İşte size bu kentteki bütün müzikleri ayrıntılı biçimde öğreneceğiniz bir kitap önereceğim:
‘Müzik İstanbul’
Her kuşak bu kitaptan yararlanacaktır, dinlediğiniz her türün dününü, bugününü bu çalışmada bulacaksınız. Uzmanların kaleminden dinlediğiniz, sevdiğiniz müziğin lezzetine varacaksınız.
Kitabı elime alır almaz içindekilere baktığımda hayatımın içindeki müziği yeniden anımsadım. Saz bahçelerinden konser salonlarına kadar bütün mekânları, müzisyenleri belleğimde canlandırdım.
Kitabın başında Hakan Dedeler’in ‘Müzik İstanbul’a Dair...’ başlıklı yazısında bilgi var. Kitapta 35 makale yer alıyor.
Sunuş, Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik Göksu’nun imzasını taşıyor.
Editörler kitabı şöyle tanıtıyor:
“Tarihimizin ve başta İstanbul’un her dönem barındırdığı kültür ve sanat mirasıyla kendine hayran bırakıyor. İncelemekte olduğunuz Müzik İstanbul şehrin enstrüman, musiki ve bestekârlarını tanıtan kıymetli bir eser.
* Enis Batur’un yazısı “Menü dünyasında bir cevelan” adını taşıyor.
Benim bir düşüncemi yansıttığı için yazıyı hemen benimsedim:
“Yeryüzünün bütün uygarlıklarında düzenlenen yemekli davetlerde sofralar zengin çeşitlilik gösterirlerdi, ama çağrılılara önceden ne yiyeceklerini, içeceklerini duyurduklarına ilişkin bir bilgiden yoksunuz.”
Ben mantar yemem, acıdan uzak dururum. Yakın dostlarım yapacakları yemekleri gündüzden bana sorarlar. Şimdi vejetaryenlere soruluyormuş.
Mantıyı da iştahla aramam, karpuzu da öyle. Bir gün rahmetli Şakir Eczacıbaşı’nın yemek davetinde mantı ve karpuz vardı. İkisini de aradığımı, özlediğimi söyleyemem dediğimde bana ne dedi biliyor musunuz?
Sen bunları sevmeyen dostlarımdan ikincisisin dedi. Biri de değerli bilim adamı Prof. Dr. Mazhar Şevket İpşiroğlu imiş.
* Nalan Barbarosoğlu’nun ‘Akşam Sefası’ bir ailenin edebî not defteri. Sıcak, içten ve nefis kişi tasvirleri. Birçok kişi buna tanıklık etmiştir ama Barbarosoğlu gibi ustaca bize aktaramamıştır.
* Geçmişin Tadı. Prof. Dr.
Bu açıdan bakılınca Melih Duygulu’nun kitabı ‘Cumhuriyet ve Müzik’ büyük önem taşıyor.
Kitapların ithafı benim dikkatimi çeker: “Cumhuriyet’in ilk yıllarında doğup Cumhuriyet çocuğu olmakla kıvanç duyan annem Sabahat Duygulu ve babam Adil Duygulu’nun aziz hatıralarına...”
Yazar Önsöz’de özetle şunları söylüyor: “Cumhuriyet döneminin siyasal, ekonomik, hukuksal, kurumsal tarihleri üzerine hayli çalışma yapıldıysa da ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür’ özdeyişinin içini dolduracak kültür tarihi çalışmaları yeteri kadar yapılamadı. Kültür tarihi içinde müzik ise sınırlı çalışmalarla ve büyük bir kısmı kapsamlı değerlendirmelerden uzak ideolojik yönelimler etrafında şekillenmiş görüşlerle sınırlı kaldı. Cumhuriyet dönemi müzik yaşamı üzerine yapılan çalışmaların önemli bir kısmında üzerinde durulan asıl husus yasaklar, elitlerin politik tutumları, eğitimin sorunları gibi konular oldu. Halbuki iki büyük dünya savaşını yaşamış bir halkın sosyal, siyasal ve kültürel dönüşümü hakkında pek düşünülmedi ve çağın getirdiği zorunlu değişimin izleri üzerinde pek durulmadı. Her kişi ve grup kendi ideolojisini esas aldı, diğer yapılanları göz ardı etti.
Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen ardından Mustafa Kemal’in ‘Yeni vatan, yeni devlet, yeni toplum’ söylemi, yeni Türk devletinin kuruluş felsefesini tarif etmenin ötesine geçip reformlarla sağlanan bir dönüşüm serüveninin dille ifadesi halini aldı. ‘Kuruluş Dönemi’ndeki ‘Kültür Devrimi’ hamleleri de Türk devletinin kuruluş felsefesini destekler nitelikte kurgulandı. Devrim veya reformlar zamanla sanatın çeşitli alanlarında daha çok kendini gösterdiyse de bunların arasında müzik, Cumhuriyet’in en çok tartışılan ve spekülasyon olan konusu olmaktan kurtulamadı. Cumhuriyet’in yüzüncü yılında hâlâ yaşanan sancıların temelinde bu dönüşümü yeteri kadar içselleştirememek ve irdeleyememek yatıyor.
CUMHURİYET DÖNEMİNİ MÜZİK ÜZERİNDEN ANLAMAK
Bu çalışma, bir tartışma ortamının paydaşları arasına katılmadan tüm ideolojik ve duygusal etmenlerden olabildiğince uzak kalarak Cumhuriyet dönemini müzik üzerinden anlama çabası sonucunda kaleme alındı.
Kitap üç bölüm halinde kurgulanıp yazılmıştır. İlk bölümde yer alan ve hazırlayıcı bir giriş niteliği taşıyan kısımda Cumhuriyet ve müzik ilişkisinin ideolojik ve politik arka planı, müzik reformları, müziğin kültürel kodları ve müzikal dönemler ele alındı. Özellikle dönemler yepyeni bir kronolojik perspektifle verildi.
Galile’den Brecht’e, Sokrates’ten Nâzım Hikmet’e uzayan bir tiyatro çizgisi yarattı.
Doğru bildiklerini tiyatro aracılığıyla ilettiği için çok etkili ve kalıcı oldu.
Politik tiyatronun toplumsal yararına inandı. Her iyi sanatçı gibi hak bildiği yolda taviz vermeden yürüdü.
Hemen hemen bütün oyunlarını seyrettim. Böylece bana ve bizim kuşağımıza tiyatro bilincini, sevgisini nasıl aşıladığını aramızdan ayrılır ayrılmaz bir kez daha duyumsadım.
Her oyundan sonra onu görmeye giderdik, sahne arkasında bir tür dostluk gösterisiydi bu.
Unutamadığım oyunları...
- İonesco’nun tek perdelik oyunu
- Arslan Asker Şvayk
2015 PEN Şiir Ödülü’nü almıştı Afşar Timuçin.
Hem felsefeci hem şair olan Afşar Timuçin’i özellikleriyle tanıtmak için bir yazı da yazmıştım.
1939’da Manisa’da doğan Afşar Timuçin, edebiyatta toplumsal gerçekçi bir anlayışı benimseyen imzalardandı. Çöl, Destanlar, Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz, Savaşçı Türküleri, Boş Beşik, Ey Benim Güzel Sevdalım, Bu Sevda Böyle Gider, Arınmalar, Akşam Türküleri gibi şiir kitaplarına imza atan şair, şiirlerinde kendi deyişiyle, “Birbiri içinde iki yanı olan bir şiir kurmaya, birinde kendi iç derinliğinde yüceyi ve sağlam olanı, öbüründe bütün insanlığın gelişmelerini aramaya” çalıştı. Afşar Timuçin daha önce de Ayrılıkta Söylenmiş Bir Yaz Türküsü şiiriyle 1970 TRT Başarı Ödülü, Nâzım Hikmet’in Şiiri ile 1979 TDK Eleştiri Ödülü, 1997 Truva Ödülleri Şiir Ödülü’ne değer görüldü. Bilhassa Nâzım Hikmet’in Şiiri adlı incelemesinde Timuçin, şairin şiirinin niteliklerini ortaya koyarken, değerlendirmelerinde yaşamına uzanma kolaylığına düşmeden, doğrudan onun şiirine yönelerek ele alır. Nâzım Hikmet üzerine kaleme alınmış, mutlaka okunması gereken bir incelemedir.
Afşar Timuçin ödül için yazdığı bildirisini şu sözlerle tamamlamıştı:
“Kendilerini şiire adayanlar, yüce duyguların gerçek savaşçıları, gelin hep birlikte dünyayı şiirle kurtaralım, çünkü bugünkü koşullarda şiirden başka hiçbir şey bize aydınlıkların yolunu açacak gibi görünmüyor.”
İnandığı gibi yaşadı, düşündü ve yazdı Timuçin. Öyle de hep hatırlanacak.
ÇOK YÖNLÜ BİR AYDIN
İşlevi şuydu; herhangi bir Türk edebiyatçısının yapıtının başka bir ülkenin yayınevinde yayımlanabilmesi için ya çeviri ya reklamı ya baskı ücreti ödenirdi.
Bizim dergilerimizde dünya edebiyatını tanıtan yazılara pek rastlanmıyor.
Aziz dostum Selçuk Altun’un bana gönderdiği World Literature Today dergisi Buenos Aires kentine dair kitapları içeriyor.
Bizde de Şehir ve Kültür ona benziyor.
İlk sayfada 50 Yıl Önce Bu Sayfalarda Victor Adele’nin fotoğrafı var.
Ani Kokobobo’nun Reading Dostoevsky Now, From the Margins yazısı yer alıyor
Uzun yıllar yayımlanan bir derginin yıllar önceki sayılarından seçmeler dünle bugünü buluşturuyor.
- Konuk Editör Kit Maude
Son olarak Kültür Üniversitesi’nde yapılan, “Edebiyatta 60.Yıl Ferit Edgü” gününde konuşmuştum. Onun gibi yazarlar için her konuşma eksiktir, çünkü her zaman bir okur olarak tamamlamanızı size bırakır. Bilginiz, muhtevanız oranında anlarsınız. Yazılarından hem Türk hem dünya edebiyatını öğrenir, resim dünyasına da adım atarsınız.
O sanat/edebiyat adasında yaşadı yaşattı.
Batı’nın Doğu’da, Doğu’nun Batı’da nasıl algılanacağının haritasını çizdi.
Yalnız kendi yapıtlarıyla var olmadı, yurtdışındaki kültür birikimini de o nakletti.
Ferit olmasaydı, Abidin Dino, resimleri ve yazılarıyla Türkiye’de tanınmazdı. Yüksel Arslan’ın önemini önce o keşfetti, sonra da Fransa. İlk öyküsünden bu yana, günün geçici ve yüzeysel modalarına yüz vermedi, çok okunma uğruna kalite fedakârlığında bulunmadı. Hangi akımı kaale aldıysa en iyi en kalıcı örneklerini verdi. Aforizmalarını çok sevdim, düşünmeyi hatırlattı bize.
Deneme kitabında kimler vardı?
İLK KİTAPLARI 1959’DA
Kariyeri boyunca yurtiçi ve yurtdışındaki en önemli salonlarda solist olarak yer aldığı konserlerde sergilediği etkileyici performanslarıyla ve kazandığı ulusal ve uluslararası yarışmalarla adından sıkça bahsettiren Moskova Tchaikovsky Konservatuvarı mezunu piyanist Cem Babacan, “Touching Universe of Piano” isimli ilk solo piyano albümünde farklı müzik stilleriyle piyano repertuarına damga vurmuş pek çok önemli bestecinin en rafine ve sade bir biçimde karakterlerini yansıttığı eserlerini dinleyiciyle buluşturuyor.
Müzik danışmanlığını ülkemizin en önemli keman sanatçılarından Cihat Aşkın’ın üstlendiği albümde J.S. Bach, Marcello, Scarlatti, Beethoven, Mendelssohn, Schumann, Chopin, Liszt, Brahms, Tchaikovsky, Mussorgski, Satie, Debussy’nin eserleri yer alıyor. Tüm bu bestecilerin her dinleyiciye dokunabilen eserlerinden oluşan seçki eleştirmenlerin tabiriyle Cem Babacan’ın “Altın Tuşesi” ile yeniden hayat buluyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi stüdyolarında Halil İmik tarafından kaydedilen albümün, miks ve masteringi Cem İnce, kapak fotoğrafı ise Volkan Kovancısoy imzası taşıyor.
“Touching Universe of Piano” Cem Babacan’ın eşsiz icrasıyla, Z Müzik etiketi ile 5 Temmuz’da tüm dijital platformlarda.
Albümde Yer Alan Eserler:
1- Oboe Concerto in D Minor, BWV 974: II. Adagio - Arr. For Solo Piano by Johann Sebastian Bach
2