Mektup edebiyatımız örnekler bakımından zengin bir toplama kavuşmuştur.
Zaman zaman, bu mektuplar kitaba dönüştüğünde sözünü ederim.
Daha önce onlardan söz ettiğim için tekrarlamayı gereksiz buluyorum, bu konuda Nedret Gürcan, Turgut Çeviker’in arşivinden bazı örnekler yayımlandı.
Şimdi öyle bir mektuplaşmanın vuku bulduğunu sanmıyorum, bilgisayar bana kalırsa mektuplaşmayı bitirdi.
Oysa kâğıdından mürekkebine kadar, kişinin beğenisini simgeleyen bir haberleşme aracıdır.
Mektup üzerine şiirler de vardır. Mektup üzerine türküler de vardır. Teknoloji alışkanlıklarımızı da, zevklerimizi de değiştiriyor, çalışmamızı kolaylaştırıyor.
Cumhuriyet kuşağının çalışkanlığı her zaman beni etkilemiştir, işlerine düşkünlüğü, durmadan, gece gündüz demeden çalışmaları.
Böyle bir örnek kitap dikkatimi çekti.
Üç öykü seçiciler kurulunda yeni öykü kitaplarını okudum.
Kişisel yargımı tartışabilirsiniz. Son zamanlarda edebiyatın yükselen türü öykü.
Genç öykücüler, sadece yetenek eşliğinde yazmıyorlar, türün iyi örneklerini okuyarak, yurtiçi ve yurtdışındaki yaşantılarını edebiyat süzgecinden geçirerek sunuyorlar.
Dikkatimi çeken bir başka özellik de, yurtdışında okuyan veya yurtdışında uzun süre kalmış olan ya da orada yaşayanların Türkçeye ayrı bir dil lezzeti kattığı kanısındayım.
Konu zenginliği ilk okumalarda vereceğiniz toplam kararı oluşturuyor. Türkiye gibi Anadolu’dan büyük kentlere kadar uzayan nüfus çeşitliliği, zengin malzemenin kaynağı.
Anadolu’nun çeşitli kentlerinde yaşayanlar, özellikle Köy Enstitülü yazarlar, bize Anadolu gerçeğini ilettiler. Tanıklığın verdiği inandırıcı gücü onlardan okuduk.
Onlar olmasaydı dünün Anadolu’sunu bilmeyecektik.
Bugünün kuşağı ise yerel sınırları aşmış, dünyayı bir bütün olarak algılıyorlar.
Evimizde edebiyat toplantıları organize ederdi edebiyat dünyası burada şekillenirdi.
Hatta babam Aziz Nesin’i Yahya Kemal Beyatlı ile tanıştırarak onu edebiyat dünyasına sokmuştur.
Annem Suat Kural ise İstanbul Kız Lisesi’ni bitirmiş , İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiş ancak babam ile evlenince okulu bırakmak zorunda kalmış.
Bir fotoğraf karesinden dostlukların öyküsü, buluşmaların tarihini çıkarmak mümkündür.
Ara Güler’in fotoğrafın tanıklığını vurgulaması, gerçeğin tekrarlanmasıdır.
Orhan Kural,
Bu demektir ki İstanbul’un çeşitli semtlerinde sabahtan akşama kadar müzik yankılanacak.
Yaşadığınız ya da bilmediğiniz mekânları müzikle tanıyacaksınız.
Bu yılın teması “Var olmanın karanlığı, var olmanın aydınlığı”.
30 Haziran’a kadar yaşamınızı seslendirecek günleri ajandanıza kaydedin.
Klasik Batı müziğinin tanınmış solistlerini, topluluklarını dinleyeceksiniz.
Müzik dışında birçok yazar, müzisyen program hakkında konuşmalar yapacak.
Bildiğiniz salonların yanı sıra, sabahları da yeni tanıyacağınız mekânlarda müzik dinleyeceksiniz.
15 Haziran saat 11.00’de Avusturya Kültür Ofisi bahçesinde Viyanalı blok flüt üçlüsünü seveceğinizden kuşkum yok.
(Beş üzerinden dört yıldız)
Ben Leyla Gencer
Evin İlyasoğlu
Yapı Kredi Yayınları
352 sayfa
125 TL
Evin İlyasoğlu, Leyla Gencer’in meslekte zirveye çıkışının öyküsünü yazarken, o dönemde başka sanatçılar hakkında bilgi vererek de bulunduğu ortamı aktarıyor. Böylece onu daha doğru biçimde değerlendiriyoruz. Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda ilk temsilini dinlediğim Leyla Gencer’in ‘long play’lerini İtalya’ya kitap fuarı için gittiğimde toplamıştım.
‘Önsöz’ün başlığı ‘Leyla Gencer’i Yazmak’: “Leyla Gencer, La Diva Turca, 20. yüzyılın gelmiş geçmiş muhteşem sopranosu olarak müzik tarihine geçti. Doğa vergisi yeteneği, inanılmaz enerjisi ve çalışkanlığıyla 20. yüzyıl opera icracıları arasında unutulmaz bir yere sahip oldu. 1950’den 1983’e kadar opera temsilleriyle dünya sahnelerinin aranan prima donnasıydı. Opera temsillerinden sonraki yıllarında resitalleriyle, hatta çadır tiyatrolarındaki temsilleriyle, konferanslarıyla, hocalığıyla hep gündemde kaldı. Kendini yeni kuşak operacılar yetiştirmeye adadı. Bugün nice opera sanatçısına veya operasevere sorun, hepsi de La Scala’nın bu ünlü Diva’sını tanımlamadan önce neredeyse saygı duruşuna geçecektir.”
Başlık şöyle:
‘Yirmi klasik kitap’.
Kitapların çeşidini de ana başlıklar altında saptamış:
Yemek ve bahçe üzerine kitaplar
Sanatçıların hayatı üzerine kitaplar
Yirminci yüzyıl İngiliz kadın yazarları
Klasik eserler
Aile ve aile meseleleri üzerine yayınlar
İstanbul Kültür Üniversitesi’nde yeni bir sergiye gittim.
Sergi kataloğunun
başında üniversite mütevelli heyeti onursal başkanı Fahamettin Akıngüç’ün bir sunum yazısı var:
“Kısa adı İKÜSAG olan İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerimiz, bugüne kadar resim, heykel, fotoğraf, tasarım olmak üzere farklı dallarda ürün veren sanatçılara ve yapıtlarına ev sahipliği yaptı.
Tüyap Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Ünal’ın vizyonuyla şekillenen ve her yıl ARTİST etkinliğiyle giderek zenginleşen TÜYAP Koleksiyonu’nda emeği geçen tüm sanatçıları ve kültür dostlarını içtenlikle selamlıyor; kendilerine uzun, verimli ve rengârenk bir sanat yaşamı diliyorum.”
Rektör Prof. Dr. Erhan Güzel de serginin fakültedeki önemini vurguluyor:
“Kültür, kendi yapıları
25 Nisan’da başlayan Belgesel Günleri, bu türde Türkiye’de ve başka ülkelerde yapılan nitelikli çalışmaların yarışmasını,
ödüllendirilmesini sağlıyor.
Açılış filmi The Eye of İstanbul’du.
- Günlerde toplam 73 belgesel film seyredildi.
- Yarışma bölümünde 10’u öğrenci, 10’u profesyonel ve 12’si uluslararası kategoride
olmak üzere toplam 32 film seyredildi.
- TRT yapımlarının da yer aldığı ‘Özel Seçki’de belgesel sinemanın en seçkin örnekleri yer aldı.
- Panorama bölümünde evrensel temaları, çarpıcı içerikleri ve yenilikçi görsel ve anlatımsal yaklaşımlarıyla dikkat çeken yapıtlardan oluşan geniş bir yelpaze sunuldu.