Bir de baktım, onunla birlikte, sırtında koca bir yük taşıyan arkadaşı da geldi.
O çalışmayı görmemiştim. Masama konulduğunda şaşırmıştım.
Ara Güler o albüme girecek yazıyı ve fotoğrafları seçmiş. Fineart’ın kullanıldığı albümü yapan Diagonal.
Albümün giriş yazısı benim, içinde imzalı başka yazı yok. Benim yazımın altına elyazısıyla tek cümle yazmamı ve imzalamamı istediler, onu Ara’yı anarak yazdım.
Albümün ebadı 80x80, sayfaları açıldığında 80x160 oluyor.
55 sayfa 110 yapraktan oluşan albümde 50 tane İstanbul fotoğrafı var.
Fotoğraflar zedelenmesin diye hepsi de laminasyonla kaplanmış.
Kitabı görebilmek için özel yapılmış kiraz ağacından bir rahlesi var.
Fatih Belediyesi’nin düzenlediği Yeditepe Bienali dolayısıyla Kişisel Sergi ‘90 Yıl 90 Eser’ adlı bir katalog yayımlandı.
Etem Çalışkan Retrospektifi’nin başında Mustafa Demir, Ahmet Özel, Serhat Kula’nın yazılarını okuyacaksınız.
Kendi anlatımıyla yaşamını öğrenelim önce:
“Su ateşte yüz derecede kaynar. On yıl daha çekeceğim bu dünya çilesini.
5 Ocak 1928 (5928)’de Tarsus’un Göçük Köyü’nde dünyaya gelmişim Cennet’ten.
Yazının icadı insanlığın miladı... 5928 doğumlu 6018 yaşımdayım. On yıl daha yazı çizmek istiyorum.
Doğduğumdan beri çalışıyorum. Ana sütü emmek de çalışmaktır... Uykuya ve yemeğe ayrılan zaman, kayıp zaman. Yaşamım ilkçağ (ilkokul), ortaokul, lise (ortaçağ) ve yeniçağ (akademi).
Üç çağın temeli, altı yaşıma kadar olanıdır.
Pür* CD’si çıkan Sırma’nın Pür’ünü dinledim. Elbet bu tür müziğin dinleyicisi değilim ama her yenilikten, değişimden öğrendiklerim vardır.
Önce yaşamöyküsüne değinelim mi?
Ana-baba gazeteci Emine Munyar ile Vahap Munyar, ikisiyle de yıllardır dostuz.
Robert Kolej’de okuyor, Berklee’den burs kazanıyor. Sonra New York’a geliyor, kayıtlarını bile kendi kurduğu stüdyoda yapıyor.
Önce Sırma’nın müzisyen olmasına pek de sıcak bakmamışlar ama onun küçük yaşlarda başlayan yeteneği onlara söz hakkı bırakmamış.
Ben daima ana-babaların çocuğun yeteneğini göz önünde bulundurmalarını salık veririm. Çocuklar mesleklerini kendileri seçsinler, aile onu desteklesin.
Türü, elektronik pop. Müziği için söyledikleri, adeta benim gibi dinleyicilerin yaklaşımını özetliyor:
“Teknoloji ilerledikçe ses dizaynı da ilerliyor. İnsanlar yeni sesler duymaya aç. Dinleyici beğendiği ve ilgilendiği tarzlara yakın şarkılara rağbet edebilir.”
‘Fahrelnissa Zeid – İç Dünyaların Ressamı’ Adile Laidi–Hannieh Çev.: Esin Berktaş, Çiçek Öztek Res Yayınları
Resim sergilerinde eserleri sergilenen ressamların hayatına, sanatına dair kitapların yayımlanması, sergiden sonra da sanatçının kalıcı kılınmasını sağlıyor.
Fahrelnissa Zeid’in Dirimart’taki sergisini gezdim. Hiç kuşkusuz daha önce de ressamın tablolarını çeşitli sergilerde gördük, bunların başında İstanbul Modern geliyor.
Bir kez daha bu resimleri görmek, Türk resminin önemli bir sanatçısını daha yakından tanımamazı sağlıyor.
Bu sergi sırasında önemli bir kitap da yayımlandı.
Adile Laidi – Hannieh’in yazdığı, Esin Berktaş ve Çiçek Öztek’in dilimize çevirdiği ‘Fahrelnissa Zeid – İç Dünyaların Ressamı’.
Dün bir yazar ve çevirmen arkadaşımla ödül alan kitabı üzerine konuştum. Ödülü veren de kitabevi de ilgi göstermemiş.
Edebiyat dünyası sadece en çok satanlardan ibaret değildir.
Medyayı, televizyon kanallarını, gazeteleri izlediğinizde sizin de dikkatinizden kaçmamıştır. Bazen televizyonlarda tek söze, gazetelerde tek satıra rastlayamazsınız.
En yaygın sanat türü edebiyat olduğuna göre bu ihmali gün ışığına çıkarmaya karar verdim.
Resim, fotoğraf ödülleri de veriliyor, hele onlardan hiç haberimiz olmaz, yokmuş gibi davranırız. Neyse ki şimdi özel müzeler, galeriler sayesinde ziyaretçiler geliyor, gazetelere haber oluyor.
Peki medya hangi ödüllere aslan payını ayırıyor?
Sinema festivallerine, televizyon ödüllerine sayfalarca yer veriliyor, saatlerce televizyonlarda özel programlar yapılıyor. Onlara özel muhabirler tahsis ediliyor. Ödül kazananlarla röportaj yapmakta magazin yazarları adeta yarışıyor.
Dünyaca ünlü, ödüller almış yazarlarımız var. Başta Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan
Program şöyle:
11.00 Açılış
Kurdele kesimi
Konuşmalar:
Doğan Hızlan
Prof. Dr. Nabi Avcı
12.00 Türk edebiyatının ünlü kalemleri ile söyleşiler:
Buket Uzuner
Ancak yeni rejimin kültür/sanat/edebiyat/müzik alanında yaptıkları yenilikler söz konusu olduğunda bu yenilenmenin, Avrupa’ya yönelmenin Tanzimat’tan bu yana çizelgesini ortaya koymazsanız eksik kalır ve yanlış anlaşılır.
Tanzimat’la başlayan, özellikle müziği etkileyen yenileşmenin Atatürk devamını sağlamış, onu bir evrim/devrim temeline oturtmuştur. Sarayda Batı müziğinin çalındığını hatırlatırsak, tarihi gelişmeyi daha gerçekçi biçimde sunmuş oluruz.
Elbette Cumhuriyet’in siyasal, toplumsal tarihini öğrenmeliyiz ama bu doğrultuda sanata yansıyışını da kulak ardı etmemeliyiz.
1. yıl kutlamaları içinde, coşkunun ardındaki kültürel değişimi de irdelemeliyiz. Osmanlı’da sanat dünyasıyla sultanın kurduğu bireysel ilişkiler, takdirler, taltifler Cumhuriyet’te kurumsallaşmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ndan tutun Devlet Tiyatroları’na, Opera ve Bale’ye uzayan çizgi bunun kanıtıdır. Devletin yardımını, korumasını ben hâlâ geçerli bir davranış olarak yorumluyorum.
Rejim değiştiğinde, Batı kültürünün tekniği ile Doğu kültürünün içeriğini birleştirme girişimleri arttı, daha doğrusu devletin kültür politikası bu anlayış üzerine biçimlendirildi.
Değişime karar veren liderler, kişisel zevklerini terk ederek, olanın yerine olması gerekeni koyarlar. Çünkü siyasal rejimin yerleşmesi için onu besleyen bir kültürün olması, bunun yaşama biçimine dönüştürülmesi gerekir.
Müren Beykan’ın yazısında Sevin Okyay, “Büyümekten korkuyorum” diyor. Hiç korkma, ikimiz de aynı dertten mustaribiz, genlerimiz büyümeye müsait değil.
Aynı çatı altında da olduk Okyay’la, bilimkurgu filmlerinde rastladığımız makineler gibi çalışırdı. Kavrama yeteneğine her zaman hayranlık duymuşumdur.
Sevin Okyay’ın anı/deneme kitabı ‘Ara Sıra ve Daima’yı’ okurken onun bilgiden gelen sevecenliğini düşündüm. Birkaç yıldır Talât Sait Halman Çeviri Ödülleri’nin jürisinde beraber çalışıyoruz. Hangi kitabı ona havale etsek, “Hayır” dediğine şahit olmadım. Ödüle katılan kitaplar arasında Japonca, Çince olduğu için bize iş kalmasın diye şimdi o dilleri öğreniyordur.
Ömrü boyunca beynini süslemekle meşgul olduğu için harici süslemelerden uzak durmuştur. Bu yüzden de üstünün arandığını öğrenen bir arkadaşı, “Seni anarşiste benzetmişler” demiş, bu olayın geçtiği zaman da 54 yaşındaymış.
‘Ara Sıra
ve Daima’ Sevin Okyay ON8 Yayınları.