Bir Karadeniz köyünde bir Danny Kaye sahnesi

TÜRK KÖYÜ'nde bir okul. Bahçesinde cıvıl cıvıl öğrenciler. Kaymakamından muhtarına kadar Rengim Gökmen yönetimindeki konseri bekleyen, coşkulu bir topluluk.

Haber aldık. Müzikçilerin ve aletlerinin bulunduğu minibüs, çamura saplanmış. Nerdeyse konser iptal edilecek. Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Akbulut ile Rengim Gökmen başbaşa verip bir çözüm bulmuş, bizi müzikten yoksun bırakmamaya karar vermişler. İki müzik adamının duyarlı çözümü.

Sahneye elinde kemanıyla İzmir Devlet Senfoni Orkestrası kemancılarındanCemil Günçer çıkıyor. Günçer, elinde kemanı çocukların karşısına çıkıp, Atatürk ve çoksesli müzikten çocukların anlayacağı bir dille söz etti.

İlk önce kemanı tanıttı ve sonra çaldı. Birden kendimi; çok sevdiğim Danny Kaye'in çocuklara müzik aletlerini, türleri tanıttığı ünlü filmi geldi.

Arkadan İzmir Operası'ndan bariton Tevfik Rodos çıktı, bizden ve batıdan çok güzel parçalar okudu.

Fakat Áşık Veysel'in ‘‘Uzun ince bir yoldayım’’ını söylemeye başlayınca, bütün çocuklar bir şef işeret vermişçesine türküyü birlikte seslendirdiler.

Seslerde buluşmanın ortak dostluğu salona yayıldı.

Tuncay Yılmaz (keman), Gökmen Noyan (trompet), Ali Darıdere (klarnet), Cenk Bıyık (tenor), yağmur yüzünden gerçekleştirilmeyen ama kendinden oluşan müzik programının diğer yıldızlarıydı.

* * *

OKTAY EKŞİ'
nin çağrılısı olarak gittiğim Ordu'dan, Mesudiye'den, yeni dostluklarla döndüm, çok mutluyum.

Mozart'ı dinleyemedikleri için üzüldüm. Ama bu Mozart'a doğanın oynadığı ilk oyun değil ki. Öldüğünde de hava çok kötüymüş. Hemen gömüp evlerine dönmüş küçük cemaat.

Bu kez de, yağmur yüzünden çalınamadı.

Sabah Mesudiye'ye gittim, daha sonra da Oktay Ekşi'nin doğduğu Aşağı Gökçe Köyü'ne, yokuş yukarı tırmanırken genç mimar kardeşim Levent Karlıbel'in, söylediklerini anımsayıp güldüm: ‘‘Yahu’’ demişti, ‘‘burası Aşağı Gökçe ise Yukarı Gökçe kimbilir nasıldır.’’

Kadim dostum, babaevini onarıyor, iki katlı bir köy evi olacak, gittim gezdim.

Sana da bir oda ayırdık, dedi. Herhalde şaka ediyordur, değil mi? Yoksa oraya gitmekle onu umutlandırdım mı?

Babaevini unutmayanlara saygım ve sevgim sonsuzdur. Oktay Ekşi'yi sevme nedenlerimden biri budur. Orada yaşayanları da kendinden fazla mutlu ettiğini gördüm, bu tablo beni öylesine etkiledi ki...

Türk Köyü'ndeki okula giderken, gözüm bir tabelaya ilişti: Oktay Ekşi Grup Yolu.

Vatandaşları koymuş bu adı, hak edilen isimler tarihindeki yerini alsın.

Babadan gazeteci Uğur Gürsoy'un Ordu'da tiyatronun yerleşmesi için verdiği emekleri dinledim, bir şehrin estetiğine hizmet verenleri ben unutmam.

ORSEV'in (Ordu Sanatevi) çalışmaları da bir kentte yaşayanların, o kentin kültürünü geliştirmek için nasıl çalıştıklarının göstergesi.

ORSEV Yönetim Kurulu Başkanı Gülçin Üstüntaş'tan aldığım bilgiler, derneğin Ordu'nun kültür yaşamındaki vazgeçilmez yerini yeterince açıklıyor.

* * *

ORDU-MESUDİYE
'den notlar.

İstanbul'un dışındaki güzellikler, kalkınma çizgisi, insanların iyiye doğru koşuları. Onları gördüm bu gezimde.

Şimdi bir başka hatırlatmada bulunayım.

Köy-Kent Projesi ile köyler şehirleşiyor, şimdi ihtiyacımız olan Şehir-Kent projeleridir.

Bir de şehirlerimizi kentleştirebilsek.

O ünlü kara sözü değiştirelim mi?

‘‘Türk Köyü, Türk Köyü olalı böyle mutluluğu yaşamadı.’’
Yazarın Tüm Yazıları