Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler’i uzun süredir, en çok satanlar listesinin zirvesinde. Hiçbir kitap, bu fiyattan, bu kadar zamanda rekor bir satışa ulaşmadı.
Başlığı bana salık veren arkadaşım haklı, içindeki belgeleri, bilgileri, verilen emeği düşündüğünüzde, önce yazarın Şu Çılgın Türkler’den biri olduğuna karar verirsiniz.
Bir kitaba gösterilen ilgi yoğunluğunun ardında birçok neden bulabilirsiniz. Analitik bir yaklaşımla, bu kitabın çok satışını biraz olsun açıklayabilirim.
Okurken fark edeceksiniz, çoğunuz hayal meyal de olsa, orada anlatılan tarihi olayları, tarihi kişileri anımsayabilirsiniz. Hatta bölüm bölüm, bu konuda ayrı ayrı incelemeler, anılar da okumuş olabilirsiniz.
Ama hiçbir kitap bu kadar malzemeyi, zor bulunur belgeyi, bir araya getirmedi, üstelik bu belgeleri ustaca bir romana yedirmedi.
Turgut Özakman’ın kitabına başladığınızda bitiriveriyorsunuz, çünkü bir oyun yazarının başarabileceği okunma ritmine kendinizi kaptırıyorsunuz.
Eğer sadece roman kurallarına bağlı kalsaydı, tiyatronun diyalog canlılığını kullanmasaydı, bu roman bu kadar çok okunmazdı. Biçimsel gerekçesi bu. İçerik gerekçesine gelince; toplum, tarihin başarısını yeniden ona yaşatan bir kitabın özlemini çekiyormuş.
Her kitabın bir kaderi vardır. İyi ya da kötü.
Şu Çılgın Türkler, hepimizin Kurtuluş Savaşı’nı yeniden okuma arzusu ve ihtiyacı duyduğumuz günlere rastladı. İman tazelemek, cumhuriyetin nasıl kazanıldığını özellikle genç kuşaklara öğretmek için, böyle bir kitap bir mucizeyle eşdeğerdi.
Eğer, cumhuriyeti, ayrı amaçlarla değişik, çapraşık tartışma alanına çekmek isteyenleri okuduysanız, onların yanlışını, doğru-yanlış sağlamasını yapmak için bu kitabı okuyunuz, okutunuz.
Her kuşak, tarihi kendi görüş açısından değerlendirir, geçmişi bazen yüzeysel bir okuma ile öğrendiğini sanır. Turgut Özakman’ın kitabı, yüzeysel kitaplarla vakit geçiren, okuma aşkı sakatlanmış kişilerce de okunacak bir özellik taşıyor. Okuru heyecanlandırdığı için.
İyi bir roman, akıcı bir üslup özelliği olmasaydı, bu kitap can sıkıcı, araştırmacıların başvurduğu bir belgelik özelliğinden kurtulamayacaktı.
Şu Çılgın Türkler’in Önsöz’ünden bazı cümleleri size aktaracağım; kitabın ortaya çıkış serüvenini anlamanız için:
‘1948 yılında on arkadaş, Nezih Bayman adlı bir arkadaşımızın başkan olduğu Anadolu Oymağı adlı bir derneğin düzenlediği uzun yürüyüşe katıldık.’
Bu cümleden sonra anlatılanlar çok ilgi çekici. Çünkü Özakman, o tarihten itibaren, Yunan işgali görmüş, işgal ve zafer günlerini yaşamış yerlerden geçerek tanıkları dinledi.
19 Ağustos 1948’de çalışma başlıyor, bitiş tarihi Mart 2005. Emeğin yoğunluğunu, çalışmanın süresinin uzunluğunu okurların dikkatine sunmak istedim.
‘Gençlerimize uzun zamandır Milli Mücadele’yi gerektiği gibi anlatmıyoruz’ diyor.
Önsöz’deki bir cümle beni çok etkiledi:
‘Milli Mücadele’nin bir yazarın hayal zenginliğine ihtiyacı yok. Şaşırtıcı bir yakın zaman destanı. Gerçek olaylar hayali çok aşıyor.’
Bir de kitabın Sonsöz’ünden de bazı düşünceleri okuyun, bence kitabın en inandırıcı gerekçesi bu cümlelerde:
‘Bugün Türk gençliği biri ötekine benzemeyen iki tarihe inanıyor:
Biri, bu romanın esas aldığı, sağlıklı ve dürüst belgelere dayalı, hepimize gurur veren gerçek tarih... Öteki, Cumhuriyet’i yıkmak için çabalayanların uydurdukları, yalanlarla dolanlarla dolu, sahte tarih.
Sevgili gençler!
İstiklál Savaşı, dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan biridir. Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarınızla gurur duyun, şehit ve gazi atalarınızın onurunu yalancılara çiğnetmeyin.
Sevgilerle.’
Şu Çılgın Türkler iki bölümden oluşuyor:
Başlangıç (28 Haziran 1914-1 Nisan 1921) / Birinci Kitap: Yunan Büyük Taarruzu / İkinci Kitap: Türk Büyük Taarruzu / Sonuç: (19 Eylül 1922-27 Ekim 1922).
Milli Mücadele döneminde kimler öndeydi, onların ruh hali nasıldı, kimler ihanet etti, kimler mücadeleye inandı?
Yazarlar, gazeteciler, Ali Kemal’ler, Yakup Kadri’ler ne yazdı?
Roman; Sultan Reşat’ın Amiral Poe onuruna verdiği yemekte, bomba gibi masaya düşen bir haberle başlıyor:
‘Bir Sırplı, Avusturya Veliahdı Arşidük Ferdinand’ı, Saraybosna’da öldürmüş.’
Dünyanın çehresini değiştiren, siyasal dengeyi bozan günler bu suikastla başlamıştı.
Kitabın ‘Ne Oldular?’ başlıklı bölümü de savaş sonrası, önemli adların durumunu, işlerini anlatması açısından ilgi çekici.
Askeri zaferin ardında bir felsefenin, inanmışlığın yattığını söylemek gereksiz olabilir. Ama kazanmak için böyle bir ruh halinin şart olduğunu bu kitabı okuduktan sonra anlayacaksınız.
An be an, gün be gün bir kurtuluşun, yeniden varoluşun coşkusunu soluk soluğa Şu Çılgın Türkler’de yaşayacaksınız.
Her Türk’e, her eve, her kütüphaneye lazım bir başucu kitabı.
Şu Çılgın Türkler Turgut Özakman Bilgi Yayınevi
KİTAPTAN
GALİBİN DEDİĞİ OLUR İŞTE BU KADAR
Türk kuvvetlerinin Kars’ı Ermenilerden geri almasını eleştiren yazısından beri halkın bir Ermeni adı olan Artin adını ekleyerek Artin Kemal diye andığı Ali Kemal, İstanbul’da Peyam-ı Sabah gazetesindeki geniş odasında, Ermeni Mihran ve misafirleriyle çene çalıyordu.
(...) Sohbet sırasında alayla ‘Hükümet ölçmüş biçmiş, uygun görmüş Sevr Antlaşması’nı imzalamış. Size ne oluyor a zirzoplar? Öğrendiğime göre, Londra’da da çocuk gibi, İzmir’i isteriz, Edirne’yi isteriz, Adana’yı isteriz, hatta ‘tam istiklál isteriz’ diye tutturmuşlar’ dedi.
Misafirler şaşakaldılar: ‘Yok canım?’ Mihran ‘Bunlar çılgın’ diye söylendi. Ali Kemal bu nitelemeyi pek sevdi: ‘Tabii canım! Çılgın olmasalar, sanki cihan harbini biz kazanmışız gibi koskoca Lloyd Georg’a barış şartlarını dikte etmeye yeltenirler miydi? Ne demiş Arap, galibin dediği olur! İşte bu kadar.’
TEK GERÇEK MÜTTEFİKİMİZ VAR: ZAMAN!
Binbaşı Kemal ‘En azından 20 bin savaşçıya ve daha çok topa ihtiyacımız vardı’ dedi. Sesi karamsardı. Savaş öncesinde bu karamsarlığı tehlikeli bulan İsmet Paşa azarladı:
‘Memleketin imkanı bu kadar. Sabırlı ve iyimser olmak zorundayız. Bizim tek gerçek müttefikimiz var: Zaman! Zaman kazanmaya bakacağız. Zamanla askerce ve silahça güçleniriz, zamanla halkın desteği daha da artar. O zaman gelince de vatanımızı düşmandan temizleriz. Şimdi bize düşen, ümitsizliğe kapılmadan, var olanla yetinmek, dağlarımıza, ovalarımıza tırnaklarımızı geçirip o güzel zaman gelene kadar direnmektir.’
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Záhir Paulo Coelho Can
Med-Cezir Elif Şafak Metis
Peter Straub Cehennem Kulübü İthaki
Sámiha Ayverdi Haz: Aysel Yüksel-Zeynep Uluant Kültür ve Turizm Bakanlığı