Koleksiyonculuk paradan çok zevk gerektirir

KOLEKSİ-YONCULUK üzerine bir yazıya rastlayınca, okuma duygusu birden yükselir bende.

International Herald Tribune’de Collectors make an art of their craft başlıklı Alan Riding’in yazısını (Perşembe, 23 Şubat 2006) yutarcasına okudum.

Belçika’nın Ghent kentinde Anton ve Annick Herbert çifti otuz yıl önce sanat koleksiyonculuğuna başlamışlar. Bay Anton, tekstil makineleri satıcısıymış, eşi de bir moda işinde çalışıyormuş.

Ekonomik durumları, orta halli sayılabilir. Ne zengin ne fakir.

Koleksiyonları şimdi Barcelona Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde sergileniyor.

67 yaşındaki bilinçli koleksiyoncu Bay Anton’un bir sözü çok hoşuma gitti, bence birtakım koleksiyonculara da uyarı sayılabilir:

"Her zaman söylemişimdir, bir koleksiyoncu için en kötü şey zengin olmaktır, çünkü onlar her şeyi aldıklarından birçok kötü şeye de büyük miktarda para öderler."

Herbertler
’in koleksiyonlarında 1968 ile 1989 arasındaki eserler yer alıyor. 1990 yılından da bazı seçme parçalar var.

Marcel Duchamp Bay Anton’a bir gün şöyle demiş:

"Sen bir koleksiyon eseri yarattın."

* * *

ÇOK müzayedeye katıldığımı söyleyemem. Ancak, müzayedeci/koleksiyoner tipini yeteri kadar gözlemledim. Ellerindeki numaralı sopayla sadece gezmek, görünmek için gelenleri. Pazar tatilini zengin dostlar arasında geçirmek isteyenleri.

Kitap müzayedelerine çok gittim. Bay Anton’un değindiği gerçeğe o kadar çok tanıklık yaptım ki, sayısını anımsamıyorum.

Zengin bir işadamının bir şairin defterine büyük para ödediğini görünce, davranışının "sadece bende olsun" psikolojisinden kaynaklandığı kanısına vardım. Çünkü bir şiir antolojisi bile okumadığına emin olduğum birinin bu davranışı, sahip olma duygusundan başka nasıl açıklanabilir? Müzesi olan koleksiyonerler açısından böyle bir şey biraz daha anlaşılır bir tavır. Ama her güzel ya da güzel sayılan resim, heykel, hat benim olsun, davranışı bir sanat tutkusundan çok, zenginliğin bir göstergesi olarak karşıma çıktığında, o kişilerin sanatı sevdiklerine inanmıyorum.

Bazı bol tablolu evlere gittiğinizde, şöyle düşünürsünüz: Bu ev sahibinin zevki nedir, hangi ressamları seviyor, sanat anlayışı hangi dönemi kapsıyor? Bu soruların cevabını da bulamazsınız.

Seçicilik Herbertler’inki gibi, belli bir döneme, anlayışa yönelişin örneği olunca, uluslararası önemli bir müzede koleksiyonunuz sergileniyor.

* * *

ÇOK merak ediyorum. Kaç koleksiyoncumuzun biriktirdikleri böyle bir müzede yer alabilir.

Bizim koleksiyoncularımız bir de bu açıdan değerlendirsinler duvarlarını süsleyen eserleri.
Yazarın Tüm Yazıları