BÜYÜK hoca Ekrem Akurgal'ın eşine bıraktığı vasiyet beni hüzünlendirdi.
Bir Arkeoloğun Anıları kitabının sonundaki bölümü tekrar tekrar okudum:
‘‘Huzur ve mutluluk içinde süren yaşamım uzak olmayan bir günde doğal olarak son bulacaktır. Bu nedenle Hitit Kralı Hattuşili'nin vasiyetnamesinden esinlenerek sevgili eşim Meral Akurgal'a şimdiden sesleniyorum:
EKREM AKURGAL'la iki kez konuştum. Biri bir toplantıda, diğeri de Türkiye İş Bankası Ödülleri'nin töreninde.
Gerçekten de, insana yaşama sevinci aşılayan, zarif, etkileyici bir kişiliği vardı.
Arkeoloji ile ilgili uluslararası alanda yaptığı büyük işlerden meslektaşları daha uzun süre söz edecek.
Bir Arkeoloğun Anıları'nda, sadece mesleğine gömülmemiş, diğer bütün güzelliklere duyargalarını kapatmamış, yaşadığı her anın tadını çıkarmış, başkalarıyla da paylaşmış.
Çocukluğundan bugüne yaşadıkları, çalışmaları bir bilim adamının örnek hayatı.
Almanya'ya okumaya giden öğrencileri ikinci katip Selim Sarper karşılıyor, öğrenci müfettişi Cevat Dursunoğlu onlarla ilgileniyor, hocalarına durumlarını soruyor.
‘‘Türkiye'den ayrılalı iki hafta kadar olmuştu. Schulpforta'ya geldiğim ilk akşam Gymnasium'un sessiz ve karanlık atmosferi beni bir hayli sarsmıştı. Bana ayrılan oda da karanlıktı. Türkiye'nin aydınlığından sonra Kuzey Avrupa'nın karanlığı beni hüzünlendirmişti. Oturdum, doyasıya ağladım.’’
Anılar bencil bir türdür, hele egosantrik (ben merkezci) bir psikoloji bütün hayatınızı yönlendirmişse her başarıyı, ‘‘ben’’ açısından görürsünüz.