Türkevi projesinden bazılarının yüklüce komisyon alacağını duyduk. Hem de memleketimizin bugünkü durumunda.’’Konuya yakınlığım var. 1970’li yılların başında bir Türk gubu New York’ta bir Türk merkezi satın almak için bağış kampanyası başlatmış ama ancak 10 bin dolar toplamayı başarmışlardı. Grubun iki temsilcisi ziyaretime gelip:‘’ Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil New York’ta BM toplantılarına katılıyormuş. Gazeteci olarak yakınlığınız var.  Durumu kendisine anlatıp hükümetin  bu kampanyaya maddi destek vermesini istermisiniz?’’ Olumlu yanıt verip aracı olmayı kabul ediyorum, ama içim rahat değil. Türkiye ciddi bir ekonomik kriz içinde, Başbakan Demirel ‘’75 cent’e dahi ihtiyacımız var.’’diyor.TÜRKEVİ PROJESİ İÇİN DAİRE RÜŞVETİ GERİ TEPTİToplantılara katılan Çağlayangil’le bir sabah sohbetinde buluştuğumda New York’lu Türklerin isteğini ‘’Bana kızmayın, aracıyım.’’diye naklettim. Dışişleri Bakanı, Osmanlı ve Türk tarihi üzerinde uzun bir nutuk çekti. Sonunda  bileğimi sıkarak‘’Türkiye dışarda bir bina alacaksa parasını yurt dışındaki vatandaşından istemez.’’dedi.     Bir kaç hafta sonra Ankara’dan New York Başkonsolosluğu’na 350 bin dolar civarında para gönderildiğini öğrendim. Yakın ilişki içinde olduğum Başkonsolos 3 kişilik bir satınalma grubu oluşturmuş satın alınacak evleri tesbit ettiriyordu. Tanıdığım bir mühendis ısrarla en kısa zamanda benimle görüşmek istediğini söyledi, ihbarda bulunacağını bildirdi. Ofisime geldiğinde ‘’Bildiğiniz gibi petrol krizi yüzünden emlak fiyatları dibe vurdu. New York’ta bina sahiplerinin büyük kısmı emlakını düşük fiyatla piyasaya sürdü. Konsolosluğun seçtiği satın alma grubu nakit sıkıntı çeken iki binanın sahibine ‘Senin yerini satın alacağız, ama tadilat  için 70 bin dolara ihtiyacımız var. Bu meblağı bize ödersin, alış faturasına eklersin.’’diyerek masa altı ödemeyi kabul ettirdi. Satın alma grubunun bulduğu iki binadan biri Onassis’in Olympic Towers binası yanında lüks bir ikametgah, diğeri Beşinci Cadde’de hediyelik eşya ve elektronik malzeme dükkanları arasında kullanış yoksunu apartman idi. İhbarı Başkonsolos’a bildirdiğimde telaşlandı:‘’ Nasıl rüşvet alınır bu işten? Siz de girin satın alma grubuna.’’ ‘Ben gazeteciyim, komisyoncu değil.’’ O konuşmadan sonra eski yakınlığımız kalmadı. Hürriyet’te haber yayımlanınca Türkevi binası projesine uzun süre kimse elini sürmek istemedi.Dışişleri Bakanı Çağlayangil tüm resmi kurum temsilciliklerini barındıracak bir Türk binası konusunu 1977’de gerçekleştirdi. Türkiye, IBM şirketinin idare merkezi olarak inşa  ettirilen 11 katlık binayı 3 milyon dolar ödeyerek satın aldı. New York Başkonsolosluğu, Ticaret, Maliye bakanlıkları, Milli Eğitim, Basın ve Turizm, Savunma ataşelikleri, Merkez Bankası temsilcilikleri, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilciliği B.M. karşısındaki görkemli binaya yerleştiler. Giriş kapısı üstündeki yazı ‘’Türk Merkezi’’idi, halk arasında Türkevi diye anılıyordu. Oysa Türk Evi’nin sorunları biteceğe benzemiyordu. Dışişleri Bakanlığı iç taksimatı tesbit için New York Başkonsolosluğu’ndan binanın kat planlarını istedi. Anavatan’a hizmet diye görevi gönüllü üslenen bir Türk mimar New York’a yeni gelmiş genç meslekdaşına 250 dolar karşılığında planları çizmesini istedi. Genç mimar ‘’İBM planlarında mühendis firmasının kimliğini kapayıp Ankara’ya gönderelim, bana para vermeniz de gerekmez.’’ dedi. Sözde para almadan işi üslenen gönüllü mimarın ısrarı üzerine IBM’den getirilen planlar kopyalanıp Ankara’ya gönderildi. Genç mimar ‘’ Bir kat kopyası iyi yapılmadı, kızım çizdi, 25 dolarını kesip ona verdim.’’diyerek kendisine 225 dolar ödendiğini söyledi yakınlarına. Dışişleri Bakanlığı ise fatura gönderen gönüllü mimara 12 bin dolar ödedi.  Hürriyet’te bu haber yayımlanınca New York ve civarında yaşayan Türk toplumunda saygın yeri olan mimar şeref ve itibarıyla oynandığını öne sürüp hakkımızda 1 milyon dolarlık tazminat davası açtı. Sonra davasını geri çekti.
Yazının Devamını Oku

Türkevi projesi için daire rüşveti geri tepti

26 Ekim 2011
‘’Türkevi’’ New York’un merkezinde 11 katlı bir yapı. BM temsilciliği ve Başkonsolosluk dahil tüm resmi kurumlarımızı barındırıyor. ‘’Türkevi’’ New York’un merkezinde 11 katlı bir yapı. BM temsilciliği ve Başkonsolosluk dahil tüm resmi kurumlarımızı barındırıyor.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son ziyaretinde bir kez daha T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın gündemine girdi. Başbakan Erdoğan Türk Evi’nin yeni görünüm kazanmasına yeşil ışık yaktı. Amerika’daki Türkler 2017 yılına gökdelen kimliğiyle girmeye hazırlanan binanın gelecek 6 yılını dikkatle izleyecekler. Dışişleri mensupları gibi New York’un kıdemli Türkleri de önemli bir projenin rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlükle karalanmasını istemiyor.New York Başkonsolosu Büyükelçi Mehmet Samsar 2012 başında 11 katın yıkılacağını, yıkımın yıl sonunda biterek 2013’de inşaata başlanacağını söylüyor. Büyükelçi Samsar Türk Evi’ni gökdelene dönüştürecek projenin 12 kattan başlayıp dilimli inşaat ile 20 katı geçebileceği, hatta 30 kata çıkabileceğini söylüyor. Samsar ‘’ Dışişleri Bakanlığı’mız resmi daireler dışında diplomat ikametgahları olacak mı, ihaleler nerede nasıl yapılacağına karar verecek.’’Açık hava parkına bitişik lokantayı da nihayet satın aldık. Arazi artık inşaata hazır.’’ diye ekliyor. Bu bağlamda anılarım eski yıllara dümen kırıyor. 1990’lı yılların başı. Boğucu sıcak bir Temmuz günü Atina üzerinden New York’a uçacağım. Oturacağım yer pilot kabini arkasında. Bu bölümde 10-12 kadar Amerikalı Mavi Yolculuk’tan  dönüyorlar. Hepsi hayli alkollu. Yan koltuktaki kadın ‘’ Fransız, İtalyan, Rum’’ diyerek memleketimi öğrenmek istiyor. ‘’Türk’ deyince kabin ortasında elinde kadeh, arkadaşlarına laf atan orta yaşlı adam Ahmet Ertegün’ün yakın arkadaşı çıkıyor. Yanımdaki kadınla koltuk değişimi yapan İtalyan kökenli Emilio Gioia soruyor: ‘’Türk Evi’ni bilirmisin?’’ Evet, yanıtım üzerine içini döküyor. Türk Evi’nin yeniden yapılanması için Türk yetkilileriyle görüşmelere girmiş. Bu arada Başbakan Özal’a yakın genç bir diplomatla dostuk kurmuş. Proje şirketine kaldığı takdirde Ertegün’e de yakın olan diplomata Türk Evi gökdeleninden bir daire  vereceğini taahhüt etmiş. Şirketinin mimarları gökdelen maketi yapmışlar, 30 katın üstünde gökdeleni gösteren.‘’Hafta içinde gel ofisime, daha ayrıntılarını konuşuruz.’’ deyince ertesi sabah geleceğimi söyledim. Yol yorgunluguna aldırmadan öğle üzeri ofisine gittim. Emilio, finansman uzmanı ve mimarıyla beni bekliyordu. Ayrıntılı makedi de gördüm. Başarılı inşaatçı ‘’Maket dahil Türk Evi projesi için 250 bin dolar masraf yaptım. Yapım işlerini kime verdiklerini bilmiyorum. Özal’ın, Ahmet’in  yakını diplomat da beni aramadı haylidir.’’Oysa New York Türk toplumunda yeşeren dedikodular Ankara’ya uzanmıştı. Türk Evi projesini kimse ağzına almıyordu. İş adamına bilgi vermeye yanaşan kimse de çıkmıyordu. Emilio’ya Türk diplomata daire rüşveti teklifinin yanlış olduğunu söyledim. Kendisi de hatalı olduğunu anlamıştı. Manhattan’da görkemli bir gökdelendeki ofisinde ziyaretimden sonra kapıda bekleyen limuziniyle bir İtalyan lokantasına yemeğe gittik. Özel bir masada yer gösterdi garsonlar. Emilio hızını alamamış sürekli konuşuyordu. İlkin kravatını çözdü, sonra gömlek düğmelerini açtı. Akabinde ‘’Çok sıcak burası, değil mi?’’dedi. Oysa yaz sıcağında buzdolabı gibi soğukta lokanta. Bana dert yanarken gözleri yuvalarında dönmeye başladı. Yanımda oturan mimara ‘’Doktoruna haber verin, kalp krizi geçiriyor Emilio. Taksiyle acil bakıma götürün, limuzin uzakta park etmiştir, beklemeyin.’’Bir kaç gün sonra sekreteri aradı: ‘Patronumuzun sağlığı yerinde. Müdahaleniz için teşekkür ediyor.’’ ‘’TÜRK EVİ’’NE BU KEZ RÜŞVET,YOLSUZLUK GİRMESİNTelefondaki ses telaşlı. İlkin adını vermiyor ama gerek yok, kişi tanıdık, önemli bir meslek cemiyetinin de başkanı. Bir nefeste içini döküyor: ‘’Bir günah işleniyor,  siz mani olabilirsiniz.’’ Hayrola nedir konu?:’’ Türkevi projesinden bazılarının yüklüce komisyon alacağını duyduk. Hem de memleketimizin bugünkü durumunda.’’Konuya yakınlığım var. 1970’li yılların başında bir Türk gubu New York’ta bir Türk merkezi satın almak için bağış kampanyası başlatmış ama ancak 10 bin dolar toplamayı başarmışlardı. Grubun iki temsilcisi ziyaretime gelip:‘’ Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil New York’ta BM toplantılarına katılıyormuş. Gazeteci olarak yakınlığınız var.  Durumu kendisine anlatıp hükümetin  bu kampanyaya maddi destek vermesini ister misiniz?’’ Olumlu yanıt verip aracı olmayı kabul ediyorum, ama içim rahat değil. Türkiye ciddi bir ekonomik kriz içinde, Başbakan Demirel ‘’75 cent’e dahi ihtiyacımız var.’’diyor.Toplantılara katılan Çağlayangil’le bir sabah sohbetinde buluştuğumda New York’lu Türklerin isteğini ‘’Bana kızmayın, aracıyım.’’diye naklettim. Dışişleri Bakanı, Osmanlı ve Türk tarihi üzerinde uzun bir nutuk çekti. Sonunda  bileğimi sıkarak‘’Türkiye dışarda bir bina alacaksa parasını yurt dışındaki vatandaşından istemez.’’dedi.     Bir kaç hafta sonra Ankara’dan New York Başkonsolosluğu’na 350 bin dolar civarında para gönderildiğini öğrendim. Yakın ilişki içinde olduğum Başkonsolos 3 kişilik bir satınalma grubu oluşturmuş satın alınacak evleri tesbit ettiriyordu. Tanıdığım bir mühendis ısrarla en kısa zamanda benimle görüşmek istediğini söyledi, ihbarda bulunacağını bildirdi. Ofisime geldiğinde ‘’Bildiğiniz gibi petrol krizi yüzünden emlak fiyatları dibe vurdu. New York’ta bina sahiplerinin büyük kısmı emlakını düşük fiyatla piyasaya sürdü. Konsolosluğun seçtiği satın alma grubu nakit sıkıntı çeken iki binanın sahibine ‘Senin yerini satın alacağız, ama tadilat  için 70 bin dolara ihtiyacımız var. Bu meblağı bize ödersin, alış faturasına eklersin.’’diyerek masa altı ödemeyi kabul ettirdi. Satın alma grubunun bulduğu iki binadan biri Onassis’in Olympic Towers binası yanında lüks bir ikametgah, diğeri Beşinci Cadde’de hediyelik eşya ve elektronik malzeme dükkanları arasında kullanış yoksunu apartman idi. İhbarı Başkonsolos’a bildirdiğimde telaşlandı:‘’ Nasıl rüşvet alınır bu işten? Siz de girin satın alma grubuna.’’ ‘Ben gazeteciyim, komisyoncu değil.’’ O konuşmadan sonra eski yakınlığımız kalmadı. Hürriyet’te haber yayımlanınca Türkevi binası projesine uzun süre kimse elini sürmek istemedi.Dışişleri Bakanı Çağlayangil tüm resmi kurum temsilciliklerini barındıracak bir Türk binası konusunu 1977’de gerçekleştirdi. Türkiye, IBM şirketinin idare merkezi olarak inşa  ettirilen 11 katlık binayı 3 milyon dolar ödeyerek satın aldı. New York Başkonsolosluğu, Ticaret, Maliye bakanlıkları, Milli Eğitim, Basın ve Turizm, Savunma ataşelikleri, Merkez Bankası temsilcilikleri, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilciliği B.M. karşısındaki görkemli binaya yerleştiler. Giriş kapısı üstündeki yazı ‘’Türk Merkezi’’idi, halk arasında Türkevi diye anılıyordu. Oysa Türk Evi’nin sorunları biteceğe benzemiyordu. Dışişleri Bakanlığı iç taksimatı tesbit için New York Başkonsolosluğu’ndan binanın kat planlarını istedi. Anavatan’a hizmet diye görevi gönüllü üslenen bir Türk mimar New York’a yeni gelmiş genç meslekdaşına 250 dolar karşılığında planları çizmesini istedi. Genç mimar ‘’İBM planlarında mühendis firmasının kimliğini kapayıp Ankara’ya gönderelim, bana para vermeniz de gerekmez.’’ dedi. Sözde para almadan işi üslenen gönüllü mimarın ısrarı üzerine IBM’den getirilen planlar kopyalanıp Ankara’ya gönderildi. Genç mimar ‘’ Bir kat kopyası iyi yapılmadı, kızım çizdi, 25 dolarını kesip ona verdim.’’diyerek kendisine 225 dolar ödendiğini söyledi yakınlarına. Dışişleri Bakanlığı ise fatura gönderen gönüllü mimara 12 bin dolar ödedi.Hürriyet’te bu haber yayımlanınca New York ve civarında yaşayan Türk toplumunda saygın yeri olan mimar şeref ve itibarıyla oynandığını öne sürüp hakkımızda 1 milyon dolarlık tazminat davası açtı. Sonra davasını geri çekti.
Yazının Devamını Oku

Liste başı ‘Aşk ve Evlilik’ artık şarkılarda kaldı

19 Ekim 2011
Tüm zamanların en büyük şarkıcısı diye tanınan Frank Sinatra, bir televizyon dizisi için “Love and Marriage” ( Aşk ve Evlilik) adlı şarkıyı okuyor. Şarkı haftalarca liste başında kalıyor. 1980 başlarında “Married with Children’’ adlı sitcom yapımında Sinatra aynı parçayı yeniden okuyor, popüler şarkı 1990’lı yıllara kadar diziyi taşıyor. Amerika’da tutucu kesimde yapılan bir ankette şarkının aile değerlerini yansıttığı için sevildiği tespit ediliyor.

Güftesi herkesin anlayacağı, belleğinde kolayca yer edeceği ölçüde basit: “Aşk ve evlilik... Birlikte yol alırlar.. At ile arabası gibi.. Biri olmazsa, öteki de olmaz.. Babama söylenmiş bu, annem tarafından.” 

Oysa köprüler altından çok sular geçti, o günlerden bugünlere. Aşk anlayışı, evlilik kavramı artık aile değerleri çerçevesinde farklı şekilde tanımlanıyor. Güfte ters düşüyor şimdilerde aile yapısına. Aşk ile evlilik her zaman birlikte yürümüyor. Amerikalılar yeni heyecanlar, arayışlar içinde. Orta yaşı geçkin çiftler ‘açık evlilik’ (Eşinin dışında bir başkasıyla birlikte olma) sürdürüyorlar. Ünlü modacı Diane von Furstenberg ,eşi milyarder iş adamı Barry Diller’in de hazır bulunduğu bir röportajda başka erkeklerle buluştuğunu gözünü kırpmadan açıkladı. Dedikodu yazarları Barry gibi 60 yaşındaki Diane’nin ilk kocası Egon’un da eşcinsel olduğunu ima ediyorlar.

Evliliklerde, özellikle varlıklı kesimde, mantık aşktan önce geliyor. Zengin erkekler kara sevdaya tutulmuş dahi olsa avukat, muhasebecilerinin tavsiyelerini dinleyip nikah memuru karşısına oturmadan müstakbel eşleri ile boşanma halinde tazminat, servet paylaşılma anlaşmalarına imza atıyorlar.

Yine de boşanmalar giderek artıyor Amerika’da. 1940’lı yıllarda yüzde 14 olan boşanma oranı, 1970’lerde yüzde 40’a ulaştı. 21’inci Yüzyıl başında ise her iki evlilikten birinin boşanmayla sonuçlandığı ortaya çıktı. Son dönem içinde şöhretli çiftler arasında boşanmaların arttığı da dikkati çekmeye başladı. Rekor düzeye ulaşan boşanma tazminatı ödeyenler spor ve sinema aleminin ünlüleri. İlk sırada vurdu-kırdı’lı filmlerin aktörü, eski California valisi Arnold Schwarzenegger ile 25 yıllık eşi TV sunucusu Maria Shriver geliyor. Hamile bıraktığı çocuk bakıcısından doğan oğlunu 13 yıl sonra açıklayan Arnold ile Maria’nın ortak serveti 400 milyon dolar. Kennedy ailesinden gelen Maria’nın payı 200 milyon civarında olacak.

Rekor Murdoch’ta

Efsanevi basketbolcu Michael Jordan, eşi Juanita’yı boşanmaya razı etmek için 150 milyon dolar ödedi. Golfün bir numarası iken hayat kadınlarıyla ilişkiye giren Tiger Woods, boşanmakta ısrar eden İsveç’li karısı Elin’e 100 milyon dolar nakit para verdi.

Aktör Harrison Ford da eşi Melissa’dan 118 milyon dolar karşılığında özgürlüğüne kavuştu. Madonna sekiz yıl evli kaldığı İngiliz film yapımcısı Guy Ritchie’yi 92 milyon dolarla boşanmaya razı etti. Gişe rekorları kıran filmlerin rejisörü Steven Spielberg, Kate Capshaw ile evlenmek için ilk eşi Amy İrving’e 100 milyon dolar, şarkıcı Neil Diamond, Marcia Diamond’a 150 milyon, uluslararası işadamı Adnan Kaşıkçı ise karısı Süreyya’yı boşamak için 874 milyon dolar ödedi. Boşanma rekortmeni ise medya kralı Rupert Murdoch. Kendisinden 39 yaş küçük Wendy ile evlenmek için eşi Anna’ya 1.7 milyar dolar tazminat talebini kabul etti.

Sinatra, Amerika’lıların aile değerlerine düşkün olduğu dönemde “Love and Marriage’’ şarkısını liste tepelerine çıkardığı için şanslı. Her iki evlilikten birinin boşanmayla sonuçlandığı, eşlerin nikah memuru önüne çıkmadan boşanmaları halinde kimin ne kadar tazminat alacağını yazılı tescil ettikleri 2000’li yıllarda aşk ve evlilik kavramları, artık eskisi gibi romantik değil.

Yazının Devamını Oku

New York’un en iyi ineği nerede

19 Ekim 2011
Son baharın sonu. Hava, gömlekle sokağa çıkılacak kadar hoş. New York’u ziyaret eden bir çift ile kahvaltı-öğle yemeğine (brunch) çıkıyoruz. “Otelimize yakın bir lokantaya gideceğiz, arkadaşlar methettiler. Sen bilirsin mutlaka.. Bubby..”

Yazının Devamını Oku