-Sartre’ın büyük çevirmeni, felsefeci, yazar dostum Seláhattin Hiláv’ın anısına-
Ünlühaftalık kitap eki The Times Literary Supplement’ta (2 Kasım 2005), Fransa’nın popüler düşünür ve edebiyatçılarından Jean-Paul Sartre’ın doğumunun 100. yılı üzerine Sarah Richmond’un Sartre’a Mutsuz Doğum Günü... ((Un)happy Birthday to Sartre) başlıklı bir yazısı yayınlandı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Varoluşçuluk (Existentialisme) felsefesinin kitlelere ulaşmasını, yaygınlaşmasını, popülerleşmesini sağlayan, onu romanlarla anlatan Jean-Paul Sartre’ın (21 Haziran 1905- 15 Nisan 1980) bugüne düşünceleriyle, felsefesiyle, edebiyatıyla ne kadar kaldığı tartışılıyor.
Filozof, romancı, oyun yazarı ve eleştirmen olan Sartre, Ateist Varoluşçuluk’un en etkili temsilcisiydi.
Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddetti. Gerekçe yazısında şöyle yazmıştı:
‘Armağanı istemeyişim bir anda alınmış bir kararın sonucu değildir. Ben bu gibi unvanları hep geri çevirdim. Savaştan sonra, 1945’te, bana Legion d’Honneur vermek istediler. Hükümette arkadaşlarım vardı, gene de yanaşmadım.
Armağanı almayışımın nesnel nedenleri ise şunlardı: Kültür alanında bugün sürdürülmesi gereken kavga, Doğu ve Batı kültürlerinin bir arada yaşamasını sağlamak kavgasıdır. Sarmaş dolaş olunsun demiyorum, bu iki kültürün karşılaşması nasıl olsa, bir çatışma biçimine bürünecektir. Gene de bu karşılaşma, kurumlar işe karışmadan, insanlar ve kültürler arasında olmalıdır.
Söz gelişi bu armağan için Latin Amerika’nın en büyük şairlerinden olan Neruda’nın ve Nobel’i çoktan alması gereken Aragon’un da adı söz konusu edilmemiştir.’
Pablo Neruda, daha sonra (1971) Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Jean-Paul Sartre’ın bu yazısının tarihi 1964’tür.
Martin Heidegger, Berlin ve Freiburg Üniversitesi’nde Rektör iken (1932-1934) orada incelemelerde bulundu. 1945 yılında kurduğu Modern Zamanlar (Les Temps Modernes) ile zamanının siyasal ve entelektüel yaşamını yönlendirdi.
Richmond yazısında, Sartre’la ilgili üç kitaptan söz ediyor:
1) Sartre Sözlüğü (Dictionnaire Sartre), François Noudelmann and Gilles Philippe, editörler, Champion Yayınevi.Sözlük, Sartrekonusunda tam bir başvuru kaynağı, altmışın üstünde araştırmacının çalışmasıyla oluşturuldu.
2) Bütün Tiyatro Eserleri, Jean-Paul Sartre (Theatre Complet) Editör: Michel Contat, Gallimard Yayınevi.
3) Sartre Stalinizme Karşı (Sartre Against Stalinism) Ian H. Birchall, Oxford: Berghahn.
*
Bizim kuşağı etkileyen adların başında gelir Sartre. Edebiyatımızı da etkilemiştir. Ayrıca siyasal tavrı, aydının işlevi konusundaki düşüncelerin belirlenmesinde biçimleyici bir rol oynamıştır.
Şimdi dünya lehte ve aleyhte onu, filozofluğunu, romancılığını anatomi masasına yatırmış. Anglosaksonların onu filozof değil edebiyatçı saymasını bir yana bırakalım, kendi ülkesinde de tepkiler hatırı sayılır derecede imiş.
Fransa’da Sartre’a yaklaşımlarına göre bir sınıflandırma yapılmış:
Bugün en çok eleştirilen yanlarından biri de siyasal zikzakları.
Sözgelimi 1941 yılında, ünlü Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un akrabası Henri Dreyfus-le-Foyer’in Yahudi olduğu için okula alınmaması konusunda pasif davranışta bulunması, Marksçılık’tan Maoculuk’a kadar uzayan siyasal tercihler dalgalanmaları. Rusya’nın Macaristan’ı işgalinde sessiz kalması. Bu liste detaylara inildikçe uzayabiliyor.
Ama ben doğumunun 100. yıldönümünde bir filozofu, romancıyı yeniden okumak taraftarıyım. Bir zamanların önemli adı bugün nasıl algılanıyor, yorumlanıyor, ancak böyle anlaşılacaktır.
SARTRE KİTAPLARI
Altona Mahpusları, İthaki Yayınları* Baudelaire, İthaki Yayınları* Varoluşçuluk, Say Yayınları* Bulantı, Can Yayınları * Duvar, Can Yayınları* Sözcükler, Can Yayınları * Akıl Çağı-Özgürlüğün Yolları 1, Can Yayınları* Yaşanmayan Zaman-Özgürlüğün Yolları 2, Can Yayınları * Yıkılış-Özgürlüğün Yolları 3, Can Yayınları* Edebiyat Nedir?, Can Yayınları* Aydınlar Üzerine, Can Yayınları* Yöntem Araştırmaları, Kabalcı Yayınları* Yazınsal Denemeler, Payel Yayınları * Uyanış, Altın Kitaplar* Özgür Olmak, Toplumsal Dönüşüm Yayınları* Materyalizm ve Devrim, Toplumsal Dönüşüm Yayınları* Hepimiz Katiliz, Belge Yayınları* Estetik Üstüne Denemeler, Doruk Yayınları *Çark, Telos Yayınları
Şunu unutmamak gerekir ki, eleştirmenlerin çoğu pek talihli olmayan ve tam umutsuzluğa düşecekleri anda, küçük bir mezarlık bekçiliği bulmuş kimselerdir. Mezarlıkların ne dingin yerler olduğunuysa tanrı bilir: Bunun en sevimli örneği de kitaplıklardır. Ölüler oradadır: Bu ölüler yazmaktan başka bir iş yapmamıştır, uzun süredir yaşama günahından da kurtulmuşlardır ve zaten yaşamlarını ancak başka ölülerin onlar üzerine yazdığı kitaplardan tanımaktayızdır.(...) Eleştirmenin yaşayışı iyi değildir, karısı ona gerektiği gibi değer vermemektedir, oğulları nankör, ay sonları sıkıntılıdır. Ama evdeki kitaplığa girmek, raftan bir kitap alıp açmak her zaman olasıdır. Kitaptan hafif bir bodrum kokusu yükselmektedir ve eleştirmenin okuma adını vermeye kararlı olduğu, garip bir işlem başlar.(...) Eleştirmenlerimiz, yüzlerini bu dünyadan öteye çevirmiş kişilerdir: Yiyip içmenin dışında, gerçek dünyayla somut bir ilişkileri bulunsun istemezler ve her şeye karşın insanlarla bir arada yaşamak gerektiğinden, bunun göçüp gitmiş kişilerle olmasına karar vermişlerdir. Ancak işi bitmiş sorunlarla, kapanmış tartışmalarla, sonu belli öykülerle ilgilenirler.
ÖZGÜRLÜK ÖLÜME BENZİYOR (Bulantı kitabından)
Özgürüm: Hiçbir yaşama nedeni kalmadı artık bana; denediğim bütün nedenler beni bıraktı; başkalarını da tasarlayamıyorum. Daha genç sayılırım, yeniden başlamaya yetecek gücüm var. Ama nereden başlamalı? En şiddetli korkulara, bulantılara düştüğümde beni kurtarır diye Anny’ye ne kadar güvenmiş olduğumu ancak şimdi anlıyorum. Geçmişim öldü, M. de Rollebon öldü, Anny sadece bütün umutlarımı kırmak için geri geldi. Bahçeler boyunca uzayan şu sokakta yalnızım. Yalnız ve özgür. Ama bu özgürlük ölüme benziyor biraz.
SARTRE VE KADINLAR, KADINLARDAN BEAUVOİR (Sartre Yüzyılı kitabından)
Hayatının kadını, Kunduz takma adlı Simone de Beauvoir ile ilişkilerine dair kısa bir not: Aşk ve özgürlük.
Saflık arayışında olmayan saydamlık. Her birinin kendi için düş kurması, her birinin öteki için yazması. Arzusuna teslim olmamak, sevgilinin arzusuna teslim olmamak. Kesin bir anlaşma. Son derece yakınlık, ama yine de büyük bir benzeşmezlik. Zaten, Sartre Beauvoir’a hep siz der. Bir yığın insana sen, ama Beauvoir’e siz der. Mesafe kanıtı mı? Güvensizlik mi? Ya da tersine ayrı tutma göstergesi mi? Elbette ayrı tutma. Sartre’ı şu sözleri söylerken dinlemek gerek: ‘Hayatımda bu hep olacak; tutkusuz ve tantanasız, ama içimden birini bütün gücümle seveceğim.’ Sonra: ‘Bu siz olmalıydınız. sevgilim -bana öyle sıkıca karışmış olmalısınız ki ben miyim siz misiniz anlaşılmasın- sizi seviyorum’ veya ‘her zaman bensiniz’ ve ‘kimse bizim kadar birleşmiş olamaz.’
VAROLUŞÇULUK BİR İNSANCILIKTIR
(Varoluşçuluk kitabından)
Katolikler ise şöyle eleştiriyorlar bizi: Güya biz gerçekliği tanımıyor, insanların girişimlerinin ciddiliğini inkár ediyormuşuz. Oysa, tanrının buyurularını ve sonrasızlığa ulaşmış değerleri ortadan kaldırınca gereksizlik ve boşluktan başka bir şey kalmazmış geride. O zaman herkes başıboş kaldığından, her istediğini yapar, kimse de başkalarının yanlış görüşlerini, kötü edimlerini yargılayamaz, suçlayamazmış.
Bu eleştirileri cevaplamaya çalışacağım şimdi. Zaten bu küçük açıklamaya ‘varoluşçuluk bir insancılıktır’ dememin sebebi de bundan. Gerçi insancılıktan söz açılmasına bazıları şaşabilirler. Olsun, biz gene de yolumuzdan dönmeyeceğiz; insancılıktan ne anladığımızı belirtmekten geri durmayacağız.
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Ahmet Erhan Şehirde Bir Yılkı Atı Everest
Ahmet Cemaleddin Saraçoğlu Eski İstanbul’dan Hatıralar Kitabevi