Paylaş
Gottfried Benn, iki yüzü olan bir heykelden söz etmişti. Bu yazı bana Erhan Bener’i anımsattı, yüksek bir bürokrat ve iyi bir yazar.
Kitaplarını ve hakkında yazılanları yeniden gözden geçirirken, bürokratlığı yüzünden çektikleri ve bunun kitaplara yansıyışı yeniden canlandı belleğimde.
‘Bürokratlar’ı çok kişi okudu, onu popüler yazarlar arasına kattı. Önemli bir kitap bence, meslek hayatının temize çekilmiş, asil bir ironiyle bezeli romanı.
Bu romanın diğer çalışmalarını bastırdığından yakınmıştı. Ahmet Muhip Dıranas da, ‘Fahriye Abla’ şiirinin kendisinin önüne geçtiğinden rahatsızdı. Erhan Bener uzmanı Betül Mutlu’nun doktora tezinden bir bölümü aktarıyorum:
“Biz üç kardeş için de okuyup, babamın deyimiyle adam olmaktan başka (ağabeyi Vüs’at O. Bener’di) bir çıkış yolu düşünülmüyordu. Ailenin bütün kaygısı, bizim eğitimli iyi bir yurttaş olmamızdı.”
Roman nedir? Yazıldığı toplumla ilişkisi nedir? Yanıtı şöyle: “Önce ben bu toplumun bir ferdi olduğumu ve dolayısıyla bu toplumun koşulları içinde devindiğini unutmadan yazıyorum. Hiçbir yazar hiçbir kişiyi ya da olayı nesnel gerçeklere tamamen uyan bir biçimde anlatamaz.”
Erhan Bener, ‘Bürokratlar’ için şu yorumu yapar: “‘Bürokratlar’ yirmi beş yıllık bir çeşit kölelik baskısından kurtuluşun sevincini yansıtır.” Yiğit Bener’in önsözünün son paragrafı, kitap hakkında söylenecek en özlü tespittir: “Bu yönüyle baktığımızda, ‘Bürokratlar’ın belki de en ilginç özelliği, edebiyatçı Erhan Bener’le bürokrat Erhan Bener’i tek potada eriten, ikisini bir arada bütünleştiren bir eser olmasıdır.
Gerçekle kurgunun metindeki kesişme noktası: Yaşamla edebiyatın keskin bir ironide buluşması...”
(*) Erhan Bener’in bütün kitapları Everest Yayınları tarafından yayınlanıyor.
Bir yazarın bazı kitapları vardır ki, yalnız onun yaşamının izlerini taşımaz, dönemin siyasal panoramasını, onda bıraktığı izleri de anlatır. ‘Böcek’, bu gerekçelerle mutlaka okunmalı. 12 Eylül ortamının kâbusunu, bir polis kahramanın kimliğinden çok etkili biçimde öğreniyoruz. Sadece bu gerekçe okunmayı şart koşmaz. Bir baba-oğulun o günlerdeki ilişkisini ortaya koyması açısından da çok önemli saydığım bir kitap. Soldaki bir baba ile sürgündeki bir oğulun edebi/duygusal/rasyonel münasebetleri. Siyasi ortam, edebi ortam ve bireysel davranışların çalkantılarını ustaca anlattığı bir roman.
Bu romanı o günleri yaşamış olanlar başka türlü yorumlar. Ben o günleri yaşamamış genç kuşağın özellikle okumasının, Türkiye’de bireysel hayatların her zaman bir politik açmaz içinde olduklarını anlamaları açısından altını çiziyorum.
‘Oyuncu’nun önsözünde Andre Gide’den bir alıntı var: “Hakikati söylemenin vakti geldi. Ancak hakikati yalnızca bir kurmaca yapıtta dile getirebilirim.”
Bener’in yukarıda nesnel/öznel buluşmasındaki görüşüyle örtüşüyor. Özellikle Türkiye’de bir yazarın yerini doğru anlatabilmek için hayatını şekillendiren yan unsurları –belki de asıl unsurları, belirleyicileri – bu eleştiri eylemine katmak zorundayız. Onu okurken, satır aralarındaki olayları da fark etmeyi unutmayın. Feridun Andaç’ın ‘Erhan Bener’in Dünyasına Yolculuk’ kitabını okumanızı da tavsiye ederim. Anmanın yeni okumalar, incelemeler getireceği umuduyla...
Paylaş