‘Hoş Geldin Gazi’
‘Atatürk’ün İstanbul Günleri (1927–1938).’*
Atatürk’ün İstanbul Günleri, 1923 sonrası yaptığı ziyaretleri, kabul ettiği yabancı devlet adamlarını, Dolmabahçe Sarayı’ndaki çalışmalarını kapsıyor.
Birçok protokol ziyareti yapıyor. Hiç kuşkusuz bu fotoğraflar ve gazete başlıkları, o dönemde ona gösterilen sevgi ve saygıyı göstermekle birlikte tek parti döneminde basının durumunu da yansıtmaktadır.
Cengiz Kahraman, albüm üzerine Sunuş’ta bilgi veriyor:
“Hoş Geldin Gazi/Atatürk’ün İstanbul Günleri (1927–1938) Sergisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonra İstanbul’a ilk geliş tarihi olan 1 Temmuz 1927’den Dolmabahçe Sarayı’nda hayata veda ettiği 10 Kasım 1938 tarihleri arasındaki 11 senenin fotoğraflarla hikâyesini anlatıyor. Sergide yer alan kareler, Yapı Kredi Tarihi Arşivi Selâhattin Giz Koleksiyonu’ndaki dönemin foto muhabirleri tarafından çekilen cam ve plastik negatifler ile fotoğraflar arasından seçildi.”
Kahraman, dönemin gazetelerini de taramış, bilgiler için de Niyazi Ahmet Banoğlu’nun ‘Atatürk’ün İstanbul’daki Günleri’nden yararlanmış.
Kitabın sayfa düzeni şöyle:
Kış günlerinden çok yaz günleri verilen konserleri, etkinlikleri yazmayı tercih ederim. Sadece tatile çıkanları düşünmem, yaşadığım şehirde de müzelere, konserlere değinirim.
Söylemenin gereği yok.
Çocukluğumda büyük kentlerin ıssız çöl gibi olduğunu anımsadıkça, bu gelişme beni ne kadar mutlu ediyor tahmin edemezsiniz.
Bahçe sinemaları vardı, bir de Türk müziği çalınan, söylenen gazinolar.
İstanbul’un birçok semtinde bahçe sinemalarının posterlerini görüyorum.
Bir tercihler listesi sunmak istedim, ajandanıza not edeceğinizi umarım.
Kadıköy Belediyesi’nin bu yıl ilk kez düzenlediği KADFEST Uluslararası Kadıköy Festivali’nin 2’nci etabı, Uluslararası Çizgi ve Sahaf Günleri ile devam ediyor. 22-27 Ağustos tarihleri arasında Moda’da gerçekleşecek festival, uluslararası çizerlerin söyleşilerinden canlı çizimlere, sergilerden mezatlara kadar birbirinden renkli etkinliklere ev sahipliği yapacak.
Giriş ücretsiz, 13.00-23.00 saatleri arasında açık.
Şiir Dünyadan İbaret’ başlıklı bir kitap yayımlandı.
Tam adı, ‘Nâzım Hikmet Üzerine Yeni Çalışmalar’.
Hazırlayanlar, Olcay Akyıldız ve Murat Gülsoy.
Kitabı yayımlayan, Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi.
Merkez hem kapsamlı bir Nâzım Hikmet kitaplığı ve belgelerini oluşturuyor hem de şair üzerine kitaplar yayımlıyor.
Çok yönlü kişilik
İlk sayfasında kitaba adını veren şiirden dizeler var.
Çünkü uzun süredir, kuşaklarca aynı şehirdeki kötüleşme her gün verilen, vücuda zerk edilen zehir gibi gerçekleşir.
Yazlık düzenleri nasıldı?
Adalar’dan Suadiye’ye kadar geniş bir alan yazlıktı, çoğu kimse vapurlarla ya da kamyonlarla yazlığa giderlerdi. Sıkıntı çekmeyi de olağan karşılarlardı. Su tankerlerle taşınırdı.
Silivri’nin, Kumburgaz’ın adı geçmezdi.
Ne var ki, şimdi İstanbul’da kalsanız, artık sayfiye yerleri var, yazlık olarak kullanırsanız her türlü konfor var.
Ayrıca müzeleri, uzak semtleri de gezebilirsiniz.
Ne yazık ki, müzeler çoğumuz için okul zamanı toplu ziyaret edilen mekânlardır. Oysa yalnız bir şehrin değil, bir ülkenin ruhu orada yaşar.
Türk-İslam Eserleri Müzesi’ni görmediyseniz, Osmanlı’nın tarihini bilmeden bu kentte yaşıyorsunuz demektir.
Bizimkiler dizisi 1989’da başlamış, 2002’de bitmiş.
Senaryosunu yazdığı dizinin yönetmeni Yalçın Yelence idi.
Türk tiyatrosunun, Türk sinemasının birçok oyuncusu bu dizide rol aldı. Aramızdan ayrılanları rahmetle anıyorum.
Ben bir dizi seyircisi değilim ama rahmetli annemle birlikte Bizimkiler’i seyrederdim.
Her zevkten ve kuşaktan ilgi görmenin sırrını keşfetmişti.
Aile salonu, aile yeri belki şimdi pek kullanılmıyor ama aile dizisi deyimi bence geçerli bir tür.
Oradaki kişilere hepimiz rastlayabilirdik, çoğu komşumuzdu. Dizinin kahramanlarının evinde ne beyzbol sopası vardı ne de pompalı tüfek. Çekişmeler, şikâyetler, farklılıklar bir komşuluk inceliğinde, sitemler düzeyinde gerçekleşirdi.
Türkiye’de yol verme cinayetlerinin olmadığı bir dönemin simgelerinden biri bu diziydi.
Kıbrıs’a çok gittim, edebiyatçılarıyla tanıştım, hatta Karalama Defteri için program yaptım. Birçok üniversitesinde konuştum.
Hürriyet’in Kıbrıs’ta da basıldığı günler ilişkimiz daha yakındı, bu vesileyle de ziyaretlerim oldu. Namık Kemal’in sürgün yeri olarak da adanın edebiyat tarihimizde de önemli bir yeri vardır.
Değerli, sevgili dost Oğuz Karakartal’ın da hiç kuşkusuz Kıbrıs’ı, edebiyatını bize, Türkiye’ye tanıtmada büyük payı vardır.
Onun yazdığı, ‘Kıbrıs’ta Türkiye Kültür Adamları ve Eserleri 1873-1974’ kitabının tanıtma toplantısına da katılmıştım.
Şimdi tatil dönemi, Türkiye’den birçok kişi gidecek, tatilini orada geçirecek.
Kıbrıs’ı, insanlarını daha yakından tanımanız için bir kitap salık vereceğim.
Metin Turan’ın ‘Pancurları Cemile Kokulu Ada - Kıbrıs Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerine İnceleme/Denemeler’* kitabını.
Önsöz
Bazen çok bildiklerimizi yeniden bir icradan dinlediğinizde gene aynı zevki alırsınız, özgün bir yorumun yanında yeni bir söyleyiş, icra ediş sizin yeniden dinlemenizi sağlar.
Genellikle halk müziğimiz, türkülerimiz yenilenmeye çok müsaittir.
Deniz Toprak’ın “Gülüşün Kalır Bende”sini (1) dinlerken böyle bir giriş yapma gereği duydum. CD’sinde 12 parça var.
İlk parçanın sözleri iyi şair Ahmet Telli’nin, beste de bir başka ustanın emeği Selda Bağcan’ın. Son dörtlüğü yazıma aldım:
“Her gece yeniden bir talan başlar
Acı ses olur ses deli bir yağmur
Eski bir eylüle gireriz böylece
Gün biter gülüşün kalır bende”.
Kitabın adı, ‘Güzel Günlerimiz Oldu-Sami Karaören’. Hazırlayanlar: P. Şükran Sabanuç, Mukadder Özgeç, Ömer Özgeç.
Sevgili dost Sami Karaören’le Cumhuriyet’te odalarımız bitişikti. Türk edebiyatının en tanınmış, en önemli adları ikimizin odasına uğrardı, derin muhabbetler yapılırdı -Karaören, ‘muhabbet’ kelimesini kullandığım için beni uyarabilir-.
İkinci sayfanın yazılarını yöneten yazıişleri müdürlerinden biriydi. Elbette o, yazıların bilgi, nitelik değerine bakardı ama öncelik, Türk dilinin doğru kullanılması, yalın Türkçe olması, Türkçe karşılığı olan yabancı kelimeleri yazarına başvurarak değiştirmesiydi.
İyi şiiri bilen, onları ezbere okuyan bir yanı da vardı. Tek cümleyle tanıtmak istersek; dürüst, inançlı, Atatürk devrimcisi bir Cumhuriyet aydını.
Cumhuriyet’teki dostluğumuz Türk Dil Kurumu kurultaylarında da sürdü.
Hazırlayanların ‘Sunuş’undan birkaç satır: “Sami Karaören öncelikle Cumhuriyet gazetesi okurlarının çok iyi tanıdığı, anımsayacağı bir ad.
32 yıl yazıişleri müdürü olarak çalışmış. Hazırlayanlar, Mehmet Yalçın ve aramızdan ayrılan Bedia Akarsu ile ziyaretine gitmişler, orada tanışmışlar.