Dostları kahvede değil cenazede buluştu

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Sevgili dostumuz Saláh Birsel'i edebiyat belleğine uğurladık.

Aklıma; Kahveler Kitabı'ndaki dost buluşmalarını anlatan satırları geldi.

Yazdığı dostlardan yaşayanları buradaydı, yıllar geçti ve dün de insanlar cenazede buluştu.

Kuşaklar cami avlularında buluşurlar gün gelir. Kimileri anılarının labirentine öylesine dalar ki, bedenen bu labirentten çıksalar bile ruhen bu gezi aylar sürer.

Sanırım, yavaş yavaş, sanatçımızın, edebiyatçımızın değerini bilmeyi öğrendik. Dün gazetelerde, televizyonlarda onunla ilgili sayfalar, programlar vardı.

Bir çok gazete, dergi, televizyon cenazeye muhabir göndermişti, bir çoğmuzdan görüş aldılar.

* * *

HULKİ Aktunç, ölümün acısını yüzünden atamamış, gözlerinde hep kuruyan yaşlar.

Jale Birsel'in bir tesbitini aktarıyor bizlere.

Saláh Bey, şiir yazarken eliyle havada mısralar çizermiş. Ölümünden biraz önce de aynı hareketi yapmış.

Bir şairinin ölümü. Son dizesini yazarken.

Oktay Akbal, 60 yıllık dostunun acısını yüreğine gömmeye çalışıyor. 1939'dan bu yana sayfalarda başlayan dostluk, kahvelerde, içkili gecelerde devam etmiş. Koyulaşmış.

Teo (Teoman Aktürel) kuşakdaşlarına Birsel'in uslubunu anımsatan bir kara mizah cümlesi söylüyor:

‘‘Artık cami avlularında buluşmayalım.’’

Hilmi Yavuz, Ahmet Oktay, Orhan Duru ile kuşaklararası iletişimi, kuşak tercihlerini konuşuyorum. Özellikle cami avlularında, yaşlanmışlığın, ya da gençliği öne çıkarmanın klasik konularıdır.

Bazı yüzler, bana Ankara'yı hatırlatıyor.

Ankara'daki Türk Dil Kurultayı'nın yaz günlerini. Bir ağaç gölgesinde Yüksel Lokantası'ndaki öğle yemeklerini. Yaşar Nabi Nayır'ın ince yüzü.

Hep heyecanlı, teláşlı Cahit Külebi'nin güneş yanığı yüzündeki gözleri.

Ankara günleri, benim için hep Saláh Birsel'liydi.

Dr.Halil İbrahim Bahar, Soyut dergisinde nice güzel şiirleri, yazıları yayınladı. O da bir eksilişi yaşıyor.

Ara Güler'e rastlıyorum.

Sormak isterim bir gün.

Kaybettiği bütün dostların fotoğrafları arasında nasıl bir duygudur onunkisi. Hep yaşıyor mu sanır onları?

Bir şatonun duvarlarındaki aile resimleri gibidir her halde onun için dost fotoğrafları.

Naim Tirali'nin, Yenilik dergisinin ilk günlerinden beri kitaplarını bastığı dostunun cenazesine gelirken yaşadığı hüznü yürüyüşünden anlamak mümkün.

Demir Özlü, Beyoğlu'yu yazarken onu mutlaka düşünmüştür.

* * *

CENAZE törenleri bir gariptir. İnsanlar dostun eksikliğinin acısını yaşarken, belki de içlerinden bu dünyada biraz daha kalmanın itiraf edilmez ruh halini yaşıyordur.



Yazarın Tüm Yazıları