Portrelerden hayatı okumak

Bahattin Öztuncay’ın hazırladığı M. Ömer Koç’un Sunuş’uyla yayınlanan Hátıra-i Uhuvvet. Portre Fotoğrafların Cazibesi: 1846-1950 albümü çok önemli bir dönemi, imparatorluktan bugüne kadar siyaset, sanat, edebiyat dünyasında yer alan önemli ve önde adların portrelerinin bulunduğu, belgesel özelliğiyle son derece önemli bir kitap.

Portre fotoğraflarının yanında, o kişiyle ilgili araştırma ürünü bilgi, portreyi gören, yazıyı okuyan kişinin isabetli bir yorum yapmasını sağlayacak nitelikte.

Hátıra-i Uhuvvet’in başında Thomas Carlyle’dan (1795-1881) gerçeği ifade eden bir alıntı var:

‘Bir portre bana çoğu zaman yarım düzine yazılı biyografiden daha fazla açıklayıcı gelmektedir... Diğer bir deyişle, benim için portreler, yazılı biyografileri aydınlatan ve onların ilk defa okunmalarını sağlayan birer küçük mum ışığı gibidirler.’

M. Ömer Koç’
un Sunuş’undan aşağıya alacağım bir bölüm; kitabın değeri konusunda yeterli, aydınlatıcı bilgiyi vermektedir:

‘Meselá Sultan Abdülaziz’in tahttan indirildikten sonra çekilmiş fotoğrafı, ki bilinen iki resimden biridir, bu niteliktedir. O mağrur hükümdarı aşağılamak için çektirildiğine şüphe olmayan gayet láubali poz takınan iki bendegán arasında bakışındaki hiddet ve ümitsizlik seyredeni bigáne bırakamaz. Yusuf İzzeddin Efendi ve Dürrüşehvar Sultan’ın çocukluk portreleri tam bir safvet ve masumiyet timsalidir. Halil Şerif Paşa’nın, Rus sefirinin alaycı tabiriyle La Turc du Boulevard hálini güzel yansıtan kaykılmış resmi, Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’nın pür vakar ve asalet fotoğrafı, Neyzen Tevfik’in kalendermeşrebliğini belki şiirlerinden bile daha veciz bir surette aksettiren portresi bu kitabı karıştıranları eminim kayıtsız bırakmayacaktır.’

Bahattin Öztuncay’
ın Giriş’inde portre fotoğrafları, ruh hallerinin buradan çıkarılması, portre fotoğrafçılarının hedefleri ve teknik konularda ayrıntılı bilgi verilmektedir.

Fotoğraf, özellikle portre fotoğrafı neyi ifade eder. İlk bakışta çoğumuz bu kişi/kişilik üzerine yorumlar yapabiliriz. Duruşundan, objektife bakışından nasıl bir insan olduğu konusunda tahmin de yürütebiliriz. Kıyafetine bakarak giyimine düşkün olup olmadığı hakkında da bir fikir sahibi olabiliriz. Ayrıca çekildiği yılı, ortamı biliyorsak bu da bize ek bilgiler sunar.

Ne var ki bunların hepsi genel bir çerçeve içindeki doğruluğu belki sağlayabilir.

Hátıra-i Uhuvvet’in benzersizliği, her portrenin yanında o kişinin hayat hikáyesinin, bir tarihi çerçeve içinde, bireysel özellikleriyle de yer alması.

Onu okuduğumuzda, fotoğraf birden onunla özdeşleşerek bir boyut kazanır.

Biraz örnekler verelim:

Osmanlı İmparatorluğu’nun çalkantılı son dönemi, savaşları, iniş çıkışları bu fotoğraflardan izlenebilir. Yalnız sultanların kişisel siyasal ve ruh serüvenleri değil, aile portreleri de bu yorumları zenginleştirir.

Yabancı devlet adamlarının, elçilerin fotoğrafları da bizimle onlar arasında bir mukayese yapma imkánı verebilir.

Elinde tüfek bir Osman Hamdi Bey, size elbette ilgi çekici gelecektir.

Názım Hikmet Ran’ı Laz İsmail’le (İsmail Yusuf Bilen) birlikte gösteren fotoğrafı, sol mücadeledeki ayrılıkların da bir simgesidir bugün.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ı bir kez gördüyseniz, bu fotoğraf sizin çok şey ifade edecektir.

Yakasındaki Hiç rozeti ile Neyzen Tevfik, dünyevi nimetlerin ötesindeki büyük bir sanatçının öyküsünü size nakledecektir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Heybeliada’da çekilmiş fotoğrafı, dönemin giyim tarzını ve onun şıklığını yansıtmaktadır.

Fehim Paşa’nın aklını başından alan cambaz Margaretha Fehim’in hem hayatının yazılış biçimi, hem de fotoğrafının baştan çıkarıcılığı birbirini tamamlamaktadır.

Atatürk’ün 1917-1927 yılları arasında çekilen fotoğrafları, kitabın ayrı bir önemini teşkil ediyor.

Bahattin Öztuncay’ın daha önce de Dersaadet’in Fotoğrafçıları (iki cilt), Osmanlı Saray Fotoğrafçısı Vasilaki Kargopulo da yayınlanmıştı.

Hátıra-i Uhuvvet, portre fotoğraflarının yazıyla birlikte bir tarihi oluşturduğunu ve en önemli belgeler arasında olduğunu gösteriyor.

KİTAPTAN

Osman Hamdi Bey

Paskal Sebah, bu defa sanatçı dostu Osman Hamdi’yi elinde silahıyla vatanını savunmaya hazır bir nefer pozunda kamerasıyla kaydetmiştir. Her ne kadar bu fotoğraf günümüz izleyicilerine ‘göstermelik poz’ olarak çekilmiş gibi gelse de 24 Nisan 1877’de patlak veren Osmanlı-Rus savaşı sonucunda Abdülhamid yönetimi, her düzeyde ferdinin yardımına muhtaç haldeydi.

Nazım Hikmet Ran

Nazım Hikmet’in bu fotoğrafı ilerleyen yıllarda derin fikir ayrılıklarına düşeceği arkadaşı Laz İsmail’le (İsmail Yusuf Bilen) birlikte Hopa’da sınırı geçerken tutuklandıktan sonra getirildiği Ankara Cezaevi’nde çekilmiştir. Aynı fotoğrafın kız kardeşi Samiye Yaltırım’dan kalan aile albümünde bulunan diğer bir örneğinin arkasına Nazım, ‘Bu da bizim deve kervanı gibi durduğumuzun resmidir’; Laz İsmail de ‘Yola düzülmek kolay, dışarı çıkmak güç’ notlarını düşmüşlerdir.

Neyzen Tevfik

Jean Weinberg tarafından çekilmiş bu etkileyici portre ‘Gönlümün arşı olan Yavru’nun mukaddes yuvasına, Neyzen Tevfik’ ithafını taşımaktadır. Aslında siyasi şube için çalışan bir polis olduğu rivayet edilen Yavru Memet’in Şehzadebaşı’nda bulunan çayhanesi, Neyzen Tevfik’le birlikte Reşat Ekrem Koçu, Abdülbaki Gölpınarlı gibi İstanbul’un birbirinden renkli diğer simalarının buluşma yeriydi. Hayatı boyunca paraya, şan ve şöhrete ve otoriteye değer vermeyen Neyzen Tevfik’in yakasında görülen ve eski yazıyla ‘Hiç’ ibaresi taşıyan rozeti kişiliğinin çarpıcı bir simgesiydi.

Margaretha Fehim

Ağzının tadını bilen Osmanlı paşalarının, ileri gelen devlet adamlarının ve üst tabaka şahsiyetlerin sultanların yolundan giderek kendilerine eş olarak yabancı güzelleri seçmeleri oldukça sık rastlanan bir durumdu. Sultan II. Abdülhamid’in yáverlerinden ve son dönem gizli hafiye teşkilatının önde gelen isimlerinden, aynı zamanda kötü şöhretiyle nam salmış Fehim Paşa da benzer duygularla yaklaştığı Margaretha Hanım’ı skandal yaratmayı göze alarak elde etmişti. Margaretha, baba ve kardeşleriyle gösteri yapan Alman asıllı bir cambazdı ve Sermet Muhkar Alus anılarında ondan ‘Koyu kumral saçlı, samur kaşlı, badem gözlü, küçük ağızlı, kar beyazı tenli, üzerinde şeytan tüyü olan fingirdek bir haspa’ diye bahseder.

Hüseyin Rahmi Gürpınar

Hüseyin Rahmi’nin 1941 yılından kalan bu portresi Heybeliada, Demirtaş sokağındaki büyük bahçeleri ve dört katlı köşkünün bahçesinde, kendisi gibi adalı dostu, Türkiye’deki kağıt fabrikalarının ilk kurucusu Mehmet Ali Kağıtçı tarafından çekilmiştir.

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Raymond QueneauDostum Pierrot Sel

Mario LeviLunapark Kapandı Doğan

Yıldız EcevitBen Buradayım... İletişim

Evin İlyasoğluTeodora’nın Düşmanları Remzi

Margarette Buber-NeumannMilena -Kafka’nın Kadını Everest
Yazarın Tüm Yazıları