Üstelik İZDSO, belli bir coğrafyanın içinde kalmadı; yurt çapında, dünya ölçeğinde de birçok başarılı konserler verdi, kayıtlar yaptı.
Bizim orkestralarımızın bence yazılması gereken bir yanı da ünleri dünyaya ulaşan solistlerin, icracıların, şeflerin yetişmesini sağlamak. Senfoni orkestralarımız bizim bestecilerimizin eserlerini de seslendiriyorlar, böylece yalnız ustaların değil yeni kuşak bestecilerin de başarılı bestelerini bu orkestralardan dinliyoruz.
Yurtdışı turnelerinde de bu eserleri çaldıklarında yabancı orkestraların repertuvarlarında yer almaları da mümkün oluyor.
İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, 1975 yılında dönemin Güzel Sanatlar Genel Müdürü Mehmet Özel’in önerisi ve Kültür Bakanı Nermin Nefçi’nin onayı ile Devlet Sanatçısı Prof. Hikmet Şimşek önderliğinde, Ankara Devlet Operası keman sanatçılarından Tuncer Olcay’ın kurucu müdür olarak atanmasıyla bir oda müziği topluluğu niteliğinde kurulmuş, çok kısa süre içerisinde olağanüstü büyüme ve gelişme göstererek senfonik bir orkestra hacmine kavuşmuştur.
Mehmet Özel (1932-2017) görevi sırasında çok başarılı olmuş, yeni kültürel birimler açmıştır.
Nermin Nefçi de (1924-2003) bu projeyi onaylayarak İzmir’e bir orkestra kazandırmıştır.
Orkestra şeflerinden
Osman Hamdi Bey, hem resim tarihimizde hem müzecilik tarihinde önemli bir addır.
Ayrıca ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ ile de resim tarihinde özgün bir yer almıştır.
‘Bir Osmanlı Aydını’(*) adlı kitap, sanatı, kişiliği, çalışmaları üzerine özlü bilgiler içeriyor.
Sunuş’ta kitabın niteliği şöyle özetlenmiş:
“Elinizdeki küçük kitap bu ilginç kişiliğin gerçekten kim olduğu sorusuna, yaşamından ve sanatından farklı ayrıntılarla bir pencere açmaya çalışacaktır. Osman Hamdi Bey hakkındaki bu kitapçık kapsamlı, detaylı ve tamamıyla özgün bir inceleme olma iddiasında değildir. Sanatçı, daha çok yaşamöyküsüne dair derlenmiş bazı ayrıntılar ve tanıklıklar üzerinde durularak farklı yönleriyle aktarılmaya çalışırken belli başlı bazı eserleri incelenerek ressam kimliği üzerine bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır. Osman Hamdi Bey’in yaşamı ve 19. yüzyıl kültür-sanat ortamındaki etkinliği üzerine kafa yorulduğunda, onun çok yönlü kişiliği ilk dikkati çeken unsurlardan biridir. Bazen bir arkeolog, müzeci, bazen ressam ya da uluslararası bir serginin komiseri, bir tiyatro yazarı, belediye başkanı, bazen de oryantalist bir romanın kahramanı olarak karşımıza çıkar.
Fakat Osman Hamdi’yle ilgili kesin olarak söylenebilecek bir şey varsa o da sanatçının Osmanlı yenileşme ve batılılaşma sürecinin başlıca aktörlerinden biri olduğu gerçeğidir. Batı ve Doğu arasında bir köprü olma özelliği sanatçının tüm etkinliklerinin ortak paydasını oluşturur.
Daha önce de yazlık yerlerdeki festivalleri yazmıştım.
1998 yılından beri Hakan Erdoğan Productions’ın düzenlediği ‘İstanbul Bach Günleri’, saraylar, müzeler gibi mekânlarda gerçekleştirildi.
Bach&Love, Bach Before&After, Bach&Bahar gibi isimler ve temalarla yapıldı.
Bu yaz gerçekleştirilecek ‘Bachçede Yaz Festivali’ 5 Ağustos-5 Eylül tarihleri arasında Sakıp Sabancı Müzesi Fıstıklı Teras’ta yapılacak.
Katılacak solist ve topluluklar:
16-18. yüzyıl Avrupa ve Osmanlı saray müziklerini çalan İzmir Barok: Açılış konseri. 5 Ağustos.
Globus Music Moscow: Barok müzik. 6 Ağustos.
Thomas Gabriel Trio: 21 Ağustos.
İstanbul’un yenilikçi ve yaratıcı potansiyelinin küresel ölçekte tanıtımını ve görünürlüğünü arttırmayı amaçlayan programda misafir sanatçılar, İstanbul’da ahşap oymadan seramiğe, metal sıvamadan yorgancılığa kadar pek çok zanaatın ustasıyla bir araya gelecekler.
İstanbul Kalkınma Ajansı’nın (İSTKA) Yenilikçi ve Yaratıcı İstanbul Mali Destek Programı çerçevesinde desteklediği proje kapsamında, her biri kendi üretim süreçlerinde zanaat ve gelenek konularına odaklanan ya da farklı malzeme ve tekniklerle çalışmalarını yürüten sanatçılar, şehrin dört yanındaki zanaat atölyelerini geziyor ve sürece tanık oluyor. Böylece kimlerle çalışacaklarına karar veriyor ve ülkelerine döndükten sonra üretim sürecini başlatıyor.
Hollanda’dan Azerbaycan’a, Meksika’dan Danimarka’ya uluslararası bienallere, sergilere katılmış, dünyanın önde gelen müze ve sanat kurumlarının koleksiyonlarında yapıtlar yer alıyor. Program süresince üretilecek yapıtlar, Şubat 2020’de İstanbul Modern’de sergilenecek ve sergiye eşlik etmek üzere hazırlanacak katalog, projenin kaydını oluşturacak. Bu süreçte sanatçılarla atölye çalışmaları düzenlenerek kamusal programların hazırlanması ve sergiye paralel eğitim atölyelerinin gerçekleştirilmesi de planlanıyor.
*
SANATÇILARIN kısa biyografileri şöyle:
- Servet Koçyiğit: 1971 yılında doğan Servet Koçyiğit, Amsterdam’daki Gerrit Rietveld Akademisi’nde görsel sanatlar eğitimi aldı. Koçyiğit, yaşamının çeşitli dönemlerinde Almanya, Fransa, İsrail ve Güney Afrika gibi dünyanın farklı noktalarında yaşadı ve çalıştı. Başta İstanbul Bienali olmak üzere çeşitli bienallere ve sergilere katılıyor. Amsterdam ve İstanbul arasında çalışmalarını sürdürüyor. Sanatçı ayrıca 2016 yılındaki Shpilman Fotoğrafta Mükemmellik Ödülü ile 2012 yılındaki Lianzhou Fotoğraf Festivali’nde Yılın Fotoğrafçısı Ödülü’nün sahibidir.
- Rana Begum: 1977 yılında doğduğu ülke Bangladeş’ten ayrılarak ailesiyle birlikte Birleşik Krallık’a yerleşen Rana Begum, Chelsea Sanat ve Tasarım Koleji’nde Resim bölümünde lisansını, Slade Güzel Sanatlar Okulu’nda yine aynı bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Sanatçı yaşamını ve çalışmalarını Londra’da sürdürüyor. Resim ve heykel gibi farklı ifade araçlarını kullanan sanatçı, yapıtlarında kent mimarisinden ve İslam sanatından etkileniyor.
-
Solist
Serda Türkel Oter”*
Kitap kime ithaf edilmiş?
“Hayat yolumda her zaman rehberim, ışığım, idolüm olan güzel annem Müşerref Türkel’in aziz hâtırasına”.
Albümün başında sanatçının Teşekkürler yazısı, CD’ye katkıda bulunanlar hakkında bilgi veriyor: “Bu çalışma, büyük bestekâr Hammâmizâde İsmâil Dede Efendi’nin doğumunun 241. yılı anısına hazırlanmışır.
Arşiv niteliği de taşıyan bu albümün hazırlık aşamasında güfteler ve farklı nüshalar üzerinde titizlikle çalışılmış, eserlerin mânâsı doğrultusunda, klasik üslûpla icrâsı hedeflenmiştir.
Ümid ediyoruz ki bu yolda muvaffak olabilmişizdir.
Metin Turan’ın hazırladığı Üç Kanatlı Masal Kuşu: Oğuz Tansel kitabı, bazı değerleri hatırlamamızı sağlıyor.
Turan’ın kitabın başındaki Halk Kültürü, Yaratıcılık ve Oğuz Tansel yazısından bazı satırlar:
“Türkiye’de sanat edebiyat insanlarının portreleriyle ilgili çalışma yaparken, onların kişisel hayatlarını şekillendiren toplumsal ortamı, dolayısıyla da tarihsel dilimi de göz önünde bulundurmak gereği duyarım.
Oğuz Tansel adı bu bakımdan oldukça belirleyicidir. Zira, böylesi kişilerin ürünlerine yaklaşırken, Türk edebiyat tarihiyle ilgili olduğu kadar, eğitim ve sanat tarihiyle ve ona keza siyaset tarihiyle ilgili olaylarda da bir dolu bağıntıyı aramak gereği ortaya çıkar. Oğuz Tansel’in folklorculuğuna eğilirken, O’nun bu alandaki uğraşlarını iki ana başlık altında toplamak gereği belirir. Birincisi bir derlemeci olarak, ikincisi de yaratıcı yazar olarak çağdaş Türk yazınına, özellikle çocuk yazınına kazandırdığı yapıtlardır.
Oğuz Tansel yaratıcılığı, özellikle masallar göz önüne alındığında, bildik anlamdaki masal derleyicilerinin aktarmacılığı olarak görülmemelidir. O’nun derlemelerde gösterdiği özen, edebiyat insanı olarak yaratıcılığıyla bütünleştiğinde, ‘masalcı babaya’ dönüşür.”
Oğuz Tansel 15 Şubat 1915 yılında doğdu, 30 Ekim 1994’te aramızdan ayrıldı.Kitapta 81 kişinin yazısı var.
Ürün Yayınları (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)
Kimler ne dedi?
Yanlış anımsamıyorsam o kitabı ilk baskısını Altın Kitaplar Yayınevi’nde ben yayımlamıştım.
Yerel yönetimler, orada yaşamış, orayı yazmış, adı o kent, ilçe, belde ile bütünleşmiş kişiler için böyle anma programları yapmalı. Hiç kuşkusuz kalıcı bir girişimde de bulunmalı.
Evi varsa onu onarmalı, semtin bir yerine onun hayatına dair bilgiler, kitapları konulmalı.
Rıfat Ilgaz, yakından tanıdığım, saydığım, sevdiğim bir edebiyatçıydı.
İyi bir şairdi, ne yazık ki Hababam Sınıfı öylesine ünlendi ki birçok çalışmasını örttü.
Birçok yazarın bu konudaki yakınmasına tanıklık ettim.
Kitabı çıktıktan sonra tanıştığım Ahmet Muhip Dıranas da Fahriye Abla’dan yakınırdı, “Onun ünü diğer şiirlerin görmezden gelinmesine sebep oldu” demişti.
Fahriye Abla
Dr. Hidayet Sayın’ın Pembe Kadın oyununu Yıldız Kenter oynamıştı.
Toplu Oyunlar’ı bana ulaşınca o oyunu ve oyuncuyu anımsadım.
Dr. Hidayet Sayın kimdir?
1929 yılında Aydın’ın Karahayıt köyünde doğdu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi, çocuk hastalıkları dalında uzman oldu.
Aydın Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezi’nde 21 yıl başhekimlik görevini üstlendi.
Çocukluğundan bu yana tiyatroya özel bir ilgi duydu.
Sahnelenen ilk oyunu Topuzlu büyük ilgi gördü, yazmayı sürdürdü, birçok eseri sahnelendi.
İzmir’de çalışmalarını sürdürüyor.