Bu yıl Onur Ödülü, sevgili Fazıl Say’a verildi.
Genç şef Nil Venditti yönetiminde Beethoven’ın Üçüncü Piyano Konçertosu’nu çaldı.
Müzik ve edebiyat olmazsa yaz-kış bir turistik gezi zevkinden yoksunum.
Konserden önce verilen kokteylde, Bodrumluların sanatı ne kadar desteklediklerinin, oranın sanatla tanınacağına inandıklarının tanığı oldum.
Konserden sonra dönerken havaalanında birçok kişinin sırf açılış konserini dinlemek için geldiklerini öğrendim.
Bodrum’a beni gönderen Halikarnas Balıkçısı’dır, İzmir’de bir kitap için buluştuğumuzda, Bodrum’u görmediğim için bana sitem etti ve mutlaka gitmen lazım dedi.
Ben de arkadaşımla birlikte bir otobüse atlayıp Bodrum’a geldim.
Otele giderken
Ölümün, cinayetin olduğu yerde, ondan başka ne konuşulur .
Malumunuz Emine Bulut cinayetini hepimiz duyduk, okuduk, gördük. İnsanlığın utanç sayfalarında yerini aldı. Lanetlenen caninin fotoğrafıyla birlikte.
Özellikle erkek çocuklarımızı yetiştirirken verdiğimiz eğitim adeta onların üstün bir ırk olduğu duygusunu veriyor. Kızlarımıza, kadınlarımıza tanınan pozitif ayrımcılık karşısına da negatif erkek ayrımcılığını koymalıyız.
Bu olayı herkes düşünmeli, belleğine mıhlamalı. Sen erkeksin hitabıyla çocuk yetiştirmenin kadını nasıl gördüğünün acı örneğidir bunlar.
Çarşıdan alınan bir mal gibi bir kadına bakmak, eşit bir birey olduğunu unutmak. İşte bu hatayı yapmamak için ailelerin çocuk hele erkek çocuk yetiştirme tarzını yeniden değerlendirmeleri gerekir.
Her gün onlarca kadına şiddet, cinayet çocuk haberleri duyuyoruz, okuyoruz, görüyoruz. Neden diğerlerimize bu kadar sesimiz çıkmadı. Görüntüleri olmadığı için mi?
İpek Özbey’in başarılı röportajlarından biri de Özcan Köknel’le yaptığı idi.
Köknel,
BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Anıtkabir-Bir Veda Bir Başlangıç, Kasım Mehmet Teke - Bora Öncü’nün hazırladığı (*) kitabın Önsöz’ünde Teke kitabın içeriğini özetlemektedir:
“Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı sonrasındaki sürecin ve Anıtkabir’in yerinin tespiti, projelendirilmesi, inşaatı ve tanımının birlikte anlatıldığı belgeler ve güncel resimlerle desteklenmiş bu eser, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından Anıtkabir’in onun ebedî istirahatgâhı oluşuna dek uzanan dönem hakkında doğru bilgiler sunmayı amaçlıyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı sonrasında yayımlanan metinler eserde olduğu gibi verilmiştir. Sadece Anıtkabir’de yer alan orijinal ifadelerin altına ayrıca günümüz Türkçeleri de yazılmıştır. Eserin hazırlanmasında eser sonunda belirtilen kaynakçadan faydanılmıştır.”
Kitabın başında Atatürk’ün kendi el yazısıyla vasiyetnamesi ve vefatını bildiren doktorların imzaladığı belgeler bulunuyor. Gene doktorların raporuyla otopsi yapılmamıştır. Vefatın açıklanmasından sonra ‘Türk Basınında Yas’ bölümü geliyor.İstanbul’daki törenler ve katılanların listesini bulabilirsiniz.
İstanbul’u takiben Ankara’daki tören de fotoğraflarıyla birlikte kitapta var:
Karikatür tarihimizi Cumhuriyet’in 50. yılında, daha sonra da 75. yılında Semih Balcıoğlu yazmıştı.
Ferit Öngören’in kitabı da bu konuda önemli bir kaynak.
Nezih Danyal da bu alanda epey emek verdi.
Son yıllarda karikatürümüzle ilgili en iyi çalışmaları Turgut Çeviker yaptı. Doğrusu yayınevlerinin güncel bir karikatür tarihi yazdırmasını bekliyorum.
Karikatür dergileri var ama onların Gırgır olayındaki tiraja ulaşmadıklarını biliyoruz.
Karikatür tarihinin Türk toplumunun siyasi tarihiyle de yakın bir bağlantısı vardır.
Kimileri başvuru kaynağı olarak sosyal medyayı örnek gösterseler de bunun kalıcı bir özellik taşıdığına bir türlü inanamıyorum.
Karikatürist-yazar
Çalışmalarıyla, dostluğuyla, kitaplarıyla her zaman belleğimizde yaşayacak biri.
Ankara’dan İstanbul’a taşınmıştı. Ankaralı dostlarımızla bağlantıyı o pekiştirirdi. Hüsrev Gerede’deki evinde buluşurduk, daha sonraları görüşmelerimiz Beylerbeyi’ndeki evinde devam etti.
Ankara’dan gelenlerin ilk uğrağı onun eviydi, Bilge Karasu ve Füsun Akatlı ile onun evinde uzun muhabbetler yapardık.
İşini tutkuyla, severek yapardı. Onu hep güler yüzüyle tanıdım, bir gün asık suratlı görmedim, derdini anlatmazdı.
Ev buluşmalarımızda şair, müzeci Sabahattin Batur’dan olma iki kızıyla tanışmıştım, ikisi de sanat dünyasındandı.
Çok çalışkandı, işini sevgiyle, güler yüzle yapan dostlarımızdan biriydi.
Yurtdışındaki tiyatro etkinliklerini kaçırmazdı. Birkaç kez Hürriyet adına onları takip etti.
O zamanlar video yeni seyredilmeye başlanmıştı.
Filiz Ali bir gün telefon etti, bir dostuyla beni de tanıştırmak istediğini söyledi, orada bir opera göreceğimizden söz etti.
Birlikte değerli soprano Yıldız Dağdelen’in evine gittik.
Salona girdik, ev sahibiyle tanıştıktan sonra, yanımıza yeni aldığı doberman köpeği geldi.
Puccini’nin Tosca operasını ünlü yönetmen Franco Zeffirelli sahneye koymuştu, başrol sanatçısı da Teresa Stratas idi. Gerçekten bir opera ziyafeti çekti bize ev sahibemiz.
Ne var ki Filiz Ali ile ben arada bir de gözümüzü görüntüden ayırıp dobermana bakıyorduk.
Gerçekten ürkütücü görünümüne rağmen dobermanları çok severim.
Evliya Çelebi’den tek satır bile okuduysanız, ‘Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde Yemek Kültürü’nü okumadan eksik bilgiyle yetinmek zorunda kalırsınız.
Evliya, gezdiği yerlerdeki yemek kültürünü öylesine güzel anlatmış ki bütün diğer unsurları tamamlıyor.
Kitabı aziz arkadaşımızın anısına yapmış Marianna Yerasimos: “Bilginin kaynağına git diyen sevgili Stefanos Yerasimos’un anısına.”
Yazar, ‘Önsöz ve Teşekkür’ yazısında, Evliya Çelebi ve çalışması hakkında bilgi veriyor:
“Evliya Çelebi’nin Osmanlı saray mutfağı ile ilgili anlattıklarını derlemek için ‘Seyahatnâme’yi okumaya başladığımda eserin 17. yüzyıl Osmanlı dünyasının ve de komşularının beslenme kültürlerine dair benzersiz bilgiler içerdiğini fark ettim. On cilde dağılmış bu bilgileri kullanılabilir kılmak, bir bütün olarak ele alıp değerlendirebilmek için sistematik bir dizin oluşturmaya karar verdim.
Bu uzun soluklu çalışmanın sonucunda yiyecek, içecek, mutfak gereçleri ve yiyecek esnafını içeren bir ‘Dizin’ oluşturdum ve bu ‘Dizin’in en önemli maddelerini on iki başlık altında toplayarak yorumlamaya çalıştım.
Elinizdeki kitap böyle oluştu. Amacım, hem Evliya Çelebi’nin bu konuda yazdıklarını geniş bir okur kitlesine ulaştırmak, hem de Osmanlı beslenme kültürü tartışmalarına yeni malzeme sunmaktır. Konuyla ilgili araştırmacıların bu malzemeden yararlanıp yeni yorumlar getireceğini umuyorum.”
22-25 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivale Türkiye’nin ve dünyanın önemli müzisyenleri katılıyor.
Festival yalnız belli bir alanda yapılmadığından bütün Bodrum’u müziğin başkenti mertebesine yükseltiyor.
Festivale yalnız usta müzisyenler katılmıyor, Doğuş genç yeteneklere desteğini bu festivalde de sürdürüyor.
Bu durumda genç yetenekler hem kendilerini gösteriyorlar hem de ustaları dinliyorlar.
Ben bir mani yüzünden geçen yıl gidememiştim.
Oysa daha önceki yıllarda da Ayla Erduran, İdil Biret’in onur ödülü aldıkları açılış konserlerine gitmiştim.
Yazlık yerlerin sanatla bezenmesini arzularım. Ayrıca Bodrum Müzik Festivali’nin benim için bir başka özelliği vardır. Kışın görüşemediğim birçok dostumla konserde buluşurum.
Bodrum Müzik Festivali,