Paylaş
Birincisi Louvre’da açılan İslam Sanatı Bölümü’nü görmek için, ikincisi ekimde Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılacak Monet’nin eserlerini, yaşadığı evi, ünlü bahçesini görmek için.
İkisini de yazacağım.
Paris hemen hemen her yazarın yaşamında yer alır.
Ernest Hemingway’in Moveable Feast’ini okuyanlar, yalnız Hemingway’in değil, birçok yazar arkadaşının da Paris’teki yaşamlarını öğrenirler.
Kentler, büyük edebiyatçılarıyla, sanatçılarıyla yaşıyorlar.
Ben de onun gediklisi olduğu otelin barına gittim, onu andım.
Oscar Wilde’sız bir Paris olur mu? Bir trajedi kahramanı gibi ömür sürdüğü, bir fincan kahveyi bile yoldan geçen arkadaşlarından beklediği günler...
Şimdi kaldığı otelin barında onun fotoğrafı var, aynı zamanda kitapları da bulunuyor.
Anmalara, anımsatmalara ben gecikmiş bir ağıt olarak bakarım.
Onlara çektirilen yoksulluğu düşünürüm, Yaşar Kemal’in Paris’te büyük ödülü aldığı yıl, Jean-Paul Sartre ile Simone de Beavoir’ın kaldığı otel odasını gördüm; eksiği bol, köhnemiş ve eski taşra otelleri onların yanında saray kalır.
Benim kuşağımın edebiyatında da Paris vardır. Türk edebiyatının birçok yazarı gibi Paris, onları da beslemiştir.
Onat Kutlar, Demir Özlü, Ferit Edgü.
Gene o kuşaktan ressam arkadaşlarımın şehri: Utku Varlık’ın, Komet’in.
Eski ustalardan Sabahattin Eyuboğlu ve kardeşi Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun, özellikle bu kentte yaşarken mektuplaşmaları...
GEÇEN pazar günü sevgili arkadaşım Nazan Ölçer ile birlikte, Saint Michel’de dolaşıyoruz.
Belleğime Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun Sakal Makal Yahut Aferin Oğlum Ahmet Bu Yolda Devam Et şiiri düştü:
“Herifçioğlu Sen Mişel de koyvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal’ı
Esmeri, sarışını, kumralı, kuzguni karası
Cebinde dört dilberin telefon numarası
Bir elinde telefon bir elinde kesesi
Uyyyy... Yesun oni nenesi
Yesun oni nenesi”
Galerilerin önünden geçerken, hepsinde ortak bir çıkışı gözlemledik.
Vitrinlerinde Afrika sanatının, o bölgedeki sanatçıların heykelleri, resimleri sergilenmişti. Bu eserlerin Batı’yı etkilemesi yanı sıra, başka sanatın, sanatçıların varlıkları da Batılı bir ülkeye gösteriliyordu.
Sanatın evrensel etkileşiminin sağlanma mekânlarıdır bu sergiler.
Toplu bir sergilenme, ora sanatının ayrıntılarını bütüncül bir anlayışta veriyordu.
Acaba galeriler de böyle ortak bir sergiyi Türkiye’de gerçekleştirebilirler mi? Galerileri, sergileri gezen, sadece bir sanatçıyı değil, bir ülkenin, bölgenin, kıtanın bütün sanatçılarını tanımış, öğrenmiş olur.
Gittiğimiz kafede masalara konulan pirinç plaketlerdeki adları okuduk.
Nice büyük şair, yazar oturduğunuz masada kendini hatırlatıyor.
Melih Cevdet Anday, Paris’te kültür temsilcisiyken Abidin Dino ile birlikte, kafeye gide gele, Yahya Kemal Beyatlı’nın da plaketini koydurmuşlar.
Enis Batur, yılın belli bir zamanında Paris’te yaşıyor, onunla buluştuk. Pencerelerinde çiçekleri olan bir oteli göstererek, “İşte Acı Bilgi’yi burada yazdım” dedi.
Alev Ebüzziya, harıl harıl çalışıyor, aralıkta Galeri Nev’de bir sergisi açılacak.
ELBET sonbahar Paris’inde iki Türk şairini de unutmadım, her sonbaharda onları yazarım.
Arthur Rimbaud ne yazmıştı: “L’automne deja”. (Birdenbire sonbahar diye çevirsek, ne dersiniz?)
Ülkü Tamer’i okumanın tam zamanı: “Yazın bittiği her yerde söylenir”.
Paylaş