Tatil günleri için gerekli bir tavsiye

ÖĞLE uykusu alışkanlığı olanlar bu yazıyı okusalar da olur, okumasalar da.

Haberin Devamı

Küçük bir öğle uykusunun günü bölerek, enerjiyi tazelediğini biliyorlardır çünkü.
Çoğu kimse de, çalışmamızın en hararetli zamanında, yemekten sonra ağırlık basmışken bir de uyumayı salık vermen, senin bugünün gerçeklerinden uzak olduğunu gösteriyor, diyebilir.
Soluk soluğa kent yaşamına aykırı nasihatler.
Thierry Paquot’nun Bir Sanattır Öğle Uykusu(*) kitabını okurken nerdeyse gözlerim kapanacak, kitap elimden düşüverecekti.
Çocukluğumda ailem beni öğle uykusuna alıştırmıştı.
Zaman zaman gafletin mengenesi sıkıştırınca doğrusu dayanamam.
Ne var ki yazar gibi çocukluğum dışında ağır bir ritüeli tercih etmedim, hatta yatağa girmedim. Tilki uykusunu uyuyanlardan olduğumdan, ritüelin bir yerinde uykum kaçar.
Koltukta, oturduğum yerde uyurum. Zürafalar gibi.
Yazarın uyku törenini aktarayım size: “Ağır ağır kalkıyorum çalışma masamdan, bilgisayarımı kapıyorum, yatağıma doğru ilerliyorum; pantolonumu, ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıyorum, telefonun fişini çekiyorum ve biraz da üzülerek Martin Geliot’nun ‘Arp Resitali’ni sona erdiriyorum.”
* * *
BANA uymuyor. Müziksiz öğle uykusu olmaz, hatta çevremdeki konuşmaları da duymalıyım.
Bir arkadaşım, benim yaptığımın öğle uykusu değil meditasyon olduğunu söyledi.
Çocukluğumda, gençliğimde öğle uykusu krizleri geldiğinde başımı dik tutamazdım. Bir örneğini anlatayım.
18 Mayıs sabahı Viyana’daki bir edebiyat toplantısına katılma zorunluluğu doğdu. Vize alınması gerekiyor ama ertesi gün her yer tatil, çünkü 19 Mayıs.
Rahmetli arkadaşım Necmi Onur, beni alıp zamanın valisi Namık Kemal Şentürk’e götürdü. O, kefalet imzasını attı, ben de 19 Mayıs sabahı erkenden uçağa binip Viyana’ya gidebildim.
Valinin karşısında oturuyorum, öğle uykusu bastı, başımı tutamıyorum. Hiç unutmam, müsaade istedim, özel kalem müdürünün odasına geçtim, yarım saat kestirip döndüm.
Öğleden sonra bulunduğum odaya, ilkbahar ya da sonbaharda güneş girerse, benim yarım saate ihtiyacım var demektir. Öğleden Sonra Aşk filmini çok severim mesela, adının çağrıştırdıklarından mıdır nedir?
Pablo Neruda’nın anlattığına göre Şili’nin efsanevi devlet adamı Allende otomobilde uyur, sonra konuşma yapacağı yere geldiğinde iner, mahmurluk falan çekmeden hemen konuşmaya başlarmış.
Benim de mahmurluğum yoktur.
Siesta’nın ne demek olduğunu yaşamadıkça anlayamaz insan.
Temmuz sıcağında bir dergi anlaşması için Roma’ya gitmiştim. Saat 13.00’te gölgede yürümeye kalktım, beyin loplarımın uyuştuğunu fark edip hemen otele döndüm. Saat 13.30’da başımı yastığa vurdum, kalktığımda saat 17.00 idi.
Pan da flütünü çaldığında bütün orman mensupları kaçarlarmış, demek ki öğle uykusu saatini haber veriyormuş. Ben Claude Debussy’nin Prelude a l’apres-midi d’un Faune’unu da çok severim.
* * *
ARTIK öğle uykuları kaldı mı? Kırlardan, ormanlardan kente gelince ne oldu onlara?
Behçet Necatigil’in Panik şiirinden ilk dörtlük, bütün uykuları karabasana dönüştürüyor:
“Artık ıssız kırları bıraktı Pan;
Şimdi birçok ülkelerin milyonluk kentlerinde
Asfaltlarda, betonlarda dolaşıyor
Kızgın, uzun yazların öğlen saatlerinde.”

Haberin Devamı

* Bir Sanattır Öğle Uykusu, Thierry Paquot, Çev: Orçun Türkay, Can Yayınları

Yazarın Tüm Yazıları