Paylaş
Dersim’de bastırılan Kürt isyanının kuşaklar boyu süren acısını, unutulmaz zulmü şimdi çeşitli belgesellerle, incelemelerle ortaya çıkarıyoruz.
Toplumsal hafızamızın silmeye çalıştığı, bilerek veya bilmeyerek bastırılan, tarihte hiç yaşanmamışcasına görmezden gelinen veya hatırlatılmayan bu acıların aslında hiç de unutulmadığını algılıyoruz.
Her zaman savunurum; bir konunun, bir mutluluğun ya da zulmün sanat yoluyla, edebiyat yoluyla anlatılması onu unutulmaz kılar, etksini yüzyıllar boyu sürdürür.
Eğer Pablo Picasso, Guernica tablosunu yapmasaydı, bugün o katliamı belki de unuturduk.
‘Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle Bir Dersim Hikâyesi’, Dersim’de yapılanları belleğimize kazıyor.
Murathan Mungan, ‘Süt, Kan ve Kelimelerin Kemikleri’ başlıklı Önsöz’de kitabın niteliğini ve oluşturuluş yöntemini yazmış:
“Adından da anlaşılacağı gibi elinizdeki kitap 1938 Dersim katliamını eksen alan, ‘ortak bir tema üzerine çeşitlemeler’ diye nitelendirilebilecek öykülerden oluşmaktadır. Yazarların önceki yazdıklarından bir derleme olmayıp, bu kitap için özel olarak kaleme aldıkları öyküleri içermektedir. (...)
Zamanla kabaran toprak yalnızca ölüleri, kemikleri değil hakikatleri de geri verir. Zamanın rüzgârı estikçe toprağın altına gömülen ne varsa yavaş yavaş çıkmaya başlar ortaya. (...) 4 Mayıs 1937’de başlatılıp 1939’da sona eren ve her ne kadar devlet tarafından adına ‘Dersim Harekâtı’ dense de apaçık bir soykırım olan bu katliama ilişkin son yıllarda sayıları giderek artan biçimde belge, bilgi gün yüzüne çıkmaya başladı. Tarihi kilit altında tutmaya çalışan devlet ve genelkurmay arşivleri hâlâ kapalı ama o kapalı kapıların ardındandışarıya gerçeklerin bilinme, görülme ihtiyacı sızıyor.(...)
Kendisi farkında olsun ya da olmasın bu ülkede herkesin bir Dersim hikâyesi vardır. İlle de içinde olmaları gerekmez. Bazen bir ucunun kendisine değdiğini bile bilmeden yaşayıp gitmişlerdir. Ben de bu kitap için yazarlardan bunu istedim: Bir Dersim hikâyesi anlatmalarını...”
Mungan’ın seçtiklerinde kimler var?
Ahmet Büke, Yalçın Tosun, Ayhan Geçgin, Cemil Kavukçu, Behçet Çelik, Ayfer Tunç, Burhan Sönmez, Hatice Meryem, Şule Gürbüz, Hakan Günday, Ayşegül Çelik, Haydar Karataş, Murat Yalçın, Murat Uyurkulak, Gaye Boralıoğlu, Karin Karakaşlı, Sema Kaygusuz, Yavuz Ekinci, Seray Şahiner, Murat Özyaşar, Jaklin Çelik, Gönül Kıvılcım, Barış Bıçakçı.
HAREKAT MI DİYELİM KATLİAM MI
Yazıları okurken ben şöyle bir yargıya vardım.
Bir yazar tarihinden sorumludur. Bir yazar kıyımların, kırımların unutulmamasını sağlama sorumluluğu taşıyacaktır. Bir yazar sadece tanıklık ettiği olayların anlatıcısı, savunucusu değildir, tarih içinde öğrendiği, bildiği, dinlediği olayların da yazılmasını üstlenmelidir.
Murathan Mungan’ın Seçtikleri’nde Türk edebiyatının iyi yazarlarının Dersim olayına bakışını okurken, hiç kuşkusuz onların edebiyatçı kimliklerinin de tarihe yaklaşımı konusunda bazı yargılara varacaksınız.
Elbette böyle bir seçmeye toptancı yargılarla yaklaşmanın doğru olmadığını biliyorum ama bazılarının doğrudan bazılarının da dolaylı yaklaşımı tercih ettiktlerini belirtmeliyim.
Birkaç örnekle bu çeşitlemelerdeki yazma yöntemlerine değinmeliyim.
Ayfer Tunç’un Yük’ü, anlatılmak isteneni, daha ilke paragrafta okura iletiyor. Okur öze öylesine odaklanıyor ki, Dersim’in yankılarını acıyla okuyor:
“Tabii bu kadar basit değil. Şeref madalyaları belgeseli yapmıyoruz sonuçta. Gitmeden önce aramızda epeyce tartıştık. Nasıl soralım? Harekât mı diyelim, katliam mı meselâ. Soru sorarken seçtiğiniz kelimeler çok önemli. Soykırım kelimesinden bahsetmiyorum bile. Gerçeğin perdesi demirden olur, altında kalırsanız ezilirsiniz. Zaten tarih yazıcılığının en trajik kısmı da budur. Açayım derken perdenin altında kalanlar. Onların tarihini kimse yazmaz.”
Karin Karakaşlı, Sabiha’da Dersim ekseninde psikolojik bir hesaplaşmayı betimliyor:
“Bunca çalışmadan, bunca başarıdan sonra, askerlik alanında da erkeklerle eşit haklara sahip olabileceğimize o kadar inandırmıştım ki kendimi. Ama işte düşle gerçek yine karşı karşıya gelmiş, düş yerini gerçeğe terk etmişti...”
Böyle işte Sabiha. Gün gelir kurduğun düşle, yaşadığın gerçek birbirine uymaz olur. Bize senin gerçeğin diye anlatılanlar hakikatin miydi bilemedim. ‘Erişilmeze eriştim’ dediğin adamı sonsuza kadar kaybettiğinde kırılmış olmalısın. Subaylık kariyerini yapamadığında, uçaklarından uzak kaldığında kırılmış olmalısın. Ama sanki en çok da simge diye üzerine geçirilen bir ağın içinde balık misali elinden kayan hayatını yitirdiğinde kırılmış olmalısın. Böyle düşündüğümde; sen de bir insana, bir kadına dönüştüğünde sanki daha katlanılır oluyor her şey.
Sema Kaygusuz’un ‘Yıllar Önce Ben Bir Meydandaydım’ öyküsü yalın bir üslupla başlıyor ve vurucu bir sonla noktalanıyor.
Yavuz Ekinci, ‘Dedemin Madalyası’nda resmî tarihin bireysel dünyamızdaki eleştirisini yazmış.
Hakan Günday’ın Zerre’sinde farklı bir bakışı, her şeyin başlangıç anına tanıklık eden iki kahramanın gözünden yıkımın ilk acısını göreceksiniz.
‘Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle Bir Dersim Hikâyesi’, aynı zamanda çağdaş Türk öykücülüğünün özgün isimlerini birbirleriyle mukayese edebileceğiniz ama hepsini beğeneceğiniz önemli bir öykü kitabı.
(Bir Dersim Hikâyesi, Haz.: Murathan Mungan, Metis Kitap)
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
Yılmaz Özdil / İsim Şehir Bitki / Doğan Kitap
İbrahim Ekinci-Hakan Güldağ / Sencer Divitçioğlu Anlatıyor / YKY
Martin Stokes / Aşk Cumhuriyeti / Koç Üniversitesi Yayınları
Cem S. Ulutaş / Bahir ile Sitare / Minval Yayınları
Chuck Palahniuk / Pigme / Ayrıntı Yayınları
Paylaş