O, röportajın da büyük ustasıdır

Yaşar Kemal’in röportajlarını okurken, yeniden röportaj türü üzerine düşünmeye başladım.

Haberin Devamı

Çünkü onun romanları, öyküleri, röportajları, bu konuda yazılacak bir kitabın kurallarını oluşturur.
Yaşar Kemal, röportaj yazarlığında 60. yılını devirmiş.
Hepimizin edebî belleğinde, onun röportajlarından satırlar vardır.
Röportaj hem en kolay, hem en zor türdür.
Bu röportajların fotoğraflarını da Ara Güler çekince, yazı ve görselliğin tadını bir arada çıkarırsınız.
İçindeki röportajları sıralamalı önce:
Röportaj Üstüne
Diyarbakır
Kaçakçılar Arasında 25 Gün
Hasankale Yerle Bir
Görülmemiş Lüfer Akını
Sait Faik’le Görüşme
Mağara İnsanları
Sahaflar Çarşısı
Füreyanın Çini Cenneti
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Peri Bacaları
Neden Geliyorlar?
Bir Bulut Kaynıyor
Soru cevap halinde yaparsanız, kolayca sayfaları doldurursunuz.
Oysa soru sorduğunuzun portresini çizeceksiniz ki onun sorulara verdiği yanıtları değerlendirebilesiniz.
Aşağıda bazı bölümlerini okuyacağınız Röportaj Üstüne yazısından bir cümle, işe, emeğe gösterilen saygının, özenin simgesidir:
“Hemen şunu söyleyeyim ki, herhangi bir röportajıma herhangi bir romanım kadar çalıştım.”
Kitabın başındaki bu yazıdan bir bölümü okuyalım:
Röportaj gazetecimliğin başlıca, ana kollarından biridir. Hele sinemadan, televizyondan, radyodan sonra önemi gittikçe de artıyor. Yu arndaki Batı gazeticiliği bir tür röportaj gazeteciliğine dönüştü. Haber bir soyutlama, geniş bir çerçevedir. Haber bir yaşam değildir, belki de yaşamın geniş bir gölgesidir. Gazetecilikte haber, radyodan, televizyondan önce de okuyucuyu doyurmuyordu. Ancak röportaj çıkıncadır ki, okuyucu yaşamla, yaşamın, olayların özüyle karşı karşıya gelebildi. Haber gerçeğin kaba yansıması, röportajsa yaşamın özüne, gerçeğin özüne doğru bir iniştir.
(...)
Dünyadaki en iyi röportaj yazarları da büyük romancılardır. Bunların arasında Hemingway, Ehrenburg, Şolohov, Simonov, Kessler var. Salt gazetecilikten gelen usta, büyük bir röportaj yazarı daha tanıyoruz, o da Malaparte’dir. Şu saydığım adlar da gösteriyor ki röportaj bir yaratmadır.
Sık sık yazarım.
Yaşar Kemal’in düzyazısını okuduğunuzda bunun ardında bir şair var, dersiniz.
Sanki bu mensur şiirdir.
Güneydoğu nasıldır, nerden nereye gelmiştir ya da gelememiştir.
Diyarbakır röportajını okuyun, bir büyük ustanın tasvir ettiği şehrin, insanların özünü bulursunuz.
1951 tarihli bu röportajdan çok sonra, elli yıl sonra, Diyarbakır’a gittim. O şehri onun röportajı sayesinde çok sevdim, bir o kadar da hüzünlendim.
Kaçakçılar Arasında 25 Gün, bir röportaj kadar, insanı yüreğinden vuran bir öyküden, alıp götüren bir romandan satırlardır sanki.
Kaçakçı dediğiniz kişinin ardındaki trajedi, buraya zorla sürüklenmişlik bu röportajdan anlaşılır.
Bir gazete röportajcısının, gerçeklere tanıklık eden birinin, bu gerçekleri; bozmadan, edebiyatın süsüne düşmeden, iyi bir edebiyat yapıtına, ürününe nasıl dönüştürdüğünü sorarsanız, özellikle Hasankale Yerle Bir röportajını okumanızı salık vereceğim.
Önce öyküsünü öğrenin.
Bu kitap sayesinde yıllar sonra gün ışığına çıkan Hasankale Yerle Bir başlıklı röportaj, 1952 yılındaki Erzurum depremi sonrasında yaşananları olanca canlılığıyla hatırlatıyor. Âşık Veysel’i Sivas’taki köyünde ziyarete giden Yaşar Kemal, Erzurum’a bağlı Pasinler’de büyük bir yıkıma yol açan depremi İstanbul’a dönmeye hazırlanırken öğrenir ve hemen Hasankale’ye hareket eder. O günlerde Sivas’ta bulunması, Yaşar Kemal’in deprem bölgesine ulaşan ilk gazeteci olmasını sağlar ve deprem haberleri onun aracılığıyla Türkiye’ye duyurulur. Evlerin büyük bölümünün yıkıldığı, insanların eksi 30 derecede çadırlarda yaşam mücadelesi verdiği Hasankale’nin içler acısı durumu Yaşar Kemal tarafından tüm çıplaklığıyla okurlara aktarılır. Bölgede yaklaşık bir ay kalan ve röportajlarını telefon aracılığıyla yazdıran Yaşar Kemal, depremzedelerin acılarına ortak olur, onlarla birlikte çadırda kalır.
Bir ustanın bir ustayı yazması, sanırım bir edebiyat şölenidir okur için.
Sait Faik’le Görüşme, işte böyle bir yaratıdır.
Akşamüstleri Tünel’den Taksim’e doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli ama müthiş kederli -yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır- pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde yalnız, yapyalnız olduğunu söyler. Bu neden böyledir? Orasını kimse de bilmez... Bazı adam vardır, insan yüzünde hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşyağılık... Bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar. Bir de bu adama, Kadıköy iskelesinin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları. hanımefendileri seyrederken rastlarsınız.
Bu adam hikâyeci Sait Faik’tir.
Bu röportajları, gazeteciler, röportaj yapan -ki yeniden yazdıklarını gözden geçirsinler diye-, röportaj türünde yazmak isteyenler, genç kuşaklar, edebiyat fakültelerinde ve iletişim fakültelerinde okuyanlar mutlaka okumalılar.
Hem bir ustanın başyaplarından biri olduğu için, hem de türünün en iyi örneklerinden biri olduğu için başucu kitabı yapmalısınız.
(Yaşar Kemal, Röportaj Yazarlığında 60 Yıl, Fotoğraflar: Ara Güler, Yapı Kredi Yayınları)

Haberin Devamı

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Haberin Devamı

Deniz Erbulak / Kıyametle Savaşanlar / İthaki
Rawi Hage / Hamam Böceği / Everest
Leylâ İpekçi / Maya / Timaş
Gabriel de Tarde / Geleceğin Tarihinden Alıntılar / Say
Marjolijn / Hof / Geçtigitti Geçtigitti Geçtigitti / Hayy Kitap

Yazarın Tüm Yazıları