Ayşegül Sarıca’ya armağan

Sevda – Cenap And Vakfı’nın ‘2018 Yılı Onur Ödülü Altın Madalyası’ iyi piyanist Ayşegül Sarıca’ya verildi.

Haberin Devamı

Sanatçının yaşamını, sanatındaki evrelerini de titiz bir araştırmacı olan Serhan Yedig kitaplaştırdı.

Bu tür kitapların hazırlanmasının güçlüğünü bilirim, okuduğumda verilen emeğin derecesini hemen teslim ettim.

Biyografi kitaplarının ayrıntılı olanı bize bir kişinin ekseninde dönemin siyasal, toplumsal özelliklerini de yansıtır, böylece bir sanatçının yetişme ortamının köşe taşlarını da öğrenir, değerlendirmemizde onları da yorumlarımıza katarız.

Kitabın alt başlığı:

‘Piyano Çalmak Güzelliklerde Yaşamaktır’

Kitabın başında ödül töreni fotoğrafı ve SCA Müzik Vakfı Başkanı Ali Başman’ın konuşması var.

Ayşegül Sarıca’ya armağan

Haberin Devamı

Ödül gerekçesini de bu konuşmadan öğreniyoruz:

“Gerek solist gerekse oda müziği topluluğu yorumcusu olarak, yurtiçinde ve yurtdışında gerçekleştirdiği çalışmalar ve elde ettiği başarılar, aldığı ödüllerle ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmuş olması, örnek kişiliği ve yetiştirdiği öğrencilerle Türkiye’de ve uluslararası alanda klasik müziğin gelişimine sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak, 2018 yılı Vakıf Onur Ödülü Altın Madalyası’na layık görülmüştür.”

Serhan Yedig, ‘Önsöz’ünde kitabın hazırlanış sürecini aktarırken, Ayşegül Sarıca’nın alçakgönüllü kişiliğine de değiniyor.

KİTAPTA HANGİ BÖLÜMLER YER ALIYOR

Kitap yazılarında bölüm başlıklarına yer vermemin nedeni, okurun konu seçimine yardımcı olmaktır:
Bölüm I/ Müziksever sadrazam
Bölüm II / Muteber semtin itibarlı sakinleri
Bölüm III/ Piyanonun büyüsü
Bölüm IV/ Piyanonun başkentinde
Bölüm V/ İmparatoriçenin huzurunda
Bölüm VI / Geleceğin yıldızları ile aynı kulvarda
Bölüm VII / 25 yaşında dünya sahnelerinde
Bölüm VIII / Yuvaya dönüş
Bölüm IX / Uzun yolun telaşsız yolcusu
Bölüm X / Bilgi paylaştıkça çoğalır
Bölüm XI / Kayıtlar arasında
Bölüm XII / Bestecilerle baş başa
(Yorum sanatı)
Bölüm XIII / Epilog
Tanıklıklar

ÇOCUKLUĞUNDAN EĞLENCELİ NOTLAR

SEMTLERİN tarihi önemlidir, hem bir yerin atmosferini okuruz hem de o semtteki insanların kişisel tarihini.

Haberin Devamı

Hiç kuşkusuz bu semt Kadıköy olunca, cumhuriyetten imparatorluğa çekilen çizgide insan haritasını, kozmopolit yapısını ilgiyle okudum.

Sarıca Ailesi'nin yaşamı bu bölümde evlilikten öğrenime kadar yazılmış. Aile albümleri biyografisi yazılacak kişiyi bir temele oturtmak için gereklidir. Yedig’in bu bölümü aydınlatıcı bir nitelik taşıyor.

‘Piyanonun büyüsü’ bölümü çocukluğundan eğlenceli notlar içeriyor:

“Ayşegül çocukluğunu doyasıya yaşadı. Sempatik ve enerji doluydu. Mutluluk, uyumluluk, sorumluluk, soğukkanlılık, tevazu gibi temel kişilik özelliklerini küçük yaşta kazandı. Arkadaşları onu ne asık yüzle gördü ne de mızıkçılığına tanık oldu.”

1930’lar başlangıcı iki cümleyle özetleniyor:

Haberin Devamı

‘Tante’ Gertrude – Gertrude teyze.

“1930’ların başındaki durum Moda’ya yansıyacak iki önemli siyasi gelişme yaşandı. İlki dünyayı sarstı, ikincisi Türkiye’nin önünü açtı.

Adolf Hitler’in partisi iktidara geçti, sürgün akademisyenler de Türkiye’ye geldi.”

Piyanoya başlayış:

“İlk öğretmeni Gertrude Isaac, Moda çevresindeki yetenekli çocukları keşfedip ders veriyordu. Sarıca’nın ardından, İdil Biret’in yeteneğini de dört yaşında fark etmişti. Sarıca mevsimlik ev konserlerine 9 yaşında başladı.”

Piyanosuna kavuştuktan kısa bir süre sonra, yine 9 yaşında, kamuya açık ilk konserini Kadıköy Halkevi’nde verdi.

Her cumartesi teyzesiyle vapura binip Tepebaşı’nda hocası Ferdi Statzer’e giderlerdi.

Haberin Devamı

1950’lerin başında, Türkiye’de konservatuvar ya da akademiden mezun olup eğitimini yurtdışında sürdürecek yetenekli gençlerin öncelikle hedefi Fransa’ydı.

Kitapta değişik alanlarda Paris’e gidenlerin listesini bulabilirsiniz.

Hıfzı Topuz 17 yaşındaki piyanistle bir röportaj yapmış:

“Paris’te Parlayan Bir Türk Daha: Ayşe Gül Sarıca.” Tarih, Nisan 1953.

Bir zamanlar Gabriel Faure’nin müdürlüğünü üstlendiği okulu 10 yıldır piyanist ve besteci Claude Delvincourt yönetiyordu.

Paris Konservatuvarı’ndan üç yılda üç birincilikle mezun oldu:

Solfej, piyano, oda müziği...

1954 yılının 29 Eylül’ünde Federal Almanya’nın İstanbul konsolosluğunda Türk-Alman Dostluk Derneği’nin düzenlediği konserine Ahmet Hamdi Tanpınar, Haldun Taner, Leylâ Pamir, Cemal Reşit Rey, Ferdi Statzer gelmişlerdi.

Haberin Devamı

Bu bilgiyi Yeni Sabah’ta Adalet Cimcoz’un ‘Fitne Fücur’ adıyla yayınlanan yazısından öğreniyoruz.

Dinleyicilerin coşkun alkışlarını belirtiyor.

‘Bestecilerle Baş Başa’ (Yorum sanatı) bölümü yalnız bir virtüözün kişisel değerlendirmeleri olarak algılanmamalı, bir dinleyici olarak bizim de yararlanacağımız bir kaynak gözüyle bakılmalı.

Ayşegül Sarıca, sadece Batılı bestecilerin eserlerini seslendirmemiş, Türk besteci Ali Darmar’ın da daha büyük dinleyici kitlesine ulaşmasını mümkün kılmıştır.

Doğumdan sonra günlük yaşam temposunu bir dergiye şöyle özetlemişti:

“Her gün altı saat piyano çalışıyorum. Oğlum hiç engel olmuyor. Sabahleyin babasını geçirdikten sonra, Osman’ın günlük bakımını yapıyor, piyanonun başına oturuyorum.”

Zirveye çıkmak için verilen emekleri, adanmışlığı bir virtüözün yaşam grafiğinde izleyebilirsiniz.

Türkiye’deki siyasal tarihten izdüşümleri de okuyabilirsiniz.

İyi bir dinleyici iseniz Serhan Yedig’in ‘Piyano Çalmak Güzelliklerde Yaşamaktır – Ayşegül Sarıca’ kitabını okumanızı salık veriyorum.

www.andmuzikvakfi.com

sca@andmuzikvakfi.com

 

Yazarın Tüm Yazıları