Oysa radyolardaki önemli, Türk müziğini seven ve bilenlerin dinlediği saz sanatçılarından hatırladıklarım. Genellikle programlar cumartesi-pazar öğle saatlerinde yayına konulurdu.
- Enise Can (keman) - Fulya Akaydın (piyano)
- Nubar Tekyay (keman) - Ercüment Batanay (tanbur)
- İzzettin Ökte (tanbur) - Vecihe Daryal (kanun)
- Feyzi Aslangil (piyano ile solo saz eserleri)
Bu kayıtlar bende var, zaman zaman dinliyorum. Bu kayıtları da TRT’den izin alarak makaralı teybe kaydetmiştim.
Pertev Apaydın’dan bir e-posta aldım.
“Sayın Doğan HIZLAN,
kitabın adı, ‘Dar Bir Çember İçinde’. İki iyi edebiyatçı ve iki iyi dostun, Behçet Necatigil’le Kâmuran Şipal’in mektuplarını okurken, ilk saptamalarım:
Birbirlerinin yazdıklarını beğenirlerse övüyorlar, beğenmezlerse eleştiriyorlar. Sahih duyguların mektupları bunlar.
İster Türkiye’de, ister Almanya’da olsunlar; Alman edebiyatının önemli adlarını okurken, çevirirken Türk edebiyatının güncel adlarını da unutmuyorlar. Okuyorlar, değerlendiriyorlar.
Gündelik yaşamları üzerine birbirlerine bilgi veriyorlar. Özlemlerini dile getiriyorlar. Huzuru edebiyatta bulan iki usta.
Behçet Necatigil, onun teliften uzak durmaması için durmadan hatırlatmalarda bulunuyor. Çeviri yüzünden yazmayı ihmal etmesin diye de...
Yazmanın yanı sıra çevirinin de püf noktalarını bu mektuplarda bulabilirsiniz.
Kendi âleminde…
Türkiye’deki kreatif endüstrileri altı farklı komisyonda (Müzik ve Gösteri Sanatları Komisyonu, Sinema, Radyo ve Televizyon Komisyonu, Edebiyat ve Yayıncılık Komisyonu, Görsel Sanatlar, Medya ve Reklamcılık Komisyonu, Dijital Kültür ve Yeni İş Modelleri Komisyonu, Kültürel Miras ve Kültürel İfadelerin Çeşitliliği Komisyonu) ekonomik verimlilik açısından değerlendirilecek, katılımcılarla fikir alışverişi yapılacak ve kongre bildiri metni yayımlanacak.
Amaç: Türkiye ve dünyadaki değişme ve gelişmeleri izleyerek, verimlilik alanında sürdürülebilir kalkınma ve rekabet odaklı ekonomik hedeflere uygun olarak çevre dostu verimlilik politika ve stratejileri hazırlamak, ekonominin tüm kesimlerine, sektörlerine ve işletmelerine yönelik araştırma, eğitim, danışmanlık, yayın, tanıtım ve rehberlik, ölçme, izleme ve değerlendirme çalışmaları yapmak, enstitü, araştırma ve eğitim merkezleri, orta ve yükseköğretim eğitim kurumları kurmak ve işletmek, toplumda verimlilik kültürünün geliştirilmesi ve verimlilik bilincinin oluşturulmasına, verimliliği arttırma program ve projelerinin özendirilmesine ve teşvik edilmesine yönelik çalışmalar ve belgelendirme yapmak ve bu konularda kamuoyuna ve ilgili kurum ve kuruluşlara çözüm seçeneklerinin oluşmasında katkıda bulunmak.
Davetiye de iki ad bulunmaktadır:
Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Özkan ve Türkiye Verimlilik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin Kömürcü’nün katılımıyla cumartesi saat 09.30’da tanıtım filmi gösterisi ve açılış konuşmaları yapılacak.
Eskiden de Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanlığı yapmıştır.
Medyadaki vasatlığın işgalinden yakındı. “Ortalama bir kültür kol geziyor, herkesi teslim alıyor, kolaycıların da hoşuna gidiyor” dedi.
Madalyonun iki yüzü vardır sözü bir gerçeği ifade eder.
NYR’in son sayısında Facebook ve sosyal medya üzerine yazılar okudum, bunu toptan reddettiğim sanılmasın.
Hürriyet Pazar ekinde “Bize ayrılan edebiyatın sonuna geldik!” dosyasındaki yazıları okuyunca bunlarla ilgilenenlere, başkalarına taşıyanlara, tartışma alanına sürenlere de şaşırıyorum.
Türkiye’de her alandaki tartışmaların muhatapları bir duygudan eksiktirler: Yok saymaktan.
Eğer okurları eğitmezseniz, daha okul sıralarından öğrencilere iyi edebiyat örneklerini okutmazsanız, hepsi günübirlik beğeniler girdabına düşer, birer sosyal medya kurbanı olarak ömürlerini tamamlarlar.
Eskiden kahvehanelerde yapılan sohbetlerin daha da düşük kalitesi, sosyal medyada yazılanlar arasında yer alıyor.
Basının da bu konuların bilerek/bilmeyerek yaygınlaşmasını sağladığını da belirtmek isterim.
Anne Frank’ın bir sözünün altına imza atan birinin yaptığı için, “Sosyal medya çalkalandı” diyorlar.
Yahu sosyal medyanın bir özelliği de cahiller koalisyonu olmasıdır.
Kötü kitapları, belli bir edebiyat düzeyi olmayan ortamda tartışmanın anlamsızlığını düşünüyorum.
Yoksa bir savunma, yüceltme amacıyla yazılmışsa, övülene yarar değil zarar getirir.
Radi Dikici’nin yazdığı Zeki Müren–Aşkın Kavurduğu Güneş* kitabı gerçek bir Zeki Müren kişiliğini ortaya koyduğu için, beğenerek, yargıları onaylayarak okudum.
Kitabın ilk sayfasında sevgili dostum Yılmaz Karakoyunlu’nun bir dörtlüğü yer alıyor:
“Her güftede, her bestede çağlardı sesi
Her nağmede gök kubbeyi dağlardı sesi
Emsalini ilham edecek benzeri yok
Âlemleri ahretlere bağlardı sesi”.
Nurettin Topçu gibi insanların serüvenleri, hayat hikâyeleri, Türkiye’nin tarihiyle örtüşür. Şu tanıtıcı cümleleri okuyun: “Bir ilim adamını, bir yazarı, bir sanatçıyı görsel malzeme üzerinden, ondan geride kalan fotoğraf, kartpostal, çizim, not, mektup, kartvizit, müsvedde, imzalı kitap, resmi ve hususi evrak, kapak eskizi gibi malzemeyi merkeze alarak anlatmak ne kadar doğru, yerinde ve yeterli bir hareket olur? Bu kitapta muallim, fikir adamı ve ahlâk filozofu Nurettin Topçu için böyle bir deneme yapılmaktadır.” Ben bu denemenin çok başarılı olduğunu belirtirim. Bu tür kitaplarda önce kronolojinin okunmasını salık veririm.
İlkeli hayatlar örnek alınmalıdır; küçük, gündelik çıkarların esintisi ile değil, ikbal vaatlerinin fırtınasıyla bile eğilmeyen insanlar, yarının kuşaklarına ilham kaynağı olmalıdırlar.
Nurettin Topçu, bugün de okunan biridir. Ama hatırlatmaya ihtiyaç duyulması da olağan karşılanmalıdır. Nasıl okuduğunu, ailesine nasıl yardımcı olduğunu, dünya görüşüne, donanımına aykırı gelen önerileri nasıl kale almadığını görünce, özellikle bir genç olarak kendinize çekidüzen vereceksiniz. Kitaptaki önemli bölümlerden alıntılar yapacağım:
Topçu, Sorbonne’a giderek ‘Conformisme et Revolte’ başlığıyla basılan ve bir ahlak problemi olarak itaat/bağlanma/uysallık-isyan, sosyalizm bireycilik-anarşizm-ferdiyetçilik meselelerini tartışan doktora tezini savunur ve üstün başarıyla verir. Tez savunmasını izleyenler arasında Adnan ve Halide Edip Adıvar da bulunmuştur (Halide Hanım’ın savunma sonunda ağladığı rivayeti de vardır). Sadece fotoğraflara eşlik eden notlardan, açıklamalardan oluşmuyor çalışma, kitaplarından seçmelerle de albüm bütünleşiyor. ‘İsyan Ahlâkı’ yazısını okuyun.
Ömrünün sonuna kadar sürecek muallimlik günleri böylece başlamış olur. Ciddiyetle, zevkle ve heyecanlı.
Galatasaray Lisesi’nde müdürün bazı öğrenciler için istediği iltiması reddeder, İzmir’e tayini çıkar.
Felsefeci Hüseyin Batuhan, hocası Nurettin Topçu’nun etkisiyle, felsefe öğrenimini seçer.
Yemek ve Kültür’ün* iki sayısını not alarak okudum. Hem güncel bilgiler hem de mutfak zevkinin tarihini veren alanının önemli dergisi.
Önce önem sırasına göre aldığım notları sıralamalıyım. Sanırım okurlarım da okuma gereğini duyacaklardır.
Sabahattin Ali’nin Kanal öyküsünden bir bölüm. Konya’dayken yazdıkları, ekmeğini çıkarmak için çalışanların nefis tasviri:
“Bu ovadaki uyuz ağaçlı, kül yığınına benzeyen köylerde insanlar parça parça elleri, yanık derin yüzleri, kenarları çok kırışık gözleriyle çalışarak inatçı topraktan bir lokma ekmek söküp almaya uğraşırlar.”