Paylaş
Bana göre her Paris yazısının doğal başlığı budur.
Ernest Hemingway, edebiyatçı dostlarıyla - kimler yok ki aralarında, Gertrude Stein, Scott Fitzgerald, Ezra Pound ve Kayıp Kuşak'ın bütün babaları - birlikte geçirdiği Paris günlerini yazdığı kitaba 'A Moveable Feast' adını koymuş. Fransızcaya da, Türkçeye de 'Paris Bir Şenliktir' diye çevrildi.
Sahi... Paris'te ilkbaharlar başka mıdır?
Ses belleğinizde, iğnesi takılmış eski bir gramofonda durmaksızın, ‘‘Paris'i ilkbaharda severim’’ şarkısı çalarsa durum vahimdir.
Pusulasız hayatın emrindeki dolaşmalar, yeşermiş ağaçların altında tefekkür tembelliği, Paris'in size kendini kabul ettiren özelliklerinden bir kaçıdır.
Her semtin bir öyküsü, ayrı bir anısı, ünlü bir sanatçısı vardır. Orada yaşamışların/yaşanmışların anıları, beni de peşine takıp götürdü.
Ertuğrul Özkök, Paris'te altı yıl yaşadı. Akademik yaşamından bugüne bir şehrin coğrafyasını ve tarihini bana anlatıyor. Her metrekaresine bir insan yerleştirerek.
Semtleriyle, öğrenci hareketleriyle, ünlüleriyle... Onun anlattıklarıyla şehri sevmeye başlayınca, iyi bir rehber bulduğuma kanaat getirdim.
Yakından tanımadığım bir şehir, benim şehirlerim arasına katıldı. Artık çıkmaz.
* * *
TANZİMAT'TAN bu yana, özel bir yeri vardır kültür yaşamımızda Paris'in.
Her lokantada bir sergi afişi, her kafededeki masada bir plaket.
Kültür adamına, sanatçısına olan saygısını unutmuyor.
Closserie de Lilas'ya akşam yemeğine gittiğimizde Yahya Kemal Beyatlı'nın plaketini aradık ama bulamadık, bir plaket yerinde değildi, belki de oydu deyip teselli bulduk.
Melih Cevdet Anday, o plaketin konulması için elçilikte kültür müşaviri iken az çaba harcamadı. ‘‘Şairin kadrini şair bilir,’’ sözü ne doğruymuş.
Her masada bir kaç şairin, sanatçının adı. Çağrışım zenginliği. Konusuz gecelerde bile bunlar üzerine edeceğiniz bir kaç söz, onlardan okuyacağınız bir kaç mısra gecenizi güzelleştirir.
Paris'teki kafe geleneğini giden gitmeyen bilir.
Şimdi bir kafede özellikle felsefi kavramlar tartışılıyormuş.
Yanılmıyorsam kahvenin adı Descartes. Çünkü yazının başına onun ünlü mottosunu koymuşlar:
‘‘Düşünüyorum o halde varım.’’
Geçen hafta gündemdeki kavram, 'Kader'miş.
Bir felsefecinin yönetiminde herkese açık olan oturuma katılanlara bakınca, Fransa'dan değil, uzaktan gelenlerin çoğunlukta olduğu görülüyor.
Durumlarını öğrendikçe farkettim ki, hepsi kaderin sillesini yemiş.
Temayı doğru seçmişler.
* * *
PARİS'i tanıdıkça seviyorsunuz.
Her güzel şehirde düştüğümüz tuzak aynı değil midir?
Paylaş