Paylaş
Bekir Coşkun'un 'Tanrılar ritim tuttu' yazısı (26 Temmuz 1999, Hürriyet) Anadolunun ses ve insan coğrafyası üzerine yazılmış, edebiyat kitaplarına geçecek nitelikte bir kalem ustalığının, duyarlığının örneğiydi.
O yazıdan sonra türküler üzerine, cumuhuriyetin müzik tarihi üzerine yeniden düşündüm. Belki de bazı saplantılarımı tartışmaya açtım.
Nemrut Dağı'ndaki Vivaldi icrasını, Anadolunun yüreğe işleyen, yaşanmışlığın içinden gelen türküleriyle güzelleştirerek örmüştü yazısını.
Çok sevdiğim yazıdan bir bölümünü okumanızı isterim:
‘‘Ayağında takunya olan kara gözlü-kara kaşlı sevimli oğlan, başının üzerindeki boş simit tepsisinin kenarına ince parmaklarını tıngır tıngır vurarak bir türkü söylerdi:
'Pencereden bir taş geldi
Ben sandım ki memoş geldi.'
Nemrut Dağı'nın 2150 metre yüksekliğinde verilen Vivaldi konserini dinlerken, enstrüman sesleri arasında kulağıma çalınan tepsi kenarı tıngırtısı belki ondandı.’’
Ve arkasından gelen, benim de zaman zaman yaşadığım şaşkınlığı özetleyen bir tesbit:
‘‘Biz inanılmazız...’’
Her sesin bir ülkesi vardır, orada otantiklik egemendir.
* * *
CUMHURİYET rejiminin çok seslilik kampanyasında bir terslik söz konusu mudur?
Biz, Andoluyu, köylüyü, köyü hep şehirliye tanıtmak istedik.
Şehiriliyi köye tanıtabildik mi?
Çok sesli müziği yeni bir rejmin çağdaş zevki olarak sunarken, acaba bunu bir statü gibi gösterme yanılgısına mı düştük?
Çok sesli türküleri kim dinledi ve kim sevdi?
Şehirliler türkü diye küçümseyip pek sevmedi, Anadolu insanı da ona bozulmuş gözüyle baktı.
Seçilen türküler mi yanlıştı, yoksa...
Ben gene de bir büyük bestecinin bu güzelliği çok sesliliğe geçireceğini umuyorum.
Türkülerle Vivaldi'nin Mevsimler'i kaç ülkede aynı yörede yankılanır?
Sese duyarlı bir ülkede hiç bir müziğe karşı tabu yoktur. Türkü söyleyenlerin, boş tepsinin kenarını ince parmaklarıyla vurup tıngırdatanın Vivaldi'yi seveceğine inanıyorum.
Bunu bir şehirlinin fantazisi sanmayın.
Bekir Coşkun'un seçtiği türküler; bütün bir Anadolunun özsuyudur. Kaç mevsim görmüş, kaç acı, kaç mutluluk, kaç sevda yaşamıştır.
Köy ensitüleri batıyı öğrenmeye, köyü/köylüyü çağdaşlıştarmaya çalışırken kendi otantik'liğini bastırdı mı?
İnanınız ki, aklıma üşüşen bu soruların net cevabını ben de bulamıyorum.
* * *
SEVGİLİ BEKİR, bundan sonra ne zaman Vivaldi dinlesem, ardında simitçi çocuğun ince parmaklarının dokunduğu tepsinin tıngırtısını duyacağım.
O zaman Vivaldi'yi Türkiye'de dinlediğimi farkedeceğim, herkesten daha fazla tadına varacağım.
Paylaş