HER insanın objektif karşısındaki tavrı farklıdır. O ülkenin insanlarının da.
Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda açılan Brund Barbey’in İtalyanlar fotoğraf sergisini gezerken hem güldüm hem hüzünlendim.
Sergisinin açılışı nedeniyle ünlü fotoğrafçı, İstanbul’a sergisinin açılışına da geldi.
İtalyanları çekmesinin gerekçesini şöyle özetledi: Teatral dünyanın kahramanları.
Önsöz’de kitabın oluşum sürecini anlatırken, İtalyan ve fotoğraf ilişkisini açıklıyor:
"Yirmi yaşındayken İtalyan yarımadasındaki hayat tarzı, içtenlik ve sıradışı cömertlik beni baştan çıkardı. Beklenmedik bir biçimde kapısına dayanmama rağmen, romancı Alberto Moravia beni hoş karşıladı ve kibarca yemeğe davet etti. Palermo’nun kenar mahallelerinde, beni hiç kimsenin tanımadığı bir düğüne katılma ve nasıl olduğunu bilmediğim olağanüstü bir şansla, yaşlı bir kontesi sarayında, rokoko tarzındaki abartılı süslü yatağının yanında poz verirken fotoğraflama fırsatı buldum.
İtalyanların fotoğraflarla ilgili herhangi bir sorunları yoktur. Fotoğraf çektirmek onları rahatsız etmiyor; başkalarından farklı olarak, serbestçe kendilerini bırakırlar.
1960’ların başındaki İtalya benim için Fellini’nin, Antonioni’nin, Visconti’nin ya da Possolini’nin neorealizmindeki İtalya’ydı. İtalyan sineması beni çok etkiliyordu."
* * *
İTALYANLARI bilenler belki bugün birtakım karelerin geçmişte kaldığını söyleyeceklerdir.
İyi fotoğrafçı Kámil Fırat, İtalyan Sahnesine Dokunmak’ta, bizim o fotoğraflarda neler bulacağımızı, niçin bunları beğeneceğimizi, hangi niteliklerin bu ustalığı oluşturduğunu irdeliyor:
"Bu dokunmadır ki bugün bize sadece ’İtalyanlar’ı göstermiyor. Bize ’İtalyanlar’ın fotoğraflarında farklı coğrafyaların, farklı insanların, farklı kültürlerin fotoğraflarını çekerken ’oraya ait’ farklılıkların farkındalığı ile yaklaşmayı gösterirken; derviş sahneden ışığı ile etrafını aydınlatarak yamaçtaki mekánına yol alıyor..."
Halûk Çobanoğlu’nun Bir Hüviyet Tespiti Vakası’nda hem onun fotoğrafçılığına hem de aidiyet sorununa değinir:
"Cemil Meriç, jurnallerinde ’hüviyet tespiti’ konusunda ’Güliver kompleksine kapılmadan kendini ölçüye vurabilmek. Mağdurluk numarasına yatmadan, mazoşizm şehvetine yaslanmadan gerçek hüviyetini tesbit edebilmek’ diye yazar. Bu ifadeyi insanın hep cebinde taşıyası geliyor. Özellikle bizim coğrafyamızda..."
Mal canın yongasıdır, diyenlerdenseniz Napolili genç gibi, Vespa’nızı da yatağınızın ayak ucuna park edersiniz. Gondoldaki fötr şapkalı, kaşkollü, kravatlı, paltolu iki adam bütün ciddiyetleriyle ufka bakıyorlar.
Ama bir fotoğraf var ki, karşıtlığın hayatın içindeki rastlantıların tablosu. Bir rahibe, Lolita afişinin önünden geçerken, bir yandan da fotoğrafçıya bakıyor.
Karaya çıkan denizciler, maceraya hazır vaziyette görünüyorlar.
İki genç áşık sigaralarını tüttürmeden önce birbirlerine bakarken, yaşlı bir kadın yan gözle onları süzüyor.
Yalnız insanlar, yalnız çocuklar, gülen askerler, somurtan yoksullar, futbol maçındaki taşkın taraftarlar, kenar mahallelerin o somut hüznü...
* * *
BİR ülkenin insanlarının fotoğrafları, karenin ardındaki ruhu da veriyor.