Yarın saat 20.30’da Marmara Kolejleri salonunda düzenlenen konserin sanat yönetmenliğini Nevzad Atlığ üstleniyor.
Yıllardır önemli bir koroyu yöneten, uzunçalarlar ve CD’ler dolduran Atlığ, şimdi Bodrum’da çalışmalarını sürdürüyor, orada da musiki etkinlikleri düzenliyor.
Halen Bodrum’da aktif olarak sanat faaliyetlerine öncü oluyor. Önceki yıllarda da Münip Utandı ve Adnan Mungan başta olmak üzere birçok sanatçı onun çağrısına uyarak Bodrum’da konser verdiler. Bu yıl da Ali Rıza Kural, Atlığ’ın arzusunu yerine getiriyor.Bu konser, aynı zamanda Kural’ın Türk musikisine başlayışımın 50. yılına denk düşüyor. Okuyacağı eserleri, Atlığ’la birlikte seçtiler. Ut sanatçısı Osman Nuri Özpekel de programın hazırlanması ve yazılmasına katkıda bulundu.
Prof. Dr. Ali Rıza Kural kimdir? 1951 yılında Samsun’un Bafra ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Samsun’da tamamladı. O yıllarda mandolin ve keman dersleri alarak musikiye başlayan Dr. Ali Rıza Kural, tıp eğitimine başlamak üzere İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne 1968 yılında girdi. Eşzamanlı olarak aynı yıl merhum Arif Sami Toker’den nota ve nazariyat dersleri almaya başladı. Kural, 1969-1970 eğitim yılında İstanbul Belediye Konservatuvarı Türk Musikisi Bölümü’ne girdi. Konservatuvarda Prof. Dr. Nevzad Atlığ, Süheyla Altmışdört, İsmail Hakkı Özkan, Muazzam Sepetçioğlu ve Naime Batanay gibi hocalardan musiki eğitimi ve Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça’dan ders alan Kural, bugün Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu olarak bilinen eski adıyla ‘Kültür Bakanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nun ilk mensuplarından biri oldu. Konservatuvar eğitimini 1973 yılında başarıyla tamamlarken, 1974 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden de mezun oldu. Prof. Dr. Nevzad Atlığ’ın yönlendirmesiyle aynı yıl Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde üroloji ihtisasına başlayan Dr. Ali Rıza Kural, ileriki yıllarda aynı kurumda doçent ve profesör olarak akademik gelişimini sürdürdü. Prof. Dr. Nevzad Atlığ şefliğindeki Devlet Klasik Türk Musikisi Korosu konserlerine uzun yıllar misafir solist olarak katıldı ve TRT İstanbul Radyosu imtihanlarını kazanarak istisna akdi kadrosu çerçevesinde solo bantlar yaptı. Birçok dernek ve kuruma yardım amacıyla özel konserler veren Dr. Kural’ın ilk albümü ‘Hayal İçinde’yi 2008 yılında, ikinci ve üçüncü albümleri ‘Klasikler’ ve ‘Sevdiklerimin Sevdikleri’ni 2016 yılında dinleyicilere sunuldu.
*
KONSER PROGRAMI
Birinci bölüm:
- Refik Fersan - Hicâz Peşrevi.
Edebiyat tarihinin yeniden yayımlanan kitapları ağırlıklı olarak düzyazı türünde.
Nedense kapsamlı bir edebiyat tarihi ile monografi kitaplarına rastlanmıyor.
Edebiyat tarihi kitapları için yeni anlayışa uygun bir tarih hazırlanmasını öneriyorum. Tek bir kişinin kaleminden çıkmayan, her konuyu başka bir uzmanın yazdığı bir edebiyat tarihi. Bir kurul oluşturulsun, işbölümü, madde bölümü yapılsın, bir redaktörler kurulu da onları gözden geçirsin.
Halit Ziya Uşaklıgil’in romanı Aşk-ı Memnu televizyon dizisi olduğunda çeşitli baskıları da yapıldı. Kitapların başına konulan önsözler dışında, iyi bir Halit Ziya Uşaklıgil incelemesi yayımlanmadı. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ndeki tezlerden, doktora çalışmalarından böyle bir kitap ortaya çıktı mı bilemem.
Bir zamanlar ‘hayatı, sanatı’ başlıklı kitaplar yayımlanırdı. O zaman yazar hakkında özet bir bilgi edinirdiniz. Gerçi bu bilgiyi genişletecek kaynak da bulamazdınız. Bu tür kitaplara gereksinim duyduğumuzu iyi okurlar da kabul edeceklerdir.
Bâkî Hoca’nın (Gölpınarlı) divan şairinin belli başlı ustaları, dönemleri üzerine kitapları hâlâ bu alanın rakipsiz çalışmaları olarak yaşıyor.
Kapsamlı ve değişik adlardan yapılmış bir edebiyat tarihi kitap dışında internette de yer alabilir.
Ben bu tür çalışmaların parayla girilen sitelerde yer almasını istiyorum.
Eski köşe yazarları en ciddi konularda bile mizaha başvururlar, konuyu daha iyi anlamamızı sağlarlardı.
Bu yazı da nereden çıktı derseniz, açıklayayım. Hafta sonunu Bursa Kitap Fuarı’nda geçirdiğim için, Karagöz ile Hacivat’ın şehrinde bu konuyu düşündüm.
Karagöz ile Hacivat’ı çok severim, o oyunlar hem kişisel eleştiriyi içerir hem de toplumsal saptamaları. Sınıflar arası bir söz şölenidir.
Hoşlanmadığım sözlerden biri de ağır ol molla desinler uyarısıdır.
Mizah sanırım televizyonlara ve bir de sinemamıza kaldı. Genellikle hafta sonlarında köşe yazarları, yazılarını fıkralarla süslerlerdi. Nasreddin Hoca’dan alıntılar yaparlardı.
Mizah tarihimize baktığımızda, eleştirel söylemlerde en çok dikkati çeken bu tür yazılardı.
Bazılarını okurken kahkahalara boğulur, bazen de bir gülümseme ile yetinirdik.
İnce zekânın yergisi de övgüsü de bir edebiyat lezzeti taşır.
Özellikle Türk Beşleri’nden Adnan Saygun’u her zaman repertuvarına koyması ona ayrı bir önem kazandırmaktadır.
Hocası olan besteci 2. piyano konçertosunu ona ithaf etmiştir.
Ulusal ve uluslararası birçok ödül almıştır.
Bütün dünyayı dolaştı iyi orkestralar eşlik etti, 20’yi aşkın CD’si çıktı.
Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’nin sanat danışmanlığını yapmaktadır.
Çalışmalarından konu başlıklarını özetledim:
İz TV’nin yaptığı belgesel tamamlandı, yayına girdi.
9-10 Mart’ta İzmir’de piyano öğrencileriyle bir workshop gerçekleştirecek.
Sermet Muhtar Alus, 1887’de İstanbul’da doğdu, 1952’de yine İstanbul’da öldü. Aslında magazin basını İstanbul’un, gerçek İstanbul’u yansıtmayan semtlerini seçiyor yazmak için. Çünkü ilgilendikleri kişiler oraya gidiyor. Bu semt de genellikle Pera oluyor. Yani kozmopolit bir semt.
Elbet Tanzimat’tan bu yana oranın kültürü önemli ama diğer semtlerin, başta Tarihi Yarımada olmak üzere, bir ülkenin kültürünü, yaşama biçimini oluşturan semtleri de ihmal ettiğiniz anda eksik bir şehir tarihi yerleşir belleğinize.
Kibarı, uleması, esnafı, komiği...
Gerçekten de bir şehir rehberi bu kitap. İstanbul’u, kenar semtlerini de anlatan yazarlar okunmalı. Mahmut Yesari’yi, Osman Cemal Kaygılı’yı, İstanbul’da yaşayan biri okumadıysa, yaşadığı şehri bilmiyor demektir. Hiç kuşkusuz bu adları izleyen ustalık derecesinde iki ad daha var: Orhan Kemal ve Adnan Özyalçıner. Çünkü onlar da tanıklıklarını ustaca okurlarına aktardılar.
‘İstanbul Kazan Ben Kepçe’ kitabının bu baskısını değerli tarihçi Necdet Sakaoğlu hazırladı. Önsöz’den bazı satırları okuyalım: “Ahmet Rasim, Çaylak Tevfik, Musahipzade Celâl, Abdülhak Şinasi, Sermet Muhtar... Eski aydın İstanbulluların, bize eserler bırakan son temsilcileridir. Onlarla birlikte, uzun bir süreçte her ulustan ve dinden insanların yeşertip yaşattığı İstanbul kültürünün, giderek İstanbul topografyasının yitirilmekte olması bu kenti sevenler için onulmaz bir acı nedenidir. Kentin, eski özelliklerini koruduğu yıllarda hazırladığı bu rehbere, Sermet Muhtar Alus’un ‘İstanbul Kazan Ben Kepçe’ adını vermesi, içerik zenginliği ve farklılığı bakımından tam bir zarf-mazruf uygunluğu örneğidir. Çünkü bu çok iyi planlanmış eserde, İstanbul’un salt semtleri, eski eserleri, anıtları değil, bunlarla içli dışlı her şey, yaşanan bir kent ve payitaht, ricali, kibarı, uleması, esnafı, kalem efendisi, memuru, komiği, meyhanecisi, ayyaşı, kabadayısı... ile, mekânları ve tarihiyle bir film gibi verilmiştir.”
Anılarımı canlandırıyor
Bu önsözdeki en önemli saptama, bir semti insanlarıyla anlatmaktır çünkü o insanları tasvir etmediğiniz sürece, yaşayan bir rehber olması imkânsızdır.
Kurumların, yerel yönetimlerin Vedat Günyol gibi adları yaşatmak için çaba göstermeleri gerekiyor.
Mustafa Köz, Vedat Günyol Belgeliği’nin de Türkiye Yazarlar Sendikası Müzesi’nde açılacağını söyledi.
Vedat Günyol anısına 3. kez düzenlenen Vedat Günyol Deneme Yarışması’nın ödül töreni, 3 Mart tarihinde Kartal’da gerçekleştirildi. Yarışmayı, ‘Sanatımı Koru Ey Tarih’ adlı dosyası ile kazanan Hakan Güngör, ödülünü Kartal Belediyesi Başkan Yardımcısı Mustafa Fehmi Okay’ın elinden aldı.
Ödül töreni öncesinde ‘Uzak Yakın, Vedat Günyol Anılarıyla Resim Sergisi’nin açılışı gerçekleştirildi.
Bu yıl seçici kurul üyelerince, yarışmaya katılan kitaplar arasından, Vedat Günyol Deneme Ödülü’ne ilişkin düşünce birlikteliği sağlanamadığından, ödülün sadece ‘Genç Deneme Yazarı’ kategorisinde verilmesi uygun görülmüş.
Vedat Günyol Deneme Ödülü Seçici Kurulu şu isimlerden oluşuyor:
Celal Ülgen,
Cengiz Bektaş,
Bursa’da önemli müzeler var, tekstilden Malik Aksel’in resimlerine kadar bilgi ve görgümüzü arttıracak eşya ve objeleri görebilirsiniz.
Bursa’nın bir orkestrası da var.
Ben her gidişimde Mudanya’ya uğrarım, Trilye’yi gezerim. Zeytinlerin, zeytinyağı şişelerinin ortasında, Ege/Akdeniz karışımı bir ruh halini yaşarım.
Sanırım Bursa’nın adı geçince hepimiz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bursa’da Zaman şiirinden dizeler mırıldanırız.
Bir kenti edebiyatçıların rehberliğinde gezen, yaşayan biri için bu şiir okunmadan, bilinmeden Bursa gezilmez.
Bursa’da 17. TÜYAP Kitap Fuarı 9 Mart’ta açılıyor, 17 Mart akşamı da kapanıyor.
Fuarlarda dolaşmayı severim, kitaplar arasında fantastik bir dünyadaymışım gibi hissederim kendimi.
Çocuk ziyaretçilerin de ayrı bir havası vardır, kitap alırlar, arkadaş toplulukları oturup birbirlerine aldıkları kitapları anlatırlar.
Bu sempozyumların kitaplaşması ise tanınma yaygınlığını arttırıyor.
MSGSÜ’de (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) düzenlenen Neşet Günal Sempozyumu’ndaki konuşmalar kitap halinde yayımlandı.
Kitabın editörlüğünü Aydın Ayan üstlenmiş.
Sempozyum dönemin rektörü Yalçın Karayağız tarafından yapılmıştı.
O sempozyuma ben de katılmıştım. Neşet Günal’ı tanıdım, konuştum, resimleri benim için Anadolu coğrafyasının, insanının, köylüsünün belleğimde kalan ürünleridir. Onları, yaşadıklarını, çilelerini o yüzlerden okursunuz.
Bir ressam, yaşadığı ülkenin insanlarını böylesine bir ustalıkla tuvaline yansıtıyorsa ustalığı tartışılmaz.
İlk oturumda onun belgeselini çeken Sami Şekeroğlu’nun konuşmasını dinledik.
Birinci ‘Toprak Adamları,’ ikincisi de ‘Neşet Günal Belgeseli’ydi.