Paylaş
Çünkü Batılı anlamda müstakil, büyük bir müzik mağazamız yoktur. Yeni çıkan CD’leri bu yüzden hemen bulamazsınız. Aylarca beklemeniz gerekir.
Koskoca İstanbul’da Tünel’de Lâle Plâk’tan başka mağaza yoktur, klasik müzik veya caz albümlerini bulabileceğiniz. Bir de Ataköy Atrium’da küçük bir müzik dükkânı.
Ankara’da da bildiğim bir tane Dost’un müzik mağazası bulunuyor.
Gerçi büyük AVM’lerde büyük kitabevlerinin bir bölümünde CD’ler, DVD’ler vardır ama bu beni ve benim gibi müzikseverleri tatmin etmekten uzaktır. Böyle bir yakınmada bulunduğunuzda, hiç sevmediğim bir küçümseme cümlesini söylerler: “Canım bunlar keyfe keder şeyler.” Yani ihtiyarî, olsa da olur, olmasa da.
* * *
ÖRNEK vereyim.
Grammy Ödülleri’nden birkaçını kazanan, şefliğini Michael Tilson Thomas’ın yaptığı San Francisco Senfoni Orkestrası, Mahler’in sekizinci senfonisini çaldı. Bunu değişik yerlerde aradım, arattım ama bulamadım.
Bazı dostlarım, “Başka derdin mi yok” dediler. Derdi olanlar müzik dinlemez mi, sorun yaşayanlar için müzik gereksiz midir?
Sevmediğim bir başka söz de, tuzu kuru lafıdır. Küçük mutluluklar peşindeyseniz, hele bu azınlık zevkine dahil edilmişse, ülkenin gerçeklerini düşüneceğinize, kendi zevkinize düşmüş sorumsuz biri olarak nitelenirsiniz.
Eve giderken bir DVD alabilirsiniz, herhangi bir pop sanatçısının CD’sini de bulabilirsiniz, Türk ve Batı müziği CD’leri ararsanız, şansınız azalır.
Genç kuşaktan bazı arkadaşlarımın düşüncelerini de ileteceğim.
Önce duruma ekonomik açıdan bakıyorlar.
Böyle bir mağazayı dinleyici besleyebilir mi? Onların verdikleri yanıt, hayır.
Download’un da CD satışlarını düşürdüğünü, bu durum geliştiğine göre, artık satışların yeniden yükseliş çizgisine geçmesini beklememenin daha gerçekçi bir anlayış olduğunu belirtiyorlar.
Gerçekten, okuduğum birçok klasik müzik dergisinde download siteleri yer alıyor, ücreti karşılığında, parçayı indirebiliyorsunuz.
Ben gene de ikna olmuyorum.
Çünkü dinlediğim bir parçanın kitapçığını da arıyorum.
* * *
GENE de Batı ülkelerine gittiğimde gezdiğim CD, DVD mağazalarını özlüyorum, kıskanıyorum.
07.02.2010 (Pazar) günü yayımlanan “Türkan Yamacı’yı acaba hatırladınız mı” yazısında bir türkü sanatçısını eksik bırakmışım:
Çünkü bunlar bir set halinde satılıyorlar. Unuttuğum isim Aziz Şenses’ti. 1990’ların başında aramızdan ayrıldı. Kendisini dinledim.
Onun CD kitapçığından, halk müziğinin büyük ustası Yücel Paşmakçı’nın yazısını aldım: “Aziz Şenses önemli bir sanatçıydı. Annemin anlattığına göre, doğduğum yıllarda Aziz Şenses’in radyodaki yayınından sonra, kurumun kapısına çiçek atanlar olurmuş. Kendisine has bir repertuvarı vardı. Çukurova türküleri, uzun havalar ve kırık havalar okur, işlek bir hançereye sahip olmasından dolayı, okuduğu türkülere renk katardı. ‘Koyun gibi yata yata’ türküsünü kendi sesinden notaya almıştım. Ses eğitimi almadığı halde sesini kullanmayı iyi bilirdi. Mikrofonu kullanma tarzı da dikkat çekerdi. Uzun havalarda yüksek seslere çıktığında biraz geriye çekilir, piano söylediği yerlerde mikrofona yaklaşırdı ve entonasyonunda oynama olmazdı. Repertuvarında yöre türkülerinin dışında özellikle Hafız Burhan’dan gazeller seçer okurdu. Özel bir insandı. Allah Rahmet eylesin.”
5 ciltlik albümün içindeki adları bir kez daha anımsatayım: Nurettin Dadaloğlu - Fatma Türkan Yamacı - Picoğlu Osman - Aliye Akkılıç - Aziz Şenses. Odeon Koleksiyon.
Paylaş