Haslet Soyöz'ün çizgilerinde hep bir duyarlığı keşfetmeye çalıştım. Kendime göndermeler çıkardım.
Albümünün başına Bedri Rahmi Eyuboğlu'ndan dizeler almış:
Káğıttan bir gemi yaptım küçücük
Ya 5 öpücük sığar içine
Ya 10 öpücük....
Gemiler, tekneler, deniz... Çağrışım yoksulu beyinleri bile harekete geçiren üç kelime.
Gemiler; kavuşmalarla ayrılıkların ortak hareket noktası... İnsan anılarının karşıt paydası...
Gemi Portreleri'nde Orhan Duru, enginlerdeki bir çizerden söz ediyor, yani Haslet Soyöz'den:
‘‘Haslet Soyöz, daha küçük yaştan bu coşkulu dünyanın, maceraları esinleten denizlerin ve onların üzerinde kayıp giden teknelerin bir parçası ve ayrılmaz bir öğesiydi.’’
Haslet'in tuval üzerine yağlı boya ile yapılmış gemilerine bakarken, bir insan, sonsuzluk tutkusuyla buluştuğunda bu işin zevkini çıkarır, diye düşünüyorum.
Gemi tablolarının karşısındaki sayfalarda onların öyküsü de var.
Onu okuduktan sonra, o gemiye bakışınız değişebilir. Yorumlarınız romantikleşir.
* * *
YAVUZ'a bakarken o anlı şanlı günlerden, terk edilmişliğe varan kaderi birden benim gözümde, insanların yaşamıyla özdeşleşiyor.
Ara Güler'in çektiği Yavuz filmini anımsadım. Akşam güneşinin geceye döndüğü anda, zafer naralarının sesini duyamıyordum.
Haslet'in Yavuz'u bana o ünlü türküyü de mırıldattı:
Yavuz geliyor Yavuz da denizi yara yara.
Yandan çarklı vapurlara bindiniz mi? Evet ya da hayır cevabı, sizin yaşınızın turnusol káğıdıdır.
Sahilbent'i tanıdım. Ona bindiğinizde zamanı unutup bir deniz sefasının keyfini çıkarırdınız. Çarklar döndükçe kulağınıza gelen sesler, denizin görüntüsüne ses katardı.
Gemiler üzerine yazıların da hoş bir dili var. Sevgiyle, tutkuyla yazılmış.
Cennetin Gemileri'nin bir başka güzelliği, bunları bize hatırlatması, bilmeyenlerin de onlara binerek denizlere açılmaları.
* * *
CENNETİN GEMİLERİ'ne bakarken Ali Mümtaz Arolat'ın dizesi düşüyor belleğime: