Hayatı kolaylaştırmak mı yoksa tekdüzeleştirmek mi?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
CUMA akşamı alışveriş merkezlerini dolaştım. Hepinizin, hepimizin yaptığı gibi. Elbette aradığımı bulamadım.
Kolaylığa, tembelliğe çok mu alıştık?
Bir binanın içine giriyoruz, bütün ihtiyaçlarımızı karşılayıp ya da karşıladığımızı sanıp, üşengenliğimiz yüzünden, gustolarımızı hadım edip çıkıyoruz.
Farklarının ne olduğuna karar veremediğim, aynı görüntüde değişik isimde mağazaların yan yana sıralandığı kişiliksiz mekánlar.
Gülten Akın’ın, Türk şiirinin başyapıtlarından İlk Yaz şiiri, kişilik unutkanlıklarımızı, incelikten kabalığa şuursuzca atlayışımızı, yürek burkan ustalıkla bize umarsız bir ruh haliyle hatırlatıyor:
"Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya"
İki dize, dolaşmamın izlenimlerini bir yazıya gerek bırakmayacak biçimde özetleyiveriyor. Soluk soluğa, bize dayatılan bir yaşam temposunun, bilimkurgu filmlerinde yer alan durakları.
* * *
SÜSE, gösterişe dair her şeyin yan yana sıralandığı binalarda, ne bağımsız bir CD’ci, ne de bir kırtasiyeci bulunuyor.
İncelikleri anlamaya da, talep etmeye de ne vakit var, ne zevk.
Yazılıp atılan bir kalem alınız, cebe sığan küçük bir defter, buna da gerek kalmayabilir, káğıdın, kalemin zevkinden uzak durarak, laptop’unuzu yanınızda taşımanız yeter.
Kahvehaneleri de bir zincir marka, farklı olmaktan vazgeçin, klásik anlamda bir pastane bulamazsınız. Oturun bir ’cafe’ye, bir fincan kahve içme zevkinizi, gelişme adına kurban edin. Modernleşme fedakárlık ister.
Ben, ayrı dükkánlardan, ayrı şarküterilerden, ayrı ısmarlama gömlekçilerden, terzilerden hoşlanıyorum.
Karşı karşıya konuşmanın işi güzelleştirdiği, insanileştirdiği kanısındayım. Büyük hazır elbise mağazalarının önünden geçerken, onu giyenlerin de bir an cansız manhkenler gibi olacağını düşünüp gülüyorum.
Modası geçmiş bir alışveriş anlayışınız var diyebilirsiniz. Plastik bardakta kahvenizi içerken, beni eleştirebilirsiniz.
Oralarda kahve içeceğime, uzak bir İstanbul semtinde kahvehaneye gitmeyi tercih ederim. İyi pastaneleri hariç tutuyorum tabii.
Bu soğuk, kişiliksiz binalardan içeri girince, nerede, hangi memlekette olduğum sorusunun yanıtını veremiyorum.
"Bize dair ne var?" sorusu havada kalıyor.
* * *
EN ünlü mağazaların bulunduğu bu binalarda, bir CD satan bağımsız mağaza yok, bir kırtasiyeci yok.
Batılılaşmanın neresindeyiz? Yoksa gökdelenlerin gölgesinde bir Amerikan kasabasında mıyım?
Bugün alışveriş merkezlerini gezenler; lütfen bu soruyu kendinize bir sorun.