Paylaş
Şimdi havası temiz ama, Londra Kitap Fuarı’ndayken Fazıl Say’a verilen mahkûmiyet kararı keyfimizi kaçırdı, yabancı ülkede Türk edebiyatını tanıtmanın coşkusunu da söndürdü.
İsterdim ki, Fazıl Say mahkûmiyet kararı üzerine değil, müzik mağazalarında gördüğüm CD’leri üzerine yazayım.
Fazıl Say Olayı’nın abesliğini anlayabilmek için, Ahmet Hakan’ın Twitter konusundaki yazısını, Sedat Ergin’in de AİHM üzerine yazısını okumalısınız.
Ünlü piyanist ve bestecimiz, bir düşüncesini, görüşünü, saptamasını yazabilir.
Bundan insanın nasıl alındığını, dava konusu edecek kadar rencide olduğunu anlamam imkânsız! Ben hakaretlerin daima şahsi olduğu kanısındayım, ortaya söylenen sözlerden bir dava konusu çıkarmak, eleştirilen anlayışın, çizilen portrenin kendisi olduğunu kabul etmesidir. Demek ki, Fazıl Say’ın çizdiği gibi kişiler var ki, üzerine alınmışlar.
‘Kutsalımız’ açıklamasını ise çok net bulmadığımı söylemeliyim. Çünkü kutsal olanın çerçevesini herkes istediği kadar genişletebilir. Bir süre sonra her hareketimiz, bir başkasının kutsalına dokunacak demektir...
Dava başladığında da onun için bunu, ereksiz ve özgürlük anlayışıyla bağdaşmadığını yazmıştım.
On aylık cezanın ertelenmesi, sanatçıya bir uyarı niteliğinde! Bana, Hrant Dink katilinin duruşmaya giderken söylediği sözü anımsatıyor. Neydi o ürperten uyarı: “Akıllı ol”. Yani sevgili Fazıl, birileri seni uyarıyor; “Akıllı ol!” Demokles’in kılıcı gibi, Âşık Veysel’i çalarken dokunduğun tellerin üstünde, gözünün önünde duracak bu karar/uyarı! Sevgili Fazıl, bu ülkede çalmanın değilse de konuşmanın ve yazmanın insanın başına bela açtığını ailenden öğrenmedin mi? Üstelik sen sade suya nağmelerin adamı olmadın. Nâzım Hikmet’i, Metin Altıok’u besteledin, iyi şairleri, iyi bestelerle daha da unutulmaz kıldın.
TÜRKİYE artık eski Türkiye değil! Susan, kabullenen, tartışmayan, her şeye baş eğen, sanatçısına reva görülenleri görmezlikten gelen, duymazlıktan gelen insanlar geçmişte kaldı.
Türkiye artık sanatçısına sahip çıkıyor, her gün gazetelerde çıkan yazılar, sadece yüzeysel bir duyarlılığın ürünleri değil. Temellendirilmiş, gerekçelendirilmiş yazılar ve tepkiler. Böylece Fazıl Say’a yapılanın ne olduğu daha iyi ortaya çıkıyor. Yalnız sanat yazarları değil, siyaset yazarları da Fazıl Say’ı savunuyorlar, sanatın özgürlüğüne verdikleri önemi bir kez daha vurguluyorlar
Sık karşılaştığımız ikiyüzlülüğün altını çizmek gerek. Dünün hapishanede ömür tüketmiş adlarının şiirlerini, bugün siyasetçiler gözyaşı dökerek okuyorlar. Ama, benim için hiçbir inandırıcılık taşımıyor artık bu. Çünkü biliyorum ki, yarın bunu yapanlar kendileri değilmiş gibi meydanlarda, resmi konutlarda Fazıl Say’ın bestelerini çalacaklar, ona yapılan muameleyi kınayacaklar.
Çarşamba günü, “bir avuç sanatçı” tarafından başlatılan ve dün biten imza kampanyasına Türkiye’den birçok seçkin ve saygın sanatçı katıldı, imza listesini okursanız, bunun mevzii bir sanatçı, aydın dayanışması değil demokratik bir savunma olduğuna karar verirsiniz.
UNESCO’ya bağlı, 61 ülkede örgütlü, 4600 üyeye sahip Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği’nin (AICA) Türkiye Şubesi, Fazıl Say’ın aldığı cezaya dair basın bildirisi yayımladı “Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye şubesi olarak bu ülkenin her vatandaşının kendini özgürce ifade etme hakkının, beraber yaşamanın en temel gerekliliği olduğuna inanıyor, Fazıl Say’a verilen cezayı kınıyoruz”.
Stutgart’ta yaşayan okurum, piyanist Yudum Çetiner, gönderdiği e-postada Say’ın ‘Kara Toprak’ adlı eserini piyanoya uyarladıklarını ve bundan sonraki bütün konserlerinde, sanatçıya destek olmak için seslendireceklerini bildiriyor...
BEN bütün orkestraların, solistlerin her yerde Fazıl Say çalmasını öneriyorum. Fazıl’a eskilerin bir sözünü anımsatayım: Bu da geçer yahu.
Bir hatırlatma: Uzun bir aradan sonra Fazıl Say, Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde 5 Mayıs Pazar günü konser verecek.
Paylaş