Paylaş
Gezimin, tanımamın o zaman bir bütünlüğe eriştiğine kanaat getiririm.
TRT’nin arşivinden Ulus Müzik’in çıkardığı İl İl Türkülerimiz’i dinledim.
Dinlediğim türkülerin yerini merak ederim. Orada yaşayanların duygularını, aşktan neyi anladıklarını, onu nasıl yaşadıklarını, başlarından geçenleri nasıl karşılarlar, dertlerini türküye nasıl dökerler.
Özellikle ses arşivlerinin yok olmasını önlemek için bu çalışmalar zorunluydu. Yıllar önce dinlediğim birçok sanatçının, bestecinin yapıtlarını CD’den dinlemek, bir kuşak için anıların tazelenmesi anlamını taşıyor. Asıl önemlisi, müzik tarihimizi bütün olarak öğrenmek için belgesel yanı. Genç kuşak eski bestecileri, icra biçimlerini, tavırlarını bu arşivden öğreniyor. Başkent Ankara CD’si ile başladım. Oyalı da yazma başında’yı bir zamanların popüler sanatçısı Bayram Aracı çalıp söylüyor.
Elbet Misket’i dinlemeden Ankara’nın sesini duyamazdım.
Bu hava bana her zaman Alain Robbe-Grillet’nin L’Immortelle’ini anımsatır.
İstanbul’un surları gümüş ekrana gelirken, Müzeyyen Senar’ın sesi salonda yankılanıyordu: Oy farfara ateş düştü şalvara!
Bir Fransız yazarın, film yönetmeninin seçimi beni ilgilendirmişti.
Gayadan bakan oğlan (Şeker oğlan) da bir Ankara türküsü. Dört dizesini çok severim:
“Gayadan bakan oğlan
Kakülü sarkan oğlan
Gece gelme gündüz gel
Horozdan korkan oğlan”
Şimdi hemen Metin Eloğlu’nun Horozdan Korkan Oğlan kitabından şiirler okumalıyım.
* * *
MUĞLA türküleri CD’sinde nerdeyse hepimizin bildiği bir parça var:
“Çökertmeden çıktım başım selâmet”. Oysa ben daha çok, “Alı da verin benim barutuma saçmama”yı severim.
Bir türkü popüler oluyor, sanki o yörenin en iyi türküsü oymuş gibi dilden dile söyleniyor, kulaktan kulağa yayılıyor.
Muğla türkülerinin iki CD’sini dinlerken, ses belleğimizin yoksulluğunu bir kez daha fark ediyoruz.
Zeybekleri dinlerken yıllar öncesine gidip Halikarnas Balıkçısı’nın adını anmazsam vefasızlıktan öte, ayıp ederim. Bir öğle yemeğinde şair, yazar dostum Turgay Gönenç’in evinde bu türkülerin en güzelini ondan dinledim.
Turgay saz çalıyor, Halikarnas Balıkçısı hem söylüyor hem de zeybek oynuyordu.
Türküleri onun için daha çok sevdim, unutamadım, o sevdirdi bana. Dinledikçe de yeniden onu andım.
* * *
TÜRKÜLERİN sesi bir kez kulağınıza ulaştı mı yankılanıp gider. Belki bir yörenin türküsüdür dinlediklerimiz, sevdiklerimiz ama oradan bütün dünyaya yayılan bir duyguya sahiptir. Ankara, Muğla, türkülerini dinleyince önce o bölgelere, ardından çağrışımların sonsuzluğu sayesinde bambaşka yerlere gittim. Başka şehirleri de ihmal edemem elbette, onları da yazacağım...
Paylaş