GARİP karşıladığım bir soru vardır: Ortalıkta görünmüyorsun.
İkinci tuhaf söz de şudur:
Asosyal biridir. Sosyal hayatı yoktur.
Şairlere, edebiyatçılara sorulmayacak iki soru, yakıştırılamayacak iki özellik.
İyi şair Sezai Karakoç’a Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verdiği Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü şair kabul etmiş ama tören yapılmamasını, plaketin adresine gönderilmesini, ödül parasının da bakanlığın uygun göreceği bir yere verilmesini istemiş.
Anadolu Ajansı’ndan Hasan Türkan’ın haberi.
Karakoç’un tavrını birkaç açıdan beğendim.
Ödülü reddetmeyerek, onu sevenlere, sayanlara, alçakgönüllü biçimde teşekkür ediyor. Reddederek, onu ranta dönüştüren bir sansasyona tenezzül etmiyor.
Ödülün manevi yanına önem verdiğini de, parayı almayacağını açıklayarak belirtiyor.
ÖDÜL GEREKÇESİNİ OKUYALIM
"Karakoç, insanda insani duyguların canlı algılar halinde yaşayarak gittiği büyük şiir yatağında akması, insanlık macerasında, ruhun ve milletimiz özelinde yüksek bir ifadeye kavuşmuş olan tarihi yeniden yapılanma fırtınalarını şiirlerinde yansıtması sebebiyle ödüle layık görüldü."
Ödül almak ile ödül törenine katılmak arasında epeyce bir fark vardır.
Nobel Ödülü’nü kazanıp da törene gitmeyen adları, Nobel tarihinde bulabilirsiniz.
Çok bilinen örnek Samuel Beckett. Nobel’i kabul etti, törene gitmedi. Belki de daha önce kazanan bir dostu anlattı, o protokole tahammül edemeyeceğini anlayınca, törenden uzak durdu.
Memet Fuat’ın Sedat Simavi Ödülü’nü onun adına ben almıştım.
Toplumdan uzak durup, sadece kendi işiyle uğraşan, köşelerinde üreten yazarların adlarını hatırlatayım mı?
Araştırmacı Ali Tanyeri, iyi hikáyeci, iyi çevirmen Kámuran Şipal, Batı’dan George Orwell, J.D.Salinger. Daha niceleri.
Ahmet Muhip Dıranas her yerde Fahriye Abla şiirinin okunmasından şikáyet ederdi, sanırım Sezai Karakoç da Mona Rosa için aynı şeyi düşünüyordur.
* * *
SEZAİ KARAKOÇ’un şiiri, şiir yazıları üstüne daha yazacağım.