SAİT FAİK ABASIYANIK’ın adasında bir gün geçirdim. Edebiyatçı dostlarımla. Hikáyenin ustalarıyla. Onu sevenlerle.
Çoluk çocuk onu anmaya, onun hakkındaki konuşmaları dinlemeye gelenlerle birlikte olmanın edebiyat adına mutluluğunu yaşadım. Yazara saygının şöleninde bulundum. İyi edebiyatçıların unutulmazlığına inancım tazelendi.
Gerçi Sait Faik Abasıyanık, edebiyatçıların gün gelip okul kitaplarına geçeceğini, ünleneceğini sonra da okunmayacağını söylemişti, her şeyi doğru tahmin etmişti, bugünü 50 yıl önceden yazmıştı ama bir konuda yanılmıştı. O da yaşayacaktı, edebiyat da.
Burgazadası’ndaki Öğretmen Evi’nde yaptık konuşmalarımızı, İstanbul’dan Ankara’dan gelen dostlarla özlem giderdik. Bir ustayı sevmede, saymada buluşmanın ortaklığını bölüştük.
İlhan Berk, Bodrum’dan Ada’ya geldi; Naim Tirali, kırk yıllık sevgili dostunu anmadan edemezdi; Mustafa Şerif Onaran, kendisini de, hikáyelerini de unutamadığı bir yazarın anma gününe Ankara’dan koştu geldi; Demir Özlü’yü, İsveç’in soğuğundan Ada’nın sıcağına ancak Sait Faik Abasıyanık çekebilirdi. Selim İleri gelmeseydi, onun duyarlığının inceliğini acaba anlayabilir miydik? Ayfer Tunç, yazmadaki ustalığını onun aracılığıyla nasıl kazandığını, Cemil Kavukçu, kendisini nasıl etkilediğini anlattı.
Ben de dinleyicilere, benim İstabul rehberim olan Abasıyanık’ı anlattım.
Talát S.Halman’ın açış konuşması, hikáyeciyi anlayamayanlara zarif ama kararlı bir yanıttı.
Bizler onu gördük dinledik.
Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Halûk Bilginer de eserlerinden parçalar okudular.
* * *
DÜN de Füsun Akatlı, Süha Oğuzertem, Mignon başkanlığındaki sempozyumlarda Bilkent Üniversitesi öğrencileri, onun eserlerini, bilimsel ve eleştirel açıdan değerlendirdiler.
Bir yazarın yaşama, okunma şansı ona genç kuşak sahip çıktığı oranda artıyor. Dünkü manzara buydu. Onun eserleri üzerine çalışanları, konuşanları dinlemeye gelenler bunu ispatlıyordu.
Her yazarı kendi yaşadığı yerde anmanın insanı etkileyen yanını burada yaşadım.
Daha Burgazadası’na indiğimde onun büstünü görür görmez, onun dünyasına adım attım. Tanıdıkların arasında, o hikáyeleri bir bir hatırlamaya başladım.
Öğretmen Evi’nin terasındaki kalabalığı görünce şaşırdım diyebilirim, değişik kuşaklardan insanlar vardı sandalyelerde. Sevgi kalabalığı merdivenlere taşmıştı.
Edebiyatın büyülü çağrısına kim dayanabilir ki...
Son günlerde yapılan sempozyumlarda, panellerde seyirci sayısını gördüğümde kesin bir sonuca vardım.
Edebiyat yükseliyor.
Yalnız İstanbul’da değil, Bursa’da, İzmir’de yapılan edebiyat toplantılarının artışı, gelen dinleyici sayısı, yargımı destekliyor.