EŞLERİNİN GÖZÜYLE EDEBİYATÇILARIMIZ'la ilgilenme noktam, tanıdığım edebiyatçıların dünyasını, evlerini bir kez daha yaşamak istememden kaynaklanıyor.
Çünkü, ben burada nesnellikle öznelliği bir arada yaşadım.
Eşler kavramı nedense bize hep hanımları hatırlatıyor.
Bir de erkekler kadın yazarları anlatsalar diye düşündüm.
İlk aklıma gelen Adalet Ağaoğlu'nun eşi Halim Ağaoğlu oldu, eşinin bütün edebiyat serüvenine okuyarak tanıklık ettiğinden.
Kitapta örneği var, Ahmet Hamdi Başar eşi Şüküfe Nihal Başar için konuşmuş.
İkinci örnek de Sennur Sezer-Adnan Özyalçıner çiftinin birlikte konuşmaları.
Büyük ölçüde Sermet Sami Uysal'ın röportajlarından derlenen kitap bana birkaç açıdan ilgi çekici geldi.
Birincisi, yıllar önce sorulan sorular, verilen yanıtlar.
Röportaj tekniğindeki özellikler, romantizm ile gerçekçi yaklaşım, kuşaklar arasındaki bakış farkını ortaya koyuyor.
Elbette ki yazarın yalnızlığı, tekilliği eski kuşakta daha çok öne çıkıyor. Birçok kişi eşinin yazdıklarını pek okumamış.
Kesin bir yargıya varamadığım konu, bu röportajlardan, yazarların eserlerinin açıklanmasına ışık tutup tutmadığı.
Bunlar içinde benim ilgimi çekenler var; Nurullah Ataç, Rifat Ilgaz, Behçet Necatigil, Kemal Tahir, Adnan Özyalçıner, Özdemir İnce'nin eşlerinin anlattıkları.
Nurullah Ataç'ın eşi hariç hepsini yakından tanıdım.
Bazı röportajlar, yazarın evindeki atmosferi yansıttığından ve yaratış sürecini ortaya koyduğundan elbette okuru etkileyecektir.
Örnek mi?
Huriye Necatigil'in anlattıkları:
‘‘Genellikle şiir düşündüğü zaman konuşmaz, bizlerin arasında bile sanki yalnız olurdu. Odasına kapanır, şiirini bitirmeden çıkmazdı. Ben ve çocuklar odasına hiç girmezdik. Zaten öyle günlerde genellikle, yüz vermezdi. Tabii hiçbir zaman şakıyan bir evimiz olmadı.’’
Bu son cümle bana bir dize gibi geldi. Behçet Hoca'nın şiire adanan ömrünü bilenlerden biri olarak, bu izlenim uyandı bende.
KOCALIĞI ON PARA ETMEZDİ
Mehmet Seyda'nın eşi Halime Çeliker'i de tanıdım, dostumuzdu, evlerinde yemek yedim. Benim de katıldığım bir yargı:
‘‘Kocalığı on para etmez, ama iyi bir babadır. Arkadaş canlısıdır, arkadaşları ailesinden önce gelir, diyebilirim.’’
Doğrudur, çok severdi arkadaşlarını, hele bu anılarda Halime Çeliker'e roman parasıyla ayakkabı alması çok etkiledi beni. İşte yazarların dünyası.
Kemal Tahir'in evine çok gittim, akşam yemeklerinde bulundum.
Eşi Semiha Yenge'nin zeytinyağlılarını unutmak mümkün mü? Akşamları dostlarıyla masa başında bulunmaktan çok hoşlanırdı:
‘‘O insanları çok severdi. Evet, hep arkadaşlarıyla birlikte olmak isterdi. Bunun özel bir nedeni vardı bence. 13 yıl hapis yatmıştı. Uzun zaman, arkadaşlarından ayrı kalmıştı. Şimdi hepsini toplamak, bir iyice birlikte olmak, hep o yıllarca uzak kalışın acısını çıkarmak isteyişti.’’
Giriş katındaki evlerinde sohbetlerin açıklaması.
Tomris Uyar'ın gözüyle Turgut Uyar çok daha başka olabilirdi, iki edebiyatçının evinde bulunanlar, yaşananlardan, konuşulmayanlardan bile başka bir Turgut Uyar portresi çıkarabilirlerdi.
Konuşulanlardan biri yazar, diğeri de şair olunca, yansımalı bir yazı çıkıyor ortaya. İkisi birbirini anlatıyor. Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner ile evlendikten sonra edebiyatçı olarak durumunu şöyle özetliyor:
‘‘Ben evlenmekle bir eleştirmen kazandım.’’
Ülker İnce'nin Özdemir İnce'yi anlatışı klasik bir söylemden uzak, özgün, tahlilci bir yaklaşım:
‘‘Bir bıkmadan mı söz ediyorsunuz yani? Söz konusu buysa, 22 yıl, 2 yıl, 2 ay da yeter buna. Üstelik ben bu konuda tam tersini düşünüyorum. En hızlı değişmeler gösterdiğimiz yaşlarda birbirimizi etkilemek yararlı oldu bizim için.’’
Bu röportajlarda dost evlerinde bir kez daha yaşadım, anılarımı tazeledim, kendimi ailenin bir bireyi gibi hissettim.
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Tersi Yüzü Özdemir İnce Gendaş
Osmanlı Seyyahları
Gözünden Osmanlı Dünyası Gülgün Üçel İletişim
ve İnsanları(1530-1699)
Gençlik Denizlerinde Halikarnas Balıkçısı Bilgi
Peygamberin Hırkası Roy Mottahedeh Bilgi Üniversitesi
Bizans İmparatorluk Kadınları Barbara Hill Tarih Vakfı