Paylaş
Genelinde beğendiğim yazıya bazı notlar ekleme gereği duydum.
Yazının ilk paragrafı şöyle:
“En başında tek bir cümleyle ifade etmek gerekirse, 1950 kuşağı öyküsünün etkisini, günümüze gelindiğinde, yoğun olarak 1990 kuşağının ürettiği bazı öyküler ile bu kuşağın bazı yazarlarının tutumlarında görürüz. Nasıl mı? Bunu ilerleyen satırlarda açıklamaya çalışacağız. Ancak önce şuna bakmak lazım: Kimdir bu 1950 kuşağı?”
Ben bu sorunun yanıtını, o kuşaktan biri olarak, ilk kitaplarının yayımlanışının 50’nci yılındaki (2009) ortak baskılarında yer alan yazımda belirtmiştim.
Yazının başlığı, ‘Solistlerden Oluşan Bir Koro’ idi.
Erdal Öz’ün semt farkları yazısına yeni bir semt katacağım.
Baylan vardı ama orası daha çok Mavi dergisi ekibinin yeriydi. Diğer yerler de Beyazıt’ta Çınaraltı, Yenikapı’da Kemal Bey’in Kahvesi idi, hepimiz orada toplanırdık. Hiç kuşkusuz 1950 kuşağı denildiğinde a dergisi’ni anmak gerekir.
a dergisi’ni çıkaran Kemal Özer Aksaray’da oturduğundan burada buluşurduk.
1950 kuşağının yerli edebiyat kaynaklarını sıralarken, onların Batı’yla olan edebi ilişkilerini de anımsatmam gerekir.
Ferit Edgü, Demir Özlü, Onat Kutlar’ın Paris günlerindeki çalışmalarını unutmayalım.
Baylan’la Beyazıt arasında kaynak farkı yoktu, bunun altını çizmeliyim.
* * *
FERİT EDGÜ’nün kuşak kavramı üzerine yorumu sanırım en gerçekçi ve doğru saptamadır:
“Bizler, 50 kuşağı bir araya gelip bir okul oluşturmayı istedik ama yeterli temelimiz yoktu. Mavi dergisi çevresinde toplandık, bir takım gibiydik. Mavi Akımı deniyordu, ama yanlıştı bu, çünkü böyle bir akım olmadı hiç.
Örneğin ‘a kuşağı‘ derseniz, evet, kuşak ama ben a dergisi’nde hiç yazmadım.”
Edgü, ayrı ayrı anılan kuşaktaki kişilerin konuştuklarını, görüştüklerini de yazısına eklemiş.
1950 kuşağının çeşitli görüşleri, akımları, nitelikli bir edebiyat anlayışında buluşturmaları, onların en önemli, temel kurallarıdır.
O kuşak, edebiyattaki birçok kavramı tartıştı, yeniledi. Tahripçi değildi, yeniden yaratıcıydı, bence kalıcılığı da bu görüşten kaynaklanıyor.
Hasan Uygun’un bakış yöntemindeki bir farkı önemsedim. 1950’li yıllarda yazan herkesi bir kuşak içine sokmak mümkün değil. Ayrıca böyle bir sıkıştırma çeşitliliği, farklılığı da yok eder. Belki ortak noktalar vardı ama bu kuşağı belirlemek, onları o kuşağın içine koymak için yeterli değildi.
Ayrıca 1950 kuşağı, edebiyat anlayışını, yenileme girişimlerini eylemlerle de pekiştirdi. Ünlü Dram Tiyatrosu Baskını buna örnek gösterilebilir.
90 kuşağını 50 kuşağının izinde değerlendirmesi, bence edebiyat tarihi açısından doğru bir anlayıştır.
90 kuşağının tutumunda büyük ölçüde 50 kuşağını örnek aldığını söylemesi, öykü tarihimiz açısından ilgi çekicidir.
Hasan Uygun’un öykücülüğümüz, özellikle 90 kuşağı için yazdıkları, okurarın, yazarların bu kuşağa ilgisini çekecektir.
* * *
KUŞAKLAR ve edebiyat, edebiyat tarihi için her zaman irdelenmesi gereken bir malzemedir.
(*) Dünyanın Öyküsü,
Ekim-Kasım 2012
Paylaş