CUMA günü saat 15.00’te Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yapılan törenle Yaşar Kemal’e Onursal Doktor unvanı verildi. Salona girişinde, töreni izlemeye gelenlerin alkışlarıyla karşılandı.
Rektör Prof. Dr. Yalçın Karayağız da konuşmasında, dokuz yaşında İnce Memed’i okuduğundan söz etti. Bir de Osman Okkan’ın Yaşar Kemal belgeselini seyrettik, bir yazar olarak taşıdığı sorumluluğu yansıtıyordu bu belgesel. Konuşmacılar; ben, Tarık Günersel, Zeki Coşkun’dan oluşuyordu. Ödül töreninden sonra Yaşar Kemal, yazarlık yaşamından kesitleri anlattı. Hemite Köyü’nden İstanbul’a uzanan bir serüven. Yaşar Kemal adasını oluşturan serüveni özetledi... Her zaman olduğu gibi, yazarlığında etkili olan adları andı, onlara vefa borcunu ödedi.
GÜRER AYKAL yönetimindeki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Konservatuvarı öğrencileri, mini bir konser verdi. Gürer Aykal, konserin başında hoş bir konuşma yaptı. Çaykovski ve Dvorak’tan iki beste seslendireceklerini, ikisinin de Yaşar Kemal gibi halk kültüründen yararlandıklarını bize iletti. Konuşmanın beni en etkileyen bölümü bakın neydi? Gürer Aykal, Norveç’te yöneteceği bir konser için, hocası Adnan Saygun’un bir bestesini çaldıracağını bildirmiş. Kabul etmemişler, yerine başka bestecileri önermişler. Gürer Aykal, Adnan Saygun’da ısrar etmiş. Sekiz aylık yazışmadan sonra, bestecinin Dördüncü Senfoni’sini çalmayı kabul etmişler, çalarken orkestra üyelerinin eseri çok sevdiklerini fark etmiş. Konserden sonra ikinci flüt, Aykal’ın yanına gelmiş, programa Saygun’u almalarının nedenini açıklamış. Aynı zamanda yönetim kurulu üyesiymiş. Elindeki bir kitabı Aykal’a göstererek konuşmaya başlamış. “Ben, Türk yazarı Yaşar Kemal’in bu romanını okudum, diğer yönetim kurulu arkadaşlarıma da okuttum. Şunu düşündüler, böyle bir yazarı olan ülkenin bestecisini mutlaka çalmalıyız.” Söz konusu kitabın Ortadirek olduğunu belirtmeliyim. Aykal’ın öğrencilik yıllarından bir anısını da dinledik: Kompozisyon sınıfına derse giren Saygun da öğrencilerine, Yaşar Kemal okumalarını salık vermiş. “Önce bütün öğeleri sergiler, sonra bunları bir bileşime götürür” demiş.
KONSERİN sonunda Gürer Aykal, Yaşar Kemal’i sahneye davet etti, müzikçi öğrencilere konuşmasını istedi. O da, Batı müziğini nasıl dinlemeye başladığını anlattı. Bir İngilizce hocası bulmuş, öğretmeni Kıbrıs’a giderken, evinde bulunan plaklarını dinleyebileceğini, yalnız iğne alması gerektiğini söylemiş. Bartok’tan Liszt’e, Mozart’tan Beethoven’a bütün bestecilerin eserlerini dinlemiş. Ama gramofon bu. İğne dayanmaz. İğneye verdiği para yüzünden, boğazına ayırdığı parayı bile kesmiş. O dönemde, türküyü unuttuğunu, bunları dinlediğini söylüyor ünlü yazar. Bir ünlü yazar, sanatçı, o ülkenin saygınlığını öylesine yüceltiyor ki, başka sanatçıların da orada okunmasını, dinlenmesini, ilgi görmesini sağlıyor. Burada üç sanatçının emeği, gücü birleşiyor: Yaşar Kemal yazıyor, Adnan Saygun besteliyor, Gürer Aykal yönetiyor.
İYİ bir yazarın, dürüst bir özgürlük taraftarının, bütün ırkların, yazarların hakkını savunan bir yurttaşın töreninden izlenimlerdi bunlar. Büyük ustaya yakışırcasına...