Paylaş
Şiir ödüllerinin önemini tartışmam. Çünkü şiir bu ödüllerle gündeme gelir, ödül kazanan kitap okunur, hatta bazı okurlar şairin diğer kitabına da yönelirler. Şairin tanınması konusunda da, ödüllerin yadsınamaz bir işlevi vardır.
Ödüller, şiirin şairler arasındaki dolaşımının etki alanının genişletirler. Okurlar buna ilave olarak, ödül gerekçesini de merak ederler.
Tozan Alkan’ın ödüle değer bulunmasının gerekçesini paylaşıyorum:
Ödül, “Doğu’nun sezgiselliği ile Batı’nın hemen ayırt edilebilir bir duyuşla özgül bir potada eriten, gerek halk şiirimizin gerek dünya şiirinin ortak şiir hafızamızdaki süzülmüş birikimini öykünmeye düşmeden, yeni lirik söyleyiş olanaklarının parıltılarıyla harmanlayan, insanı farklı mekânların, coğrafyaların, inançların üstünde harfle, kelimeyle, sevgi, merhamet ve bağışlamanın erdemiyle karşılayan, yoğun bir söyleyiş ustalığıyla, çağımız insanının evrensel gerçekliğini içten bir biçimde aktarması, toplumun bütün kesimlerine ulaşan duyarlığını entelektüel birikimiyle dengeli biçimde yansıtması nedeniyle” Tozan Alkan’a verildi.
Tozan Alkan daha önce de aynı kitapla, Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü almıştı.
Sivas kurbanı iki iyi şairin ödülünün de bir kitapta ve bir şairde buluşmasının da, simgesel bir yanı var bence.
İki şairin de ödül toplantılarında hep aynı ikilemin içinde bulurum kendimi.
Acımız tazelenir ama gelen dostlarla birlikte unutmadığımızı gösteririz.
Ne olursa olsun gelecek günlere dair umudumuz taze kalır! Törendeki Fazıl Say konseri ve yaşananlar bunun en güzel örneğiydi belki de...
* * *
TOZAN ALKAN da ödülünü aldıktan sonra aşağıdaki konuşmayı yaptı:
“Çocukluğum ve ilkgençlik yıllarım halk ozanlarının arasında geçti. Sazlarıyla, sözleriyle evimizi sık sık şenlendirirlerdi. Bu değerli halk ozanlarından biri de Nesimi Çimen’di. Bir gün okuduğu bir dörtlük, belleğime kazındı, aklımdan çıkmadı bugüne kadar. Şöyle diyordu Nesimi:
Aşıklar diyarı ey Sivas eli
Verdin Pir Sultan’ı bir de Veysel’i
Birini astırdın hunharcasına
Birinin adına diktin heykeli
Evet, nice değerli halk ozanı yetiştiren Sivas, aynı zamanda Pir Sultan’ın ipini çeken şehir olarak geçti tarihimize. Bundan yüzyıllar sonra, bir başka kara leke daha çalındı Sivas’ın alnına. Sadece Sivas’ın mı, bütün bir Türkiye’nin. Madımak yangınıydı bu. Otuz beş aydınımızın gözü dönmüş bir kalabalık tarafından diri diri yakıldı yangın, hâlâ içimizde süren yangın. Bununla da kalınmadı. Geçtiğimiz günlerde Madımak davası zamanaşımına uğradı. İnsanlık suçlarında zamanaşımı olmayacağı göz ardı edilerek. Acımız böylece daha da katmerlendi. Bugünlerde Fazıl Say gibi uluslararası bir değerimiz kolaylıkla gözden çıkarılabiliyor, harcanmaya çalışılıyor. Böylesine zorlu bir süreçten geçiyoruz.
Metin Altıok gibi büyük bir şair adına düzenlenen bir ödüle değer bulunmak benim için büyük bir mutluluk, daha ötesi, büyük bir onur. Buradan tüm jüri üyelerine, ödülü düzenleyen Kırmızı Yayınları’na, bize unutulmaz dakikalar yaşatacak olan Fazıl Say’a ve arkadaşlarına, bu gecenin düzenlenmesinde emeği geçen sevgili kardeşlerim Zeynep Altıok ve Eren Aysan’a ve hepinize teşekkürlerimi sunuyor, Metin Altıok’un hayatıma eşlik eden iki dizesiyle bitirmek istiyorum:
‘Ölsem ayıptır, sussam tehlikeli
Çok sevmeli öyleyse, çok söylemeli.’”
ÖDÜL törenleri ve anmalar gösteriyor ki, acıların zamanaşımı olmaz.
Paylaş