Doğan Hızlan: Ressam Komet yaşadığı çağı ve kendini sergiliyor

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

KOMET'in ‘‘İdi-İdim-İdik’’ sergisi hem bir sanatçının bireysel serüvenini hem de toplumsal konumunu belirlemesi yönünden çarpıcı.

Geçmişten bugüne bir Komet kimliği.

Sadece yaptıklarıyla değil, seçtikleriyle de oluşturulan bir kimlik.

Hüzünlü, gülünç, trajik, komik.

Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde bir yaz öğlesinde açılan sergide gelenler, durmadan koşuşturan birini izliyorlar, yani Komet'i.

Sergisine altı tane filozofu çağırmış. Boğaz'a karşı tartışsınlar, hem de sergiyi teşrif etsinler diye.

Altı televizyon ekranında altı ünlü.

Deleuze, Derrida, Baudrillard, Lacan, Levinas ve Claude Levi Strauss.

Birbirlerini dinlemiyorlar, bilmiyorum, sehpa üstündeki Hüseyin Cahit Yalçın'ın Fikir Hareketleri dergisine göz atıyorlar mı?

Sergiye giriş parasız ama küçük bir hücredeki deliğe gözünüzü dikip olağanüstü görüntüleri izlemek istiyorsanız, 50.000 liranıza kıyacaksınız.

Günah çıkarma hücresindeki delikten bakışın bir özelliği de görüntünün her an değişmesi.

Türün sınırlarını aşmak için bunu düzenlemiş Komet.

Resmin, figüratifin, non-figüratifin, sanat kuramlarının, biraz da hayat karşısında istop edip sanatçının yeniden yaratmasına ihtiyaç duyması.

Resim yaparken, neden başka bir şey yapmayayım sorusunu sorunca, bilinçle topladığı kırk ambarını açmış.

Girer girmez bir Komet fotoğrafına bakıyorsunuz. Robdöşambrı, başındaki kukuletası ile megalomaniye meydan okuyor.

Sanatçı alçakgönüllülükleri megalomaninin panzehiridir.

Fotoğrafları, objeleri kendinizce yorumlayacaksınız hiç kuşkusuz.

Ancak onları Komet'in nasıl bulduğunu, neden seçtiğini, onlara yüklediği anlamları dinlemek de ayrı bir güzellik.

Anımsayacaksınız, Nişantaşı'nda bir zamanlar vitrinlere sanatçıların eserleri konulmuştu.

Komet'ten de bunu istemişler. O da gitmiş Yükselkaldırım'da bir tabelacı bulmuş, üstüne Komet yazılı, değişik süslerde tebalalar yaptırmış ve onları sergilemiş.

‘‘İdi-İdim-İdik’’te, bütün bu tabelalar var. Sergiyi nasıl canlandırmış, tahmin edemezsiniz.

Komet'in bunları nasıl da muzip bir gülücükle sevdiğini söylemeye gerek yok.

Naif resim tadı veren işler. Zenaatin sanata varmak için umutsuz çabası.

Fotoğrafları kolay bulmamış Komet. Birinin peşinde üç ay dolaşmış, bir diğerini de çalmış.

Haklı. Kadrini, kıymetini bilmeyen insanların elinde yok olup gidecekti.

Mekanın orta yerinde Mehmet Akif Ersoy'un ‘‘Ressam Haklı’’ şiiri kocaman asılı.

Ne yaptığını sorunca, sergiyi tek cümlede özetliyor:

‘‘Somut bir şeyin soyutlanıp yeniden somutlanması.’’

Fantaziler, hayaller gerçek olabilir mi?

1968'de yazdığı bir şiirde; Çankırı'da zürafaların var olabileceğini yazmış.

El yazısıyla bu şiirinin altında 3 Ekim 1999 tarihli Hürriyet gazetesinden bir haber:

‘‘Çankırı'da on milyon yıl önce zürafa yaşadı.’’

Merkeb meraklısı zata ne demeli.

Başındaki eşek kulaklıklı şapkası, anırıyor. Bütün eşekler etrafına toplanıp garip garip bakıyorlar. Kim bu eşek diye?

‘‘İdi-İdim-İdik’’ sergisine vakit ayırırsanız, videoları da izleyebilirsiniz.

Her biri sanatın, hayatın sorgulamasını bağırmadan, abartmadan incelikle yapıyor. İroninin her şeyi yumuşatan etkisiyle.

‘‘59 yaşındayım,’’ diyor Komet, ‘‘Bizim kuşağın sandığını açıyorum.’’

‘‘Bizi biz yapan şeyler’’ sözü, bunca yılın yalın felsefi özeti.

Salondaki her video, ayrı bir dünyayı ama kırk yılın belleklerde kalması, tazelenmesi gereken olaylarını anımsatıyor:

Jen-Paul Sartre'ın Russell Mahkemesi'nde söylediklerinden, Picasso'nun sanat üzerine tartışmalarına kadar.

Durgun, saçları itina ile taranmış, gözlüklerin verdiği yaşını aşkın bir ciddiyet. On oniki yaş arasında bir çocuk fotoğrafı.

Bit pazarından alınmış.

Komet'in iddiasına göre bu çocuk, büyüyünce mutlaka azılı bir faşist olmuştur.

O sırada boyadığı atölye duvarının önünde Bacon şu tarihi açıklamayı yapıyor:

‘‘Ressam olmak için ridikül olmaktan korkmayın.’’

Galeri Artist'in hazırladığı Komet kitabının başında Hasan Bülent Kahraman ile Ali Akay'ın sergiye açı getiren iki yazı var.

Bir videoda Lüsyen Hanım'ın Abdülhak Hamid'e yazdığı Fransızca mektuplar okunuyor, kitap ‘‘Canım efendim’’ diye başlayıp Fransızca devam ediyor.

‘‘İdi-İdim-İdik.’’

Varolmakla tanıklığın kesiştiği yerin anlatımı.

Öznellikle nesnelliğin kenetlenmesi

Buradaki her obje bir çağrışımın kapı aralayıcısı.

Zaman Tanrısı'nı sakın unutmayın bu sergide.

Size o eşlik edecek.

Yazarın Tüm Yazıları