Doğan Hızlan: Sakın Boğaz’a arkanızı dönüp oturmayın







Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Balığı ve İstanbul'u seven herkes Ali Pasiner'i bilir. Abartmanın payı çok azdır bu yargıda. Çünkü ikisini de birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Kimdir Ali Pasiner?

Hayatını değil, kitaplarını yazsam káfi.

Amatör Balıkçının Cep Kitabı, Balık Üzerine, Balık ve Olta.

İki Boğaz'ın Suları'nı okudum, yazmadan edemedim.

Boğaz'la ilgili anılar, yalnız İstanbul'da değil, İstabul'u ömründe bir kez görmüş olanları bile ilgilendirir.

Benim gibi Önsöz'lere alışan biri, İstanbul Boğazı ve Akıntıları'nı kitabın başköşesinde görünce elbette yadırgar.

Okuduğum, balık avı, balık hareketleri beni ilgilendirmediği için, hemen Boğaziçi Öyküleri'ne geçtim.

Güzel bir Boğaziçi tasvirinin içine, balıkları katması öyle hoşuma gitti ki:

‘‘İlkbaharda erguvanların açmasıyla beraber başlayan göç sırasında kefaller, bir görünüp bir kaybolan çamuka, çaçaç ve gümüş sürüleri, denizi adeta yeşile boyayan zarganalar, kıyıları yalarcasına geçer.’’

Eğer bir gün balık avlamaya karar verirsem, Pasiner'in anlattığı Abraham Paşa'nınki gibi bir kayık yaptırırım.

Nasıldı, diye yazmayacağım ki, kitabı okuyun.

Tarihimizdeki Lále Devri'ni biliyordum ama Lüfer Devri'ni bu kitaptan öğrendim.

‘‘Boğaz'da oturan ekábir, geceleri lüfere çıkardı.’’

Balık avı, bir başka álemmiş.

Paşa ve mirasyedilerden başka, Sultan Aziz de lüfer tutmaya merak sarmış.

Yalıda yaşayan bey çocukları, değme profesyonel balıkçıya taş çıkartır, Bey Takımı diye adlandırılırmış.

Bir başka güzelliğe imrendim doğrusu. İstanbul'un uygarlığından bir parçanın ölümüne üzüldüm.

Yok Olup Gidenler'de ben, balıkların arkasından yakılan bir ağıtı okumadım, balıklar aracılığıyla sergilenen bir uygarlığın denizlerden çekilmeye başladığını farkettim.

En yağlı zamanında ızgarada yapılan uskumrular...

Eminönü'ndeki balık pazarında saza geçirilen uskumruların görüntüsü çocukluk anılarım içinde hálá duruyor.

Usta avcılar, iyi birer aşçı olurlarmış.

Saydıkları içinde benim de yediklerim var, Ali Pasiner'in tavsiyesine katılacağım:

Pandeli'nin káğıtta kremalı levreğini yedim, Büyükada'da Façyo'da ıstakoz gerçekten çok güzeldi, Kör Agop'un da balık çorbasını içtim.

Balık bizde iyi pişirilmez mi?

Pasiner öyle yazmış:

‘‘Türk mutfağında 40 çeşit patlıcan yemeğinin, 30 çeşit böreğin, 10 çeşit pilavın tarifi en ince ayrıntısına kadar verilirken, ancak birkaç çeşit balığın ızgarası, tavası ve buğulamasından bahsedilir.’’

Balık avlamaya heveslenirseniz, aşçılığı da öğrenmeyi ihmal etmeyin.

Eğer sadece balıkçılığa dair bir kitap olsaydı, ne okurdum ne de yazardım. Okusam bile sizi de aynı eziyete sokmazdım.

İnsan ve balık ilişkisinin sohbetleri, şakaları, ayrı bir grubun yaşama biçimini belirliyor ki, en çok o hoşuma gitti.

Pasiner'in balık tutmak için söylediklerini hiç bir zaman gerçekleştiremeyeceğim ama avdan önceki alet edevat (böyle denmez ama) hazırlama kısmı var ya, o çok hoşuma gitti. Temizlik, hazırlık bölümünü seyretmekten tad alacağıma eminim.

Şimdi siz bu kitabı okuyunca hem balığı nasıl tutacağınız konusunda bilgiler edineceksiniz hem de tuttuktan sonra pişirmeyi öğreneceksiniz. Çünkü yemek tarifleri de var.

Rekabet her yerde var. Anadolu-Rumeli yakaları rekabeti varmış örneğin.

Lüferi ilk avlayan usta, Lüfer biiir, dermiş, arkasından da öbür yakadan Lüfer ikii, diye bir cevap gelirmiş.

Bugünün bazı yalı ve yat sahipleri, Pasiner'in Bahriyeli Celál'den dinlediği fıkrayı mutlaka okumalılar:

Efendim, Bahriyeli Celal Bey, yalının bir dairesini epeyce bir paraya kiralamış. Parasını yastığın altına koymuş. Akşam çöktüğünde bakmış ki, iki kişilik masa kurulmuş, fakat arkalarını Boğaz'a dönüp yemek yiyorlar.

Dayanamamış, parayı alıp, rıhtıma koşmuş ve bakın ne demiş:

‘‘Rıhtıma sofrayı kurmuşsunuz, bu güzel. Envai çeşit mezeler ve arslan sütü de sofrada, bu daha güzel. Ancak cánım Boğaz'a küs gibi arkanızı dönüp oturmuşsunuz. Bu olmadı işte. Biraz sonra buradan Şirketi Hayriye'nin akşam vapuru geçecek. Kaptanı Hasan bey dostumdur, geçerken mutlaka rıhtıma bir göz atacak. Yarı karanlıkta arkası dönük otururken sizi ben sanacak. Sonra da, Hıyar Celál, cánım Boğaz'a kıçını dönmüş oturuyor, zevksiz herif, diyecek. Yok kardeşim, ben Bahriyeli Celál isem, kendime bu lafı ettirmem. Onun için siz lûtfen şu verdiğiniz kirayı alın, bu akşam benim misafirim olun, yarın da yalıyı terkedin.’’

Ali Pasiner'in İki Boğaz'ın Suları, bilgisiyle, anılarıyla, tipleriyle tatlı tatlı okunacak bir kitap.

İsterseniz tatil gününde şöyle bir Boğaz'a uzanıp ama arkanızı dönmeden okursanız, daha çok zevk alacağınıza eminim.

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Bozcaada Kitabı Haluk Şahin Kesişim

Flush Virginia Woolf İletişim

Beyoğlu Kabusları... G.Scognamillo Okuyanus

Kahramanlar Ölü Doğar küçük İskender Om

Hitler Üzerine Notlar Sebastian Haffner Gendaş

Yazarın Tüm Yazıları