1979 ve 1980’de yapılamayan Antalya Altın Portakal yarışmasına katılan film jürisi TÜRVAK’ta toplandı.
1979’da sansür, 1980’de de 12 Eylül askeri darbesi yüzünden yapılamayan yarışmanın filmlerini jüri üyesi olarak seyredenlerden biri de bendim. Sinema eleştirmeni değilim, ben bu filmlere genel bir açıdan baktım. Yazdıklarım da böyle algılanmalıdır. Sanat tarihine, edebiyat tarihine, sinema tarihine bugünden bakarak ortaya konan değerlendirmeler bizi yanılgılara götürür. Çünkü ürünler; o günün toplumsal, siyasal, sanatsal koşulları altında gerçekleştirilmiştir. Ben tarihe bugünden bakarak, eksikliklerin keskin eleştirilere dönüştürülmesine karşıyım. Seyrettiğim filmlerden birçoğu bugün teknik açısından da konuları işleyiş açısından da eskide kalmış olabilir -ki öyledir de- ama içerikleri, o yılların gerilim içindeki bütün yaşamımızı yansıtıyor. Genç kuşaktan biri, çeşitli açılardan bu filmleri beğenmeyebilir ama yaşadığı toplumun aşamalarını, tehlikeli dönemeçlerini öğrenmek için bu filmleri seyretmelidir. İsterim ki, bu yarışmadan sonra -yalnız yarışmayı kazananlardan söz etmiyorum- onlar bu filmleri görsünler. Toplum tarihinden, edebiyattan okuyarak edinecekleri bilgiyi, ancak ve ancak bu görsel malzemeyle tamamlayabilirler. Ödül kazanan filmleri, yönetmenleri, oyuncuları, senaristleri gazete haberlerinden öğrendiniz. Belki de ilginiz bunlara yönelecektir, kazanamayanlara ulaşamayacaksınız. Ben bütünü değerlendirmeye çalışacağım. * * * YAVUZ ÖZKAN’ın Demiryol filmi, başarılı biçimde bir grev öyküsünü anlatıyor. Çekiminin üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen, ben siyasal/toplumsal bir olgunun gerçekçi öyküsünü, sıkılmadan, yoğun bir ilgiyle seyrettim. Bunca yıldan sonra bu tür filmlerin pek çekilmediğini söylemeliyim. Tekel işçilerinin grevinin, büyük direnişinin belgeseli yapıldı ama kurgusal bir filmi yapılmadı. Oysa bir sinemacı için başka hiçbir yerden bulamayacağı kadar malzeme var orada. Acaba diye düşündüm, televizyonun yaygınlığı, olayı bize iletmesi, bu tür filmlerin önünü mü kesiyor. Seyirci birebir gerçekçiliğin sanat yoluyla aktarılmasına ilgisiz mi? Bence denemeye değer. Erden Kıral’ın Kanal’ında yaşananlar artık bitti mi? Düzgün bürokratların yararı bugün de konuşuluyor. Filmler değişenle değişmeyeni, gelişenle yerinde kalanı bize gümüş ekrandan gösteriyor. Daha önce filme uyarlanmış romanların yenilerde dizileri uyarlanıyor, dizilerle filmler arasındaki farkı merak etmez misiniz? Korhan Yurtsever’in Karakafa’sı Almanya’daki Türklerin, işçi ailelerinin dünde kalmış sorunları mı sadece? Bugüne yansımıyor mu? Ümit Efekan’ın Töre’sinde kadının durumu, lanetlenmesi, yok edilmesi bugün de gazete sayfalarının utandırıcı haberleri değil mi? Ömer Kavur’un Yusuf ile Kenan’ı, Zeki Ökten’in Sürü’sü kan davasının acılarını yansıtmıyor mu? Atıf Yılmaz’ın Adak’ı kutsal saplantının trajedisi ile bizi bugün de sarsıyor. * * * Sinema değerlendirmesi, bir eleştirmenin görüşü değil bunlar, Türkiye’nin siyasal, toplumsal tarihinden karelerin, bende kalan izlerle uyuşmasından söz ettim sadece.