Festivalden önce festivalden sonra

ARAMIZDAN ayırdıkları sevgili dostum/dostumuz, iyi öykücü Onat Kutlar’ın sözünü yineleyerek sizi Uluslararası İstanbul Film Festivali’ne çağırıyorum:

"Sinema Bir Şenliktir" demişti. Şenliğe katılacaksınız.

Sanatın insanın yaşamını zenginleştirdiğini, değiştirdiğini bilmeyecek kadar sanattan uzak bir canlı var mı? Yok.

Hele çağımızın sanatı, diğer sanatları içeren sinema bu değişimi öylesine etkileyici, kökten biçimde yapıyor ki, kimi zaman farkına, bilincine varmıyoruz bile

Attığım başlık iddialı değil, yalın gerçeğin ta kendisi. Ben okuduğum bir kitaptan, seyrettiğim bir filimden sonra, kendimde farklılıklar, değişimler hissederim.

En çok satan romanların eski krallarından Harold Robbins, sinema dünyasıyla ilgili romanına Rüya Tacirleri adını koymuştu.

Gerçekten de, karanlık bir salonda hayal gücümüzü sonuna kadar zorlayan başka hangi sanat var?

* * *

TRT 2’deki Gözönünde programında festivalin direktörü Azize Tan’ın konuşmasını dinledim. Bir saptaması beni çok sevindirdi.

Bu yıl festivalde 40 tane Türk filmi gösterilecekmiş. Filmler 2008-2009 yapımı. Tan, daha önceki yıllarda gösterilecek filmlerin sayısının azlığından söz etti. Bizim filmlerimizin bu rakamı bulması önemli, övünülecek bir durum. Festival seyircilerinden bir ricada bulunacağım. Sinema dünyasının en seçkin filmlerini seyretmelerinin yanısıra görmedikleri Türk filmlerini de kaçırmasınlar. Onlara bir karşılaştırma imkánı verecektir bu.

Film seçimi yaparken elbet kendi eğilimleriniz, siyasal tavrınız öne çıkacak. İnsan hakları konusu, herkesin ilgilenmesi gereken bir konu. Bu alandaki filmler, düşüncemize, soruna bakışımıza yeni boyutlar katacak.

Ödüller, sinemaya emek verenlerin hatırlandığını gösterecek. İstanbul’a gelen sinemacıların filmlerinin yanı sıra konuşmaları, sorulara verecekleri yanıtlar da festivalin çekici yanlarından biri.

* * *

YENİ filmleri artık görebiliyorsunuz ama sinema tarihini bilmeniz gerekir. Bu fırsatı da bize festivaller veriyor.

NOT

Ahmet Adnan Saygun’un "Kerem" operası üzerine yazımdan sonra iyi besteci Yalçın Tura’dan bir e-posta aldım. Onu yayınlıyorum:

Sayın Doğan Hızlan,

Bugünkü yazınızda bir küçük hata var: Kerem "ilk Türk operası" değil. Hatırlayacaksınız, Adnan Bey daha 1934’te "Özsoy" operasını yazmıştı. Ama ondan çok daha önce, Cemal Reşid, "Jann Marek", "Sultan Cem", "L’Enchantemement" (Büyülenme) ve "Köyde Bir Facia" operalarını bestelemişti. "Orkestra" dergisinin son sayılarında Cemal Reşid’in operalarını açıklayan yazılarımı herhalde görmediniz.

Yakında sahnelenmesi düşünülen "Sevmek Nedir?"inden hele "Karacaoğlan"ından hiç bahis yok.

Bu tempo ile acaba 50 yıl sonra mı onlara sıra gelecek, ya da 100 yıl sonra mı?

Selamlarım ve en iyi dileklerimle,

Yalçın TURA.
Yazarın Tüm Yazıları