Paylaş
Sergi, ünlü sanat mekânı Martin Gropius-Bau’da gerçekleştirildi. 12 Kasım 2009’da açılan sergi, 17 Ocak 2010’da sona erecek.
Next Wave adını taşıyan bu proje, Berlin-İstanbul 20. Yıl Kardeş Şehirler etkinlikleri kapsamında yapıldı. Aynı zamanda İstanbul Modern’in kuruluşunun beşinci yılı nedeniyle açılan bu sergi, Türk sanatına müzenin bilgili yatırımını da simgeliyor.
İlk kez Türkiye’den bu tür bir müze koleksiyonu Avrupa başkentlerinden birinde yer alıyor.
Serginin küratörlüklerini İstanbul Modern Sanat Müzesi Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu ve Next Wave Projesi Şef Küratörü Çetin Güzelhan üstlendiler.
Oya Eczacıbaşı’nın böyle bir müzenin açılması için verdiği çabanın her zaman tanığı oldum.
Dışarıya açılımı sağladığı için de ayrıca desteklenmesi gerekir.
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı Berlin’de yaptığı konuşmada, İstanbul Modern’in özelliğini şöyle anlatıyor: “Beş yıl soyunca Türk sanatının çağdaş sanat ortamıyla ilişkisinin güçlendirilmesi bakımından çok önemli sergiler düzenledik, kurumsal bağlar kurduk, dünya sanatıyla Türk sanatı arasında yaratıcı alışverişi sağlayacak, yerel yaratıcılığı besleyecek ve etkileyecek bir platform oluşturduğumuza inanıyoruz. Sanatsal üretim veya birikimimizi uluslararası boyutlarda paylaşma ve kültürel kimliğimizi dünyaya daha yakından tanıtmak amacıyla, sadece sergilemekle yetinmeyerek ürettiğimiz sergilerimizi yurtdışında çeşitli ülkelere de taşıyoruz.”
Levent Çalıkoğlu, Berlin’de sergi açılış konuşmasında, İstanbul Modern’in yerini, konumunu bakın nasıl tanımlamış: “Türkiye’nin 2000’li yıllardaki sanatsal, sosyal, ekonomik politik ve kültürel dönüşümünde söz sahibi oldu. Bir kurum olarak güvenilir, uluslararası bir partner olabileceğini ispatladı.”
Serginin en belirgin özelliği, 100 yıllık zaman diliminde 59 sanatçının 66 yapıtına yer vermesi...
Sergi bölümlemesi, odalardan oluşuyor, böylece ziyaretçi bilgileri, örnekleri daha kolay algılama olanağını elde edebiliyor.
Serginin ilk odası, izleyiciyi hem sergiye hazırlıyor, hem de karşılaştırma yapabilme imkânı sunuyor. Serginin ilk odası, Alman Kültür Tarihçisi Aby Warburg’un bellek teorisini tartışıyor. Siyah bir küp üzerinde izlenebilecek olan sayısız fotoğraf karesi, her iki ülkenin kültürel mirasını ve bu mirasın birbirleri ile etkileşimlerini düşündürüyor. Ortak imgelerin her iki kültürün tarihsel mirasında nasıl yer değiştirdiğini gösteren bu çalışma, sergi için özel olarak tasarlanmış. Bu sergi başka açıdan Doğu-Batı etkileşimlerini de özetliyor.
Türk sanatının, kendi geleneğinin gelişimi içinde değerlendirilirken dünya sanat tarihinin dışında tutulamayacağını bu sergi Türklere ve Avrupalılara bir kez daha anımsatıyor.
Yurtdışında yaşayanların bu sergiyi gezmelerini isterim. Yaşadıkları yere daha sağlam tutunacakları, estetik kanıtların en inandırıcısını burada bulacakları için bunu isterim...
Sergi hakkında Alman basınında övücü yazılar yayınlanmış ve yayınlanmaya devam da ediyor.
* * *
BİR Türk sanatı sergisini yurtdışında, saygın bir mekânda görmenin mutluluğunu yaşadığımı söylemeliyim. Etkileyiciydi.
Paylaş