Edebiyat öğretmenlerinin isyanı

GEÇEN gün 27 yıldır edebiyat öğretmenliği görevini başarıyla sürdüren birinden şöyle bir yakınma dinledim: “Öğrenciler kitap okumuyor, okutmada zorluk çekiyorum, çekiyoruz demek daha doğru.”

Başka edebiyat öğretmeni dostlarımdan da aynı acı saptamayı dinliyorum.
Aslında biz öğrencilerden söz ederken, büyükleri unutuyoruz...
100 Temel Eser’i seçtiğimiz kuruldaki Türk Dili ve Edebiyatı bölümü profesörlerinden bir arkadaşımızın söylediğini anımsıyorum.
Öğrenci bir yazara ait kitabı neden seçtiğine cevap olarak; “Diğerlerinden daha inceydi de ondan” demiş hiçbir sorun görmeden... Üniversite öğrencilerine hatta Türk Dili ve Edebiyatı öğrencilerine bile kitabı okutamazken, lisedeki öğrencilere nasıl okutacağız?
Öğretmen arkadaşlar, belli bir kitabın okunmasını salık vermenin, öğrencilerde bir tepki yarattığından söz ettiler. Onun çözümünü de şöyle bulmuşlar: Beş kitap adı veriyorlar, bunlardan birini oylama ile seçip sınıfa okutuyorlar.

BU sonucu doğuran nedenleri sıraladığımızda, çocukları eleştirmede biraz daha insaflı davranılabileceği kanaatine kapıldım.
Evinde kütüphane görmeyen çocuk, kitabın gerekli olduğunu nasıl bilecek? Hiç kuşkusuz sadece Anadolu’nun ücra köşelerindeki okullardan söz etmiyorum. Kocaman evlerde, yüzlerce metrekarelik salonlara sahip, ev sinemasından kesinlikle feragat edilmemesine rağmen küçük bir kitaplık olmayan evlerde yaşayan çocuk, elbette kitap okumayacak. Çünkü annesi, babası da okumuyor ki...
Son yıllarda çok izlenen kimi dizilerin beğenilen karakterleri ellerinde kitapla görünüyor veya kimi bölümlerde kitaba dikkat çekilerek bir kamuoyu oluşturuyorlar. Bu sadece o kitabın satmasına ve bir ihtimal de okunmasına yarar, o sahnede kullanılan kitap o sahneyi seyredende okuma isteği uyandıracağına inanmak benim için biraz hayal gibi görünüyor... Türk Dili ve Edebiyatı derslerinin çoğu ne yazık ki, çocuğun edebiyat zevkini, okuma isteğini artırmaya yönelik olmaktan çok, onun sınavlarda kazanmasını sağlayacak anlayış ekseninde okutuluyor.
Okul kitaplıklarının durumu parlak değil. Birçok okul yeni kitap alamıyor, birçok kitap da tehlikeli(!) diye zaten yasaklanıyor ve çoktan yok edildi.
Müfredatı okutan öğretmenlerin -ne yazık ki mecburlar- öğrencilerinin çoğu edebiyatı sevmiyorlar. Oysa müfredat dışı kitap okutan benim tanıdığım öğretmenler iyi edebiyatçılar yetiştirdiler. Salim Rıza Kırkpınar, Behçet Necatigil, Rauf Mutluay, Oktay Tuncer, Cemal Gültekin ilk aklıma gelenler.
Anadolu’nun çeşitli kentlerinde kütüphane yapıyorlar, gelin görün ki içine kitap koymadıkları için bir şeye yaramıyor. İki rafı çakıp bir araya getirmekle kütüphane olmaz, kütüphane içindeki kitapla mümkün olur.
Sınava endeksli kitap okumanın büyük zararı, öğrencilerin-gençlerin sınavı kazanınca kitabı terk etmelerinde yatıyor. Çünkü, onların gözünde kitap ancak sınav için okunur.
100 Temel Eser’in birçok kitabını öğrencilerin liseye gelmeden önce okumuş olmaları gerekir. Çünkü içinde birçok klasik yer alıyor. Üniversitede dil ve edebiyat okuyan öğrenciler hakkında da iyi okuyan, edebiyatın dününü ve bugününü bilen genç arkadaşlarım bakın bana ne dediler? Kitapla ilgili teorik bilgilere sahip öğrenciler, ilk yerli roman: Şemsettin Sami - Taaşşuk-ı Talât ve Fıtnat, ilk realist roman: Recaizâde Mahmud Ekrem - Araba Sevdası, ilk çeviri eser: Telemak (Fenelon) - Yusuf Kâmil Paşa.. sorularını yanıtlarken, bunların hiçbirisini okumadığı gibi okuma gereği de görmüyorlar. Elbette böyle bir zorunluluk yok. Ama Ahmed Midhad Efendi’nin Felâtun Bey ve Râkım Efendi eseri dışında bir kitabını bilmemek de bu eksikliğin bir göstergesi olsa gerek.
Edebiyat öğretmenlerinin zor görevlerinin başında, öğrencileri okumaya yöneltmek geliyor.
Sanırım öğretmenliğin kuralları arasında bu da var. Matematikte öğrencilerin en çok dile getirdiği serzeniştir: “Havuz problemini biz niye öğreniyoruz, gerçek hayatta bizim işimize yarayacak mı?”
Böylesine kaba bir pragmatizmin götüreceği yer neresidir, düşünmeliyiz. Hele bunun aynısının; bu romanları okumak neyimize yarayacak, şeklinde yeniden dile getirilmesi üzücü.

GELECEĞİN en önemli sorununun bu olduğunu iddia ediyorum.
Onun için öğretmenlere de, aileye de çok iş düşüyor.
Yazarın Tüm Yazıları