İyi yazarlar her zaman yenidir

1950 Kuşağı’nın önemli öykücülerinden Adnan Özyalçıner’in bütün öyküleri dört cilt halinde yayımlandı. Her zaman okurlara bir anımsatmada bulunurum. Bir yazarı kuşatıcı bir anlayışla tanımak için bütün kitaplarını okumak gerekir.

Haberin Devamı

Adnan Özyalçıner’i yıllar önce okumuşsanız, yine yeniden okumanız şarttır. Çünkü yılların içinde edindiğiniz birikim, edebiyat anlayışı, onları yeni ölçütlerle değerlendirme toplamı yaparak okumanızı sağlayacaktır. Genç kuşağa gelince... 1950 Kuşağı’nın yapıtlarını okumadan, Türk edebiyatının bugününü değerlendirmeniz mümkün değildir. Edebiyat tarihini ve bugünü yaratan kuşakların eserlerini bilmeden, bir kitabın veya bir yazarın derinliğine ermenin mümkün olmadığını savunurum.

 

Dört cildin adları şöyle: Panayır-Sur, Gözleri Bağlı Adam-Yağma, Cambazlar Savaşı Yitirdi-Sağanak, Alaycı Öyküler-Aradakiler.
Dört cildin başında da Aydın Çubukçu’nun kaleme aldığı ‘Çekirdeği Dünya Öyküler’ yazısı yer alıyor. Adnan Özyalçıner’i okuyunca, İstanbul’un çeşitli kenar semtlerini, ezilenleri, abartılmadan ortaya konan kişileri ustaca yazmıştır. Bütün öykülerinde, insancıl bir isyanın sevecen tasvirleri dikkatimizi çeker. Bir doktrinin eşlikçisi olamadan sol içerikli öykü yazılabileceğini göstermiştir Adnan Özyalçıner. Öyküleri yeniden okurken, kitapların başındaki notlamalar bana da birlikte edebiyat yaptığımız günleri anımsatıyor.

 

Haberin Devamı

Yıllar, üzerinden geçse de bir kentin insan tarihini yazmanın eskimeyen saptamalarını yazdığı ortaya çıkıyor. Aydın Çubukçu yazısında şöyle diyor, çok doğru: “Adnan Özyalçıner’in öyküleri, hemen hemen tümüyle bir olay üzerine kurulmuştur. Ama Özyalçıner hiçbir öyküsünde olayı anlatmakla kalmaz; çünkü olay, sadece bir kabuktur. Olup biteni, insanları ve eşyaları, ilişkileri ve değişimi toparlayan, çerçeveleyen, onların birlikte oluşlarının açıklamasını içeren bir biçimdir.”

 

PANAYIR SÜRÜYOR!

 

Birinci cildin başındaki ‘Tükenmeyen Panayır’ yazısı bir yazarın ilk kitabının anı değerini, bellekte bıraktığı duyguları yansıtması açısından, hele benim için çok etkileyici bir yazı:

 

Haberin Devamı

“Bugün sahaflarda ya da sokak sergilerinde eski kitap satanlarda elden dağılan Panayır’ı bulabilirsiniz. Bu yüzden o günlerde 2000 basılan Panayır bugün hâlâ tükenmedi. Ben de tek tük rastladıkça 2,5 liralık kitabı bilmem kaç bin katına 100-150 bin liraya sokak satıcılarından satın alıyorum. Hiçbiri, bu eski kitabın yazarının ben olduğumu düşünmüyor bile. Panayırın sürdüğünü yalnız ben biliyorum.”

 

İkinci cildin başındaki yazı, yazarın bunu yazdığı dönemdeki siyasal havayı, ortamı vurgulaması açısından bir yol gösterici nitelik kazanıyor.

 

Üçüncü cildin başındaki ‘Gizli Yaşam Öykümden’ yazısı ise yazarın yaşamını merak edenler için belgesel bir değer taşıyor. Dördüncü ciltteki, ‘1964 Yazında’ (Keşanlılar-Edebiyatçılar Maçı) yazısı eğlenceli bir kalem denemesi, anıların izinde bir öykü tadı bulurum onda. O maçı ben de seyretmiştim. Sahaya çıkmadım, her zamanki gibi seyirciydim. Keşanlı Ali’de oynayanlarla Edebiyatçılar maç yapmıştı. Başlama vuruşu da Gülriz Sururi’dendi.

 

Haberin Devamı

SANTRFORLUĞUMA LAF ETTİRMEM

 

O maçın ayrıntısını kitaptan okuyun. Ancak, Ülkü Tamer’in o yazı için gönderdiği ekten bir cümleyi yazmalıyım: “Şiirim için isteyen istediğini söyleyebilir, ama 1964 ‘yazı’ndaki santrforluğuma lâf ettirmem.”

 

Adnan Özyalçıner’i yeniden okuyun. İyi yazarlar her zaman yenidir.

Yazarın Tüm Yazıları