Parayı veren istediği operayı sahneletir mi

AYŞE ÖZEK KARASU, beni yazmaya zorlayan bir haber gönderdi.

İngiliz gazetesi Guardian'da yayımlanan (25 Temmuz 2003) ‘‘Wagnerian lawsuit threatens to cost opera house millions’’ başlıklı, Duncan Campbell ile Martin Kettle'ın yazısını.

Konuyu özetleyeyim:

Bayan Sybil Harrington, opera aşığı bir zengin. Harrington, 1998'de ölünceye kadar Met'e (Metropolitan Operası) 30 milyon dolar (yaklaşık 42 trilyon Türk Lirası) yardımda bulunmuş.

Opera sever hanımefendinin en sevdiği yönetmen de Franco Zeffirelli imiş.

Bayan Harrington, alın parayı güle güle istediğiniz gibi harcayın, diyen kişilerden değil.

Bazı şartlar koşmuş:

1987 yılında yaptığı anlaşmada her yıl aşağıdaki opera bestecilerinin eserlerinden bir tanesini mutlaka sahnelemek zorundalar.

Giuseppe Verdi, Giacomo Puccini, Georges Bizet, Richard Wagner, Richard Strauss.

Ancak bu bestecilerin eserleri sahneye konulurken, geleneksel tarzda olmasına, bestecinin ve libretto yazarının düşüncesine, sanat anlayışına sadık kalınacak.

Met, 2001 yılında Wagner'in ‘‘Tristan ve İsolde’’ operasının televizyon versiyonunu hazırlamış.

Met'teki ölüme bağlı tasarrufları denetleyen Amarillo Area Vakfı, Met'in Harrington'un isteklerini yerine getirmediğini belirterek dava açmış, prodüksiyona verilen parayı geri istiyormuş.

* * *

SÖZ KONUSU habere/ davaya o kadar çok cepheden bakılabilir ki. Herkesin de değişik oranlarda haklılık payı olabilir.

Bilemiyorum, operaya bir servet harcayan bu hanımefendi, sağlığında kendisi ya da görevlendirdiği biri, bu denetlemeyi yapıyor muydu?

Haberde de belirtildiği üzere, Met vergi ödeyenlerden destek almıyor, ancak özel kişilerin, kurumların bağışıyla yaşıyor.

Avrupa'da bu davranış, sanatsal tutuculuk (artistic conservatism) olarak nitelendiriliyor.

Sanatı, sanatçıyı özgür bırakmak adına, parayı ver ötesine karışma, demek en doğrusu ve en iyisi mi?

Para veririm ama istediğim gibi bir eser yaparsanız, kısıtlaması hoş görülebilir mi?

Kısacası, parayı verenin istekleri de olur, daha gerçekçi bir anlayışı mı temsil ediyor.

Ne var ki, para bir anlaşmaya dayanarak veriliyorsa, Met de bunu kabul ettiğine göre, Harrington'un isteklerini göz önünde bulundurmak zorundadır. Yoksa reddebilirdi.

Şimdi burada devlet-sivil toplum kuruluşları ilişkilerine de değinmek gerekiyor.

Devlet para versin ama hiçbir şeye karışmasın, sözü soyut bir özgürlüğün enginliğini veriyor bize ama gerçeklik taşımıyor bana kalırsa. Parayı verenin kontrol hakkı, ne kadar inkár etse de, edilse de doğuyor.

Şimdi bireysel olarak kanaatime gelince. Harrington'a hak verdiğimi söyleyebilirim.

Çünkü ben bir kuruma yardım ediyorsam bu, benimsediğim bir sanat, opera anlayışının gerçekleşmesini arzu ettiğimdendir.

Burada sorulacak temel soru şu: Sponsor, bağışçı, parayı o kurumun yaşaması için mi veriyor, yoksa kendi sanat anlayışının sürdürülmesi için mi?

Bu olayın en hoşuma giden yanı, hanımefendinin seçiciliği.

* * *

ACABA diye düşündüm, sponsorların, bağışçıların aklını mı karıştırdım.
Yazarın Tüm Yazıları