Paylaş
Her kitap fuarından sonra kitabın içeriği, biçimi, sunumu üzerine bazı düşünceleri tartışmak gerekiyor.
Elbette birçok yayıncı için öncelik “ticari” olabilir. Normaldir de, ama eskiden kitap fuarlarında sanki bir pazarda mal satılıyormuş gibi, kitaplar gelişigüzel sergilenirdi. Yayınevleri de standları neredeyse birer işporta tezgâhı gibi düzenlerdi.
Yıllar önce, yabancı kitap fuarlarına, özellikle Frankfurt Kitap Fuarı’na her gittiğimde fuara katılan yayıncıların her yıl yenilenen, yeni bir tasarımla inşa edilen standları dikkatimi çekmeye başlamıştı.
TÜYAP’ta standları gezerken artık her yayınevinin belli bir stand mimarisi olduğunu gördüm.
Birçok yayınevi birkaç yıl içinde standlarını yeniliyor... Artık fuar alanının kullanım şeklinde de birtakım düzenlemelere gidiliyor. Önceleri yazarlar yayınevinin standında imza yapıyorlardı. Ancak “çok satan” yoğun okur ilgisi gören yazarların yarattığı kuyruklar hem başka yazarlara, hem fuar koridorlarından geçmeye çalışan diğer okurlara zorlu anlar yaratıyordu.
Şimdi de çok satan yazarlar için ayrı bir imza holü düzenleniyor.
Kitabın kapağının önemini hep vurgularım ama kitap kapağı yapanlar hakkında ayrıntılı bir incelemeye rastlamadım.
Oysa okuru kitaba ilk çağıran kapaklardır.
Çocuk kitapları usta çizerlerin desenleri ile çıkıyor, acaba özellikle şiir kitapları da desenle daha çekici olur mu?
Rahmetli Hüsamettin Bozok’un kurduğu Yeditepe Yayınevi’nin kitapları bir usta ressam veya çizer tarafından bezenirdi.
Ben de Hürriyet Gösteri’nin ilk sayılarında şiirleri bir usta çizere/ressama gönderirdim, onun deseniyle şiir bir arada yer alırdı.
Bunu bir öneri olarak, yayınevi yöneticileri düşünebilirler.
* * *
İSTER yerli, ister çeviri kitapların başında yazarların biyografisi yayınlanıyor. Ne var ki kimi yayınevleri bu ilgiyi çevirmenlerden esirgiyorlar.
Yazarın biyografisi kadar çevirmenin de biyografisi, çevirdiği kitaplar önemli bilgilerdir kanaatindeyim.
Şahsen, Türkçeye çevrilmiş kimi kitaplar, örneğin klasik eserler veya ilk defa çevrilen Nobel ödüllü bir yazarın kitabının başına, onun hakkında detaylı bir tanıtma yazısı bekleyenlerdenim. Bu bir yabancı eleştirmenin yazısının dilimize çevrilmesi biçiminde de gerçekleşir ki, daha aydınlatıcı olacaktır.
Altın Kitaplar Yayınevi’nde yöneticilik yaptığım zamanda rahmetli Dr. Turhan Bozkurt’la bir kuralı yerleştirmiştik.
Özellikle Nobel kazanan yazarlarda, klasiklerde mutlaka biyografi ve sunuş yazısı bulunurdu.
Türk yazarları için de geçerliydi bu kararımız.
Şimdi birçok yayınevi gerek klasikler, gerek modern klasiklerin başına tanınmış bir yazarın, bir eleştirmenin önsözünü koyuyorlar.
Okur o önsözle yazar hakkında yeni bir yorum okumuş oluyor.
Şimdi bu açıklamaların gereği konusunda bir soru yöneltilebilir.
İnternete baktığımızda yazarın bugünkü durumuna dair de biyografik bilgiler edinebiliyoruz.
Doğru bir yanı var ama ne yazık ki sahihliği tartışılabiliyor... Kaynağın doğruluğunu tespit etmek, internette her zaman kolay olmuyor.
En doğrusu, eğer yazar yaşıyorsa, onun onayladığı biyografiyi koymak.
Önsöz internette bulunamayacağından, kitap için bir özgünlük taşıyor.
* * *
İÇERİKLERLE meşgulüz ama biçimi de unutmayalım. Ondaki yeniliklere de değinelim.
Paylaş