Osmanlı'nın görkemine yakışan bir kitap

HALİL İNALCIK ile GÜNSEL RENDA'nın hazırladıkları iki ciltten oluşan Osmanlı Uygarlığı, gerçekten bir imparatorluğu, uzmanların kaleminden, kuruluşundan çöküşüne, tarihinden ekonomisine, biliminden eğitimine, tekkelerinden gündelik yaşamına, edebiyatından mimarisine, resminden müziğine kadar her yönüyle ele alan ve kitaplığımızda bulunması gereken önemli bir başvuru kaynağı.

Osmanlı İmparatorluğu hakkında, kulaktan dolma, yalan yanlış bilgilerle onu eleştirmek kolaylığından bizi bu tür kitaplar kurtaracaktır.

Osmanlı Uygarlığı'nı bilirseniz bugüne, doğru, gerçekçi bir tarihi perspektiften bakabilirsiniz.

Altı yüz yıl hüküm sürmüş bir imparatorluğun kuruluş, yükseliş, çöküş evrelerini, Osmanlı Uygarlığı'ndan öğrenebilirsiniz.

Osmanlı Uygarlığı tarzında kitapların, imparatorluğu değerlendirme, eleştirme yönünden bize özgür bir bakış açısı kazandırması en önemli yönüdür.

Çünkü değişik yönlerin tarihini, belgesel çalışmaların ışığında bir uzmandan okuduğumuzda, beğenip beğenmemek, benimseyip benimsememek gibi okur tavrını temellendirmiş oluruz.

Osmanlı konusunda, okul sıralarından beri bazı ilgi çekici konular fazla işlenmemiştir.

Toptancı bir bakışın içinde ayrıntı kaybolmuştur, oysa tarih ayrıntılara inildiğinde ortaya çıkar.

Osmanlı Medeniyeti ve Saray Patronajı'nda Halil İnalcık, kitabın niteliği üzerine önemli bir açıklamada bulunuyor:

‘‘Yayımladığımız bu kitapta genel kültürden ziyade Osmanlı 'yüksek kültürü' (tavr-Osmáni), bu özgün yaşam stili, ana hatlarıyla çizilmeye çalışılmıştır.

Bir Osmanlı kimliği gerçek midir?

Gerçekte, Osmanlı emperyal kültürü ve İslám, bir Osmanlı kimliği doğurmuş görünmektedir.

Fatih, imparatorluğun yalnız territoryal bakımdan yaratıcısı değildir. Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi, sosyal kurumlarını geliştirerek kesin şekillerini veren ve devletin gelecekteki siyasi gelişmelerini tayin eden de İstanbul Fatihi'dir.’’

Tasavvuf, Sufiler ve Tarikatlar, Tekkeler
'de Ahmet Yaşar Ocak'ın yazdıkları bugünkü değerlendirmelerimizde kaale alınabilir:

‘‘... Osmanlı tarihi boyunca önem kazanmış büyük tarikat çevreleri üzerinde durulacaktır. Bunlar arasında Mevlevilik, Rifáilik, Kadirilik, Nakşibendilik, Halvetilik, Bektaşilik, Bayramilik (Melámilik), Osmanlı toplumsal ve kültürel tarihinde oynadıkları mühim roller itibarıyla belki en başta zikredilmesi gerekenlerdendir.’

Edebiyat
bölümündeki incelemeleri okuyanlar, hiç kuşkum yok, Osmanlı dönemindeki edebiyata yeni, bilgili, değişik bir açıdan bakmak için gerekli donanımı edineceklerdir.

Kitabın içeriği ile dışı arasındaki estetik münasebetler de benim için ilgi çekici bölümlerden biriydi.

Osmanlı Uygarlığı'nı alın, kitaplığınıza koyun. Bir gün mutlaka okuma ihtiyacı duyacaksınız.

Tarih dünde kalan değil yarını yorumlayabilmemiz için gerekli bir disiplindir.

KİTAPTAN BİRKAÇ ALINTI

YENİLEŞME DÖNEMİNDE TÜRK EDEBİYATI

Fuat Köprülü'nün tasnifi hálá geçerli

Türk edebiyat tarihçiliğinin ilmi ve akademik seviyeye gelmesinde önemli rolü olan Fuat Köprülü'nün, Türk edebiyatını ana devirlere ayırmada ileri sürdüğü tasnif halen geçerlidir. Hippolyte Taine ve Lanson gibi Fransız edebiyat tarihçilerinin görüşlerini benimseyen ve bunu Türk edebiyatına uygulayan Köprülü, edebiyat tarihini siyasi tarihin bir parçası olarak kabul eder. Buna göre Türk edebiyatının devirlere ayrılmasında iki önemli olay bu tasnifi temellendirmiştir. Biri Türklerin İslamiyet’i kabulü, diğeri de Osmanlıların Batı'ya açılmasıdır. Böylece ilki başlangıçtan İslamiyet’in kabulüne kadar, ikincisi İslam medeniyeti çevresinde, nihayet üçüncüsü Batı kültürüne açılan son devre olmak üzere üç dönem esas alınmış olmaktadır.

Siyasi Tanzimat, edebi Tanzimat

Bugün Tanzimat edebiyatı denilen edebi dönemin, siyasi Tanzimat hareketiyle ilgisi, her ikisinin de esası Batı'ya yönelmek olan teşebbüslerin içinde olmalarıdır. Siyasi Tanzimat'ın, bunun dışında edebiyatla bir ilgisi yoktur. Tanzimat 1839'da ilan edilmiş, edebiyatta Batı tesirinin ilk izleri ise 1859'dan itibaren görülmeye başlamıştır. Bununla beraber devletin idari, adli alanlarında ve eğitimde başlattığı yenileşmenin, bir süre sonra çeşitli yollarla edebiyata yansıması da tabii olarak düşünülmelidir.

Tanzimat Devri edebiyatının öncüleri

Türk edebiyatının Batılılaşması yahut yenileşmesi, bilinen edebi türlerin şekil ve muhtevada değişmeleri ve yeni edebi türlerin ortaya çıkmaları şeklindedir. İlk şiir tercümelerini veren Şinasi (1826-71) Türk şiirinde de ilk değişme denemelerini yapar. İlk yerli özel gazeteyi çıkaran, bu bakımdan ilk gazetecimiz sayılan ve bu alanda başarılı hizmetler veren Şinasi edebiyat açısından güçlü bir şair değildir. Onun bir çeşit Divançesi sayılabilecek küçük Müntehabat-ı Eş'ar'ındaki (1862) lirizmden mahrum, daha çok didaktik ve hikemi karakterdeki şiirlerin yeniliği, özellikle Mustafa Reşid Paşa için yazdığı kasidelerde bir takım yeni siyasi ve hukuki kavramları kullanmasından ibaretir.

M. Orhan OKAY

16. YÜZYILDA İSTANBUL’DA GÜNLÜK YAŞAM

Yemeklerini gösteriş yapmadan yerler

Varlıklı bile olsalar, Türkler yemeklerini tantana ve gösteriş yapmadan, halı üstünde, kırda bir su kenarında ya da bahçede bağdaş kurup oturarak yerlerdi. Kullandıkları tabla öylesine alçaktı ki, yerde otururken ona kolayca erişebilirlerdi. Çevresine, el silmek için bir havlu serilmiş olurdu; ancak, sıradan halk ellerini çimenlere siliverirdi. Sofrada çoğunlukla tek bir tabak olurdu. Herkes onun çevresine oturur, birlikte kısa bir dua edilir ve sessizce hızlı bir şekilde yenirdi. Birçok yemekte et (domuz eti dışında) ve kuş eti olurdu ama balık yemekten kaçınırlardı. Genel olarak mutfak sanatından habersizdiler ve en basit yiyeceklerle yetinirlerdi. Moryson bu ölçülülüğün takdire değer olduğu ve en büyük Türkler bile pirinçle beslenip su içtiklerinden savaş alanında büyük ordular toplayabildiklerine şaşmamak gerektiği yorumunu yapar.

Arap şerbeti şarap gibiydi

Türklerin Arap şerbeti denen bir içkileri daha vardı. Bunu yapmak için, dövülmüş kuru üzümü bir tahta tekneye koyarlardı. Sonra belirli miktarda sıcak suyu üzerine dökerler, karışımı çırparlar, tekneyi özenle örterler ve içeriğin günlerce mayalanmasını beklerlerdi. Eğer mayalanma işlemi çok yavaşsa, içine şarap sülüğü eklenirdi. Mayalanmaya başladığında, bu sıvı aşırı tatlı olurdu, ama daha sonra ekşirdi ve üç dört gün boyunca, İstanbul'da her zaman bulunabilen buzla soğutulduğunda, lezzetli olurdu. Kısa sürede ekşidiği için fazla dayanmazdı. Üstelik şarap kadar güçlü bir etkisi olurdu. Bu nedenle yasaklanan alkollü içkilere dahil edilmişti.

Metin AND

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl Jose SaramagoCan Yayınları

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Ziya Osman SabaAlkım Yayınları

Küçük Ağa Tarık Buğraİletişim Yayınları

Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde Gül İrepoğluDoğan Kikap Kukla ve KuklacılıkÜnver Oral Kitabevi
Yazarın Tüm Yazıları