Caz Festivali'nde Borsa sanki Çiçek Bar gibiydi

CAZ FESTİVALİ'nde Fazıl Say konserine gittim.

Lütfü Kırdar Kongre Salonu'nun giriş kapısında uzun kuyruklar oluşmuştu. Sanırım şimdi en çok ilgi gören, dinleyici toplayan sanatçı Fazıl Say.

Igor Stravinski'
nin İlkbahar Ayini'ni piyanoda dört ele uyarlamıştı Say ve çok beğenmiştim. Bir de sahnede dinlemek istedim.

Koca salon doluydu, Festivalin, biletleri çok önceden biten sanatçılarından biriymiş Fazıl Say.

Canlı icrayı dinlemek de hiç kuşkusuz bir dinleyici/seyirciye ayrı bir müzikal tat veriyor.

Artık biz de festivallerle CD satışını ayarlayabiliyoruz. Salonun önündeki bir masada gerek Fazıl Say'ın, gerek başka sanatçıların CD'leri satılıyordu. Birçok dinleyici böylece sevdiği bestecilerin, sevdiği sanatçıların icralarını diskoteğine koyabiliyor.

* * *

AYNI
gece Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda da Marianne Faithfull'un konseri vardı.

Fazıl Say'dan çıkanlar salonun altındaki Borsa Lokantası'na uğrayıp oradan da aşağıdaki Faithfull konserine indiler. Sadece Borsa Lokantası değil, Açıkhava Tiyatrosu'nun hemen karşısındaki Mediterrane Lokantası'nın yeni açılan terası da izleyicilerin konser öncesi bekleme mekánlarından biriydi. Kısaca festivalin de artık bir yaşama kültürü oluştu. Sanatın her alanından sanatçıların, meraklıların buluştuğu bu mekánlar, Çiçek Arif'in Çiçek Bar'ını andırıyordu.

Açıkhava da doluydu. İstanbul artık yazın festivallerle yaşamaya, onlara bütçesinden para ayırmaya alıştı.

İkisinin seyirci profilini de izlediğimden, klasik müziğin seyircisinin yaşı konusundaki yargının gerçeği yansıtmadığını söyleyebilirim.

Her iki konserde de genç dinleyici oranı hemen heman aynıydı.


Cevaba değer miydi bilmem

BAY İlker Sarıer, ‘‘Bırakın uyusun’’
(Sabah Gazetesi) başlıklı yazısında; kendi okurunu vasatın altında, bayağı kabul edip, bizim üzerimizden taklitçiler çarşısında ‘‘mal satmak’’ için işportacılığa kalkışmış.

Bizim; dayanaksız, birikimsiz, bilgisiz ‘‘polemik’’lerin satılıp alındığı ikinci el mallar çarşısında yerimiz yok. Oraya hiç uğramadık.

Benim için yazdığı, ‘‘Bazı gazetecileri millete edebiyatçı diye kakalıyor’’ cümlesi bende ters bir çağrışım yarattı. Garip bir memleket burası Bay Sarıer. Yazınızın kalitesinden anlaşılacağı üzere, bazı vasat, eleştirinin bayağılık sınırında dolaşanları da bu memlekette gazeteci diye kakalamışlar.

Kakalamışlar sözünü yazımda iki kez kullandığım için okurlarımdan ayrıca özür dilerim...

Kendi okurunu şiirden, zevkten bu kadar uzak, ortalama düzeyi bile onlara layık görmeyen birinin zihniyetini ben Türkiye'deki hiçbir gazeteye/gazeteciye yakıştıramıyorum. Umarım okurlar size gerekli tepkiyi göstereceklerdir.

Sizlere söylenecek tek sözüm var. Türk filmlerinin klasik cümlesi: ‘‘Bizim dünyalarımız ayrı.’’

Benden bu kadar. Başka cevap vermeyeceğim.

Okurlarımı kalitesiz bir tartışma ile meşgul ettiğim için de özür dilerim.
Yazarın Tüm Yazıları